24 Nisan 2018 Salı

Atatürkçülük - siyasal İslam - emperyalizm üçgenindeki ‘seçimimiz’ - EROL MANİSALI

Bugün de devam eden kavgada, 24 Haziran seçimi için, “Atatürkçü boyutun” ilk temeli, CHP-İYİ Parti işbirliği ile atılmıştır. Bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü kazandığımız ve çağdaş uygarlık ölçütleri yolunda Atatürkçü devrimlerle ilerlemeye başladığımız yıllardan beri bu üç faktör iç dinamiklerimizde etkili olmuştur. 
Atatürk devrimlerinin getirmeye başladığı eğitimden sanata ve sivil toplumsal örgütlenmelere kadar ortaya çıkmaya başlayan düzen değişikliği ve yaşam tarzındaki çağdaş uygarlık ölçütleri hem dincileri hem de dinci ve bölücülerle işbirliği içindeki emperyalist odakları rahatsız etti. 
- Ülke için siyasal İslam yapısını isteyen: bu sayede antidemokratik yolla güç elde eden eski “statükocuların” ellerindeki istismar araçları yok olmaya başladı. Öbür tarafı pazarlayarak bu tarafta, bu dünyada siyasi, iktisadi ve sosyal güç sağlayan istismarcı odaklar şaşkına dönmüşlerdi. 


Kuşkusuz önemli eksikler de vardı: toprak reformu yapılmadan ezilen köylüyü toprak ağası karşısında ayakta tutamazsınız. Toprak ağasının denetiminde sandığa gitmek zorunda bırakılan köylü, sonunda, güzelim insan yetiştiren Köy Enstitülerinin torpillenmesini engelleyemez. Çünkü hiçbir gücü yoktur. Sandıktan çıkan oylarla köylüyü tekrar ağasının kölesi yaparsınız. 

- Komünizm geliyor yalanı ile bir taraftan, “emperyalizmin yeşil kuşağının maşası olursunuz”: öte yandan traji komik bir biçimde “komünizmle mücadele dernekleri” kurdurup bir Hollywood filmi çevirirsiniz. 
- Emperyalizmin, “dinci ve etnik bölücü maşaları”, Atatürk devrimleri ile açılan uygarlaşma yolunun en büyük engelleri haline gelirler.

Ve halkın seçimi 
24 Haziran seçimi, üç faktör arasına sıkıştırılan Türkiye’nin kader seçimi olacaktır. Emperyalizm bugün de Atatürk ve devrimleri ile kavgasını sürdürmektedir. Emperyalizmin “Ortadoğu hesapları, Çin ve Rusya ile kavgaları bunu gerektiriyor”. Son kanıt, ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün zehirli gaz yalanı ile Suriye’ye saldırmasıdır. 
Bu saldırıya destek veren bölge ülkelerine baktığımız zaman resim, turnusol kâğıdı misali ortaya çıkar. En çelişkili ülke ise biz olduk: hem ABD FETÖ’cülük yapıyor: Cumhuriyetimizi ve Lozan’ı yıkmak istiyor. Ankara ise Suriye’nin parçalanmasını hedef alan bu operasyonlara destek veriyor. Üstelik Esad’ı savunan Rusya ile adeta bir kader birliği içinde iken.
 
Atatürkçülük-siyasal İslam-emperyalizm şeytan üçgeninde çabalayan bir ülkenin çelişkili konumunun sonucu da çelişkili “Suriye ve Batı politikası” oluyor. 
İktisatta, Prof. Brian Arthur’un öncülük ettiği “karmaşa ve yığımlı hareketler” kuramına Türkiye adeta örnek. 

Üst üste biriken yanlışlar (girdiler), kendi aralarında birbirlerini besleyen öğeler olarak, stratejik bir yanlışlar komedisi oluşturuyorlar. Hastalığa bağışıklık kazanıp hastalığı devam ettiren, iyileşmenin yolunu kapatan bir hastalık misali! 

Bugün bunun en açık örneğini Ortadoğu ülkeleri vermektedir. Bir yandan İslam ülkeleri arası birlikler kuruyorlar: bir yandan da en büyük kırımı, emperyalizmin maşası olarak birbiriyle yapıyorlar.

Atatürk, ülkeyi bölge bataklığının çürümüş değerlerinden kurtarıp çağdaşlaşma yolunu açtı. “Seçimler”, çağdaşlaşmak mı, bölgenin bir parçası olmak mı sorusuna yanıt olacak. 

Ve Fenerbahçe stadındaki BJK maçı: Fazıl Say’ın Mezopotamya Senfonisi’nde tarihten yansıttığı “ölüm kültürü” misali: bu toplumda “kutuplaştırmalarla”, adeta bir linç kültürü enjekte edilmiş, yazıklar olsun. 

Meral Akşener’e de selam: meğerse Bahçeli başta, “erkek” siyasileri o kadar korkutmuş ki, haberimiz bile olmamış...

Erol Manisalı / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder