Uluslararası basının geleneklerinde bir gazeteci, bir yetkiliye bir soru sorduğunda üç yanıt bekler! “Evet doğrudur… Hayır Yanlıştır… No comment (Yorum Yok)…”
İsmet İnönü, doktorunun önerisi üzerine her sabah yürüyüş yapardı. Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal (Ağa) Gürsel’den, Çankaya Köşkü’nün bahçesinde bu yürüyüşü yapması için izin aldı. Biz gazeteciler de her sabah o yürüyüşe katılır, sorular sorardık. İşine gelmediği soruları “Yorum yok!” yanıtı yerine, “Hadi canım sende…” sözleriyle savuştururdu!
İsmet İnönü, doktorunun önerisi üzerine her sabah yürüyüş yapardı. Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal (Ağa) Gürsel’den, Çankaya Köşkü’nün bahçesinde bu yürüyüşü yapması için izin aldı. Biz gazeteciler de her sabah o yürüyüşe katılır, sorular sorardık. İşine gelmediği soruları “Yorum yok!” yanıtı yerine, “Hadi canım sende…” sözleriyle savuştururdu!
Uluslararası diplomasi protokolünde bir ilke vardır. Bir ülkenin Dışişleri Bakanlığı ya da İçişleri Bakanlığı Sözcüsü bir başka ülke hakkında bir şey söylerse, yanıt öteki ülkenin aynı bakanlığının sözcüsünden gelir. Bakanından ya da başbakanından gelmez, çünkü onlar sözcünün “muhatabı” değildirler…
***
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, “OHAL sırasında seçimlerin Türk hukuku ve Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle tutarlı bir biçimde, bütünüyle özgür, adil ve saydam bir biçimde yapılması zor olacaktır. Bunun farkındayız. Bunu çok yakından izliyoruz…” dedi.
Yanıt, Türkiye’nin Veziri Azamı’ndan “Kendi işine baksın…” sözleriyle geldi. Bayan Nauert kendi işine bakıyordu, o sözcüydü, ABD Dışişleri Bakanlığı adına konuşma yetkisi olan sözcüydü…
Sözcü Nauert’in sözlerini ABD Dışişleri Bakanlığı “2017 yılı insan hakları raporu” pekiştirdi. Bakanlık görevine vekâlet eden John Sullivan; Suriye, Myanmar, Türkiye ve Venezüella’yı “insan hakları sicili kötü olan ülkeler” arasında saydı.
Raporda OHAL’in Türkiye’nin “toplum ve kurumları üzerinde geniş kapsamlı etkileri olduğu, birçok temel özgürlüğü kısıtladığı” belirtildi. 2016 yılı sonu itibarıyla terörizm gerekçesiyle 100 binden fazla kamu görevlisinin görevden alındığı, 50 binden fazla vatandaşın tutuklandığı, 1500’den fazla sivil toplum kuruluşunun kapatıldığı anımsatıldı.
Yanıt, Türkiye’nin Veziri Azamı’ndan “Kendi işine baksın…” sözleriyle geldi. Bayan Nauert kendi işine bakıyordu, o sözcüydü, ABD Dışişleri Bakanlığı adına konuşma yetkisi olan sözcüydü…
Sözcü Nauert’in sözlerini ABD Dışişleri Bakanlığı “2017 yılı insan hakları raporu” pekiştirdi. Bakanlık görevine vekâlet eden John Sullivan; Suriye, Myanmar, Türkiye ve Venezüella’yı “insan hakları sicili kötü olan ülkeler” arasında saydı.
Raporda OHAL’in Türkiye’nin “toplum ve kurumları üzerinde geniş kapsamlı etkileri olduğu, birçok temel özgürlüğü kısıtladığı” belirtildi. 2016 yılı sonu itibarıyla terörizm gerekçesiyle 100 binden fazla kamu görevlisinin görevden alındığı, 50 binden fazla vatandaşın tutuklandığı, 1500’den fazla sivil toplum kuruluşunun kapatıldığı anımsatıldı.
“En dikkate değer insan hakkı sorunları” arasında şunlar sayıldı: “Gözaltında işkence ve zorla kayıp iddiaları, yürütmenin bağımsız, adil yargılama hakkınıetkileyecek biçimde müdahale etmesi, seçilmiş yetkililerin de aralarında olduğu siyasal tutuklamalar, ifade ve basın özgürlüğünün ciddi biçimde kısıtlanması,çok sayıda gazetecinin tutuklanması, internet sitelerinin engellenmesi, toplanma özgürlüklerinin kısıtlanması…”
***
Dünyada özgürlüklerin durumunu izleyen “Freedom House (Özgürlük Evi)” adlı kuruluştan Nate Schenkkan, Türkiye’de erken seçim kararını şöyle değerlendirdi:
“OHAL, yine uzatıldı. Bu da demektir ki seçimler çok kısıtlayıcı OHAL yönetimi altında; toplanma, örgütlenme, ifade özgürlüklerinin sınırlandırıldığı bir ortamda yapılacak. Bu özgürlüklerin tümü, adil bir seçim için gerekli olan hususlardır. Dolayısıyla OHAL’in kaldırılmadığı, etkilerinin Türk toplumugenelinde hâlâ görülmeyi sürdürdüğü bir ortamda seçime gitmek açıkçası kaygı vericidir…”
“OHAL, yine uzatıldı. Bu da demektir ki seçimler çok kısıtlayıcı OHAL yönetimi altında; toplanma, örgütlenme, ifade özgürlüklerinin sınırlandırıldığı bir ortamda yapılacak. Bu özgürlüklerin tümü, adil bir seçim için gerekli olan hususlardır. Dolayısıyla OHAL’in kaldırılmadığı, etkilerinin Türk toplumugenelinde hâlâ görülmeyi sürdürdüğü bir ortamda seçime gitmek açıkçası kaygı vericidir…”
Avrupa Birliği Komisyonu ise “Tarihinin en sert raporu” olarak vurgulanan “Türkiye Raporu”nda şu eleştirilere yer verdi: “OHAL ile hükümetin olağan yasama sürecinde ilerlemesi gereken konuları da KHK’lerle düzenleme yoluna gitmesiyle, parlamentonun yasama gücü olan anahtar görevi kısıtlandı. Ülkedeki kötüye giden siyasal sürtüşmeler ışığında, Meclis’teki siyasi partilerin diyalog kurma alanı daraldı…
Cumhurbaşkanının yürütme rolü, KHK’lerle çeşitli güçlerin cumhurbaşkanına transfer edilmesinin ardından arttı. Yerel yöneticileri ve seçilmiş temsilcilerinyerine kayyım atanması, yerel demokrasinin önemli bir biçimde zayıflamasına sebep oldu.”
Birleşmiş Milletler (BM) “Türkiye’yi OHAL uygulamasını sonlandırmaya” çağırdı. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad el Hüseyin, gözaltına alınan, görevinden uzaklaştırılan kişilerin sayısının “afallatıcı” olduğunu söyledi.
***
Almanya’nın Sesi, “Yaklaşık iki yıldır uygulanan OHAL’in 7. kez, üç ay daha uzatıldığını” duyurdu. AKP Reis-i Umumisi, TÜSİAD toplantısında “OHAL’in gerekirse sekiz ve dokuzuncu kere uzatılacağını” söyledi…
İngiliz Guardian gazetesi, “Erdoğan seçimi kazanırsa adı konulmamış bir diktatör olacak!”, Amerikan The Nev Yorker dergisi de “Türkiye’nin oy hakkıErdoğan’ı etkili bir diktatör yapıyor!” diye yazdılar…
Hatta AKP’nin güdümündeki resmi Anadolu Ajansı bile İngilizce Tvitter hesabında AKP Reis-i Umumisi’ne ilişkin “Seçilmiş Diktatör” başlıklı bir video paylaştı. Tepkiler üzerine silindi…
Özgen Acar / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder