Doğan Medya grubunun Demirören’e satılması, Türkiye’de tipografik (yazılı) ve televizüel medyanın hazan mevsimini işaret ettiği kadar, iktidar-medya ilişkisi açısından bakılacak olursa "havuz-dışı" seçenek umudunda son “pamuk ipliği”nin de koptuğu anlamına gelen vahim, ürpertici, kaygı verici bir gelişme.
Toplumsal iklimdeki “psikolojik” etkisi ise çok daha büyük olacaktır.
Doğan Medya, Hürriyet’iyle Posta’sıyla Kanal D’si CNN Türk’üyle;
Elbette dinbaz iktidar zoru karşısında duruşu itibarı ile söylenecek, tartışılacak, eleştirilecek çok noktası olmakla birlikte…
Hâlâ bu ülkenin farkı yaşam biçimini sürdürmekte ısrarlı büyük bir kesime de ait olduğu algısı ve duygusunu besleyen en önemli sembolik kaynaktı.
Türkiye’de AKP’nin, hem de en yetkili ağzından dile getirildiği üzere, bir türlü sırrına vakıf olamadığı, hükmü altına alamadığı “kültürel iktidar”ın laik/seküler doğasının, havasının, ruhunun en belirgin, yaygın, popüler ve “anaakım” göstergesi Doğan’dı.
Dolayısıyla “iktidar ağızları” açısından bu olayın “Bizans’ın fethi” gibi karşılanacağı, anlamlandırılacağı ve kutlanacağı su götürmez…
Toplumun geneli açısından ise “sokaktaki insan”ın haber adına, yorum adına, eleştiri adına hasbelkader de olsa, nispeten de olsa, hadi söyleyelim, “hiç yoktan iyi” derecesinde de olsa güven duyarak yönelebileceği yazılı ya da televizüel medya mecrası kalmadığı ileri sürülebilir.
Ayrıca iktidar, Türkiye’de özellikle yazılı medya, yavaş yavaş da televizüel medya açısından dünyadaki gidişatla da doğru orantılı olarak sektörel bazda hanidir hissedilen bir “son”u hızlandırmıştır.
Yazılı basın, uzatmaları oynuyor. Televizyonlar, sona yaklaştıklarını hissediyor. “Tekno-ekonomik” realite bu…
Şimdi Milliyet’e, Vatan’a ne olduysa, olacak olan odur. Milliyet ve Vatan, iktidar inisiyatifi ve Demirören marifetiyle nasıl bitirildiyse Hürriyet’in de Posta’nın da aynı noktaya hızla savrulacağını izleyeceğiz.
Sabah’tan Akşam’a açılan yelpazede irili ufaklı bir dizi gazete için olduğu gibi manipülatif, gerçeği yansıtmayan tirajlarla göz yanılsamasına uğratılacak olsak da biliyoruz ki “amiral gemisi” batmıştır.
Batmıştır da peki, şu “hafriyat iktidarı” artık “kültürel iktidar” olma noktasına gelebilecek midir?.. Öyle ya, onlar açısından “son kale” düşmüş görünüyor.
Sanmıyoruz. Olan, sadece, kültürel iktidar olamamanın hıncıyla ortalıkta “kültürel iktidar” adına hiçbir şey bırakmamaktan ibarettir.
“Olamıyorsam oldurmam!..” Strateji bu.
Gelinen noktada Doğan grubunun, onun onursal başkanının payı yok mu peki?..
Var tabii ve buna zaten yıllardır sayısız gelişme nedeniyle defalarca değindik, eleştirdik.
Artık bunun tartışılacağı aşamanın çok ötesindeyiz.
Sadece şu karşılaştırmayı yapmamıza müsaade edilsin ve onunla bitirelim:
Seküler toplum kesimine odaklı medyanın iktidar karşısındaki hali pürmelalini anlamlandırma yolunda iki ana simgeden biriydi Doğan… Diğeri de Demirören'dir…
Doğan, başlangıçta çok diklendiği, sonra sonra üzerine amansızca gelindiğinde de dik durmaya çalıştığı bir iktidar karşısında “hizaya çekilme”nin simgesi…
Demirören ise ta en baştan o iktidar karşısında “esas duruş”un simgesi…
Esas duruş artık tek seçenek.
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder