X’in Yeni Özelliği, CAIR ve ‘Dış Güçler’-Serra Karaçam-
Bugün X’in yeni konum özelliği, Texas’ın CAIR hamlesi, Türk App Store iddiası ve ABD-Türkiye-FETÖ hesap iddiaları ile Müslüman Kardeşlere terör örgütü dizaynı için atılan adıma değiniyorum.
Bu hafta X, kullanıcıların hangi ülkeden platformu yönettiğini gösteren yeni konum özelliğini devreye aldı.
ABD’de odak hemen, çevrimiçi siyasi tartışmalara yabancı müdahalesinin boyutu oldu.
CAIR Action’nın Türk App Store bağlantısı iddiası, Türkiye'deki “Dış güçler” tartışmasına benzer bir konuyu ABD’de sahaya sürdü.
Türkiye ise, yurt dışından yönetilen muhalif hesaplara dikkat kesildi.
Oysa bu yönlendirmeler VPN veya App Store ayar değişiklikleriyle kolayca yapılabilir.
ABD siyaseti hakkında yorum yapan bir hesabın gerçekten Amerikalı mı yoksa potansiyel bir yabancı aktör mü olduğunu anlamak isteyenler bu bilgiyi faydalı buluyor.
Kongre üyeleri de hemen tartışmaya dahil oldu.
Nebraska Cumhuriyetçisi Don Bacon, yeni bilginin, “yabancı çıkarların ABD’de antisemitik fikirleri yaymaya çalıştığını” daha görünür kıldığını söyledi.
***
Bu arada başkan Donald Trump, Müslüman Kardeşler’in (MK) bazı yabancı kollarının terör örgütü olarak tanımlanıp tanımlanmayacağını değerlendirmeleri için federal kurumlara yetki verdi.
Direktif, Beyaz Saray’ın Lübnan, Ürdün ve Mısır’daki MK yapılanmalarının şiddeti destekleyip desteklemediğini araştırmasını içeriyor.
Dışişleri ve Hazine bu süreci 45 gün değerlendirecek; yaklaşık 75 gün içinde olası yaptırımlar gündeme gelebilir.
Karar, New York’un yeni seçilen belediye başkanı Zohran Mamdani’nin Beyaz Saray ziyaretinden ve kısa süre önce Suudi Veliaht Prensi’nin Oval Ofis görüşmesinden hemen sonra geldi.
Ancak yönetim bu adımı yaz aylarından beri masada tutuyordu.
31 Temmuz’da Dışişleri Sözcüsü Tommy Pigott’a, MK gibi geniş bir ideolojinin hukuken nasıl bir örgütsel yapı olarak çerçeveleneceğini sormuştum.
Pigott, “Hamas üzerinden” yanıt verdi; o an MK’nin niteliğine dair net bir fikri olmadığı izlenimini edinmiştim.
Oysa aynı gün Beyaz Saray’daki toplantıda konu gündeme gelmişti.
Pigott’un açıklamasından kısa süre sonra Dışişleri, Bullpen denen kapalı brifingler hariç, günlük basın toplantılarını da askıya aldı.
***
X’te hesap lokasyon bilgisi açıklanması ardından, Teksas Valisi Greg Abbott geçtiğimiz hafta, CAIR’ı (Council on American-Islamic Relations / Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi) ve Müslüman Kardeşler’i eyalette “terörist” ve “uluslararası suç örgütü” ilan etti.
Teksas’taki karar, CAIR’ın eyalet içinde arazi satın almasını yasaklıyor ve Kamu Güvenliği Departmanı’na soruşturma yetkisi veriyor.
ABD’nin önde gelen Müslüman sivil haklar kuruluşu olan CAIR, iddiaları reddediyor ve bu tanımın anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle federal dava açtı.
Abbott ayrıca CAIR’ın sosyal medya hesabının “Türk App Store üzerinden yönlendirildiğini” öne sürerek bunun yabancı bağlara işaret ettiğini ileri sürdü.
Türkiye Apple Store’dan kullanıldığı sırada bir VPN mi kullanılıyordu?
Uygulama Mağazası bölgesi bilinçli olarak mı değiştirildi? Örneğin Türkiye’ye ait trend listelerine, hashtag’lere veya analitik verilere erişmek için mi yapıldı?
Bu ayar, hesabı yöneten personel tarafından mı değiştirildi, yoksa otomatik bir değişiklik miydi?
CAIR Action, Vali Abbott’un işaret ettiği X hesabıyla ilgili Türkiye bağlantısının yöneticilerinden birinin İstanbul’daki aile ziyareti sırasında hesabı ilk kez açması nedeniyle oluştuğunu belirtiyor.
Kurum X paylaşımlarında kendilerine soru soran gazetecilere ABD İç Güvenli Bakanlığının, hesabının o an “Israil Android App” üzerinden bağlı olduğunu gösteren bir ekran görüntüsü ile cevap verdi.
CAIR ise CAIR Action ile aralarındaki farka değinerek “Biz CAIR’ı, yani 501c3 statüsünde bir Amerikan Müslüman sivil haklar örgütünü temsil ediyoruz, CAIR Action’ı değil. Vali Abbott’un bahsettiği X hesabı, ayrı bir 501c4 siyasi organizasyon olan CAIR Action’a aittir. CAIR Action yöneticisi(direktör) sık sık İstanbul’da ailesini ziyaret ediyor ve hesabı ilk kez oradayken kendi yerel telefonu üzerinden kaydetti.” açıklamasını yaptı.
CAIR, 501c3 statüsünde, sivil haklar, hukuk ve toplumsal hizmet odaklı, siyasi faaliyetleri sınırlı bir kuruluş.
CAIR Action ise 501c4’e tabi ve siyasi faaliyet yapabilir, lobicilik ve kampanya etkinlikleri odaklı.
“CAIR, bağımsız bir Amerikan sivil haklar örgütüdür ve 31 yıldır ifade özgürlüğünü korumak, dini özgürlüğü ilerletmek ve burada ve yurtdışında adaleti sağlamak için çalışmaktadır. Vali Abbott ve diğer AIPAC destekli politikacılardan farklı olarak, CAIR hiçbir yabancı kaynaktan para almaz, hiçbir yabancı çıkar için çalışmaz ve hiçbir yabancı çıkarla işbirliği yapmaz. Birinci Ek Madde’yi (Anayasa) Müslüman karşıtı önyargılara ve ‘Israel First’ politikacılarına karşı savunurken desteğimiz Amerikan halkından gelir.”
Uzmanlar, App Store yönlendirmelerinin cihaz geçmişi, seyahat veya uygulama ayarlarından kaynaklanabileceğini; bunun doğrudan operasyonel kontrol anlamına gelmediğini vurguluyor.
***
Türkiye’de gazeteci Cüneyt Özdemir ise anonim hükümet karşıtı hesapların önemli bir kısmının FETÖ bağlantılı olduğunu iddia ederek tartışmayı farklı bir boyuta taşıdı.
Özdemir, bu hesapların farklı ülke App Store’ları üzerinden göründüklerini, sık sık isim değiştirdiklerini ve kendilerini “yalnızca laik–Kemalist muhalif” gibi gösterdiklerini savunuyor.
***
Dijital yönlendirme verileri giderek daha fazla siyasi tartışmaların parçası hâline geliyor.
Şimdilik federal düzeyde, ne CAIR ne de Müslüman Kardeşler şu anda ABD’nin terör listesinde bulunuyor.
Olası bir federal adım, ideolojinin tamamını değil yalnızca yurt dışındaki belirli ulusal yapılanmaları kapsayacak.
ABD’de Filistin yanlısı eylemlere katılan veya yazı yazan göçmenler üzerinden başlayan süreç, Müslüman sivil toplum örgütleri için daha zor bir dönemin habercisi olabilir.
/././
Altaylı kararı gazetecilere tehdit, muhaliflere gözdağı -İsmail Saymaz-
Halk TV’de, yorumcusu olduğum ‘Para Siyaset’ programı dün biter bitmez arabama atlayıp Silivri’ye gittim.
Fatih Altaylı’nın karar duruşması vardı.
Bir buçuk saatlik yolculuğun ardından Marmara F Tipi Kapalı Cezaevi’ne ulaştım. Duruşma salonu, cezaevi kampüsü içindeki adliye binasının eksi ikinci katındaydı.
Ben gelmeden önce Altaylı ve avukatları savunmasını yapmış, savcılık esas hakkındaki mütalaasını açıklamış, mahkeme heyeti kararını görüşmek üzere ara vermişti.
Koridorda kararı bekleyen herkes Altaylı’nın tahliye edileceği görüşündeydi. Ben de yattığına mahsuben birkaç yıl hapis cezası verilerek, bırakılacağını düşünüyordum.
Yalnızca ben mi?
Birkaç hafta önceki cezaevi ziyaretimizde Altaylı’yı da iyimser ve ümitli görmüş, “Sık dişini abi nihayet bitiyor” diye vedalaşmıştık.
Derken…
Salonun kapısı açıldı.
İçeri girdik.
Fatih Altaylı’yı içeri getirdiler.
Selamlaştık, birbirimize gülümsedik.
Mahkeme heyeti geldi, karar için ayağa kalkmamızı istedi, biz de kalktık. Mahkeme Başkanı, Altaylı’ya Cumhurbaşkanına fiili saldırı suçundan dört yıl iki ay hapis cezası verildiğini açıkladıktan sonra, biz tahliye edildiğini söylemesini beklerken, “ceza süresi”, “ceza miktarı” ve “kaçma şüphesi” ifadelerini sıralayınca içimden “Eyvah!” dedim.
Başkan cümlesini “Hükmen tutuklanmasına” diye bitirdiğinde salon dondu kaldı.
Hayat birkaç saniyeliğine durdu sanki.
Kimse bu merhametsizliğe anlam veremedi.
Saniyeler sonra bağırışlar, hıçkırık sesleri ve yuhalamalar duyuldu.
Altaylı, çaresizce etrafına bakındı.
Salondan ayrılırken, elinde tuttuğu, savunmasını içeren notları havaya fırlattı. Kağıt yığını sanıklara ayrılan bölümdeki sandalyelere düştü ve saçıldı.
Altaylı, yaşayarak gördü ki savunma yapmanın bir hükmü yok.
Hukuk zaten yoktu, malum…
Artık merhamet de yok.
Ne Erdoğan korkar ne Altaylı tehdit eder
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, oybirliğiyle verdiği kararın gerekçesini açıklamış değil. Ancak iddianameyi ve esas hakkındaki mütalaayı tekrar edeceğini anlıyoruz.
Altaylı’nın ceza aldığı ‘suçu’ şu:
Geçen 20 Haziran’da YouTube kanalındaki günlük yorumunda, Altaylı’ya Türk milletinin yüzde 70’inin Erdoğan’ın ömür boyu cumhurbaşkanı olmasına karşı çıktığı bilgisi soruluyor.
O da Türk milletinin sandığı ve idarecileri değiştirmeyi sevdiğini anlatarak, Osmanlı’dan örnek veriyor. Halkın hoşuna gitmeyen padişahı yuhaladığını, hatta kimi padişahların suikaste kurban gittiğini kaydediyor.
“Halk her şeyden vazgeçebilir ya da vazgeçmiş görünür ama seçme hakkının elinden alınmasından sonsuza kadar hoşlanmaz” diyor.
Altaylı’nın Erdoğan’ı tehdit ettiği, bu ifadeler Türk Ceza Kanunu’nun 310/2. maddesi gereğince ‘cumhurbaşkanına fiili saldırı’ kapsamına girdiği gerekçesiyle en az beş yıl hapis cezası verildi. Ceza dört yıl iki aya indirildi.
Oysaki Altaylı, cumhurbaşkanını tehdit etmediğini vurguluyor, suçlamayı reddediyor.
Cumhurbaşkanlığı Koruma Dairesi’nde 4 bin personelin görev yaptığını belirtiyor. O yayından sonra Cumhurbaşkanının programında bir değişiklik olmadığını ifade ediyor.
Gerçekten de öyle…
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Atatürk de dahil, Erdoğan’dan daha sıkı korunan bir devlet başkanı yoktur.
Erdoğan’a saldırmayı aklından geçirmek, ancak bir meczubun işi olabilir.
Ne Erdoğan, korkacak bir lider…
Ne de Altaylı, Cumhurbaşkanı’nı tehdit edecek kadar çıldırmış ve akıl sağlığını kaybetmiş bir gazeteci.
Altaylı’ya özel hukuk
Buna rağmen yargı Altaylı’ya özel hukuk bir rejimi uyguladı.
Bir sokak röportajında “Erdoğan’ı da asacaklar” diye konuşan V.Y., İzmir 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat etmişti.
Erdoğan’a seslenerek, Adnan Menderes örneğini veren Y.O.A. ise İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı.
Y.O.A.’nın ifadeleri daha da sertti:
“Erdoğan'a seslenmek istiyorum. Anadolu çok padişah gördü, çok imparatorluk gördü. Kimi imparatorluklara burası mezar oldu, kimi padişahlara mezar oldu. Darbe oldu, Adnan Menderes asıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız artık bırakın, bırakmadığınız sürece halk daha da çok ayaklanacak, halk ayaklandığı gün siz de zorla düşeceksiniz.”
Y.O.A., hem suçsuz bulundu…
Hem tahliye edildi.
Üstelik Altaylı’nın tutuklanmasından dört gün sonra.
Ülkenin en etkili YouTube yayıncısı
Altaylı’nın günahı ne mi?
Açık söylemek lazım:
Ülkenin en etkili ve en çok izlenen YouTube kanalını kurmak.
Videoları her sabah en az yarım milyona ulaşıyordu.
Gündemi belirlemekle kalmıyor, ödünsüz bir muhalif olarak, iktidarı kıyasıya ve çekinmeden eleştiriyordu.
Sokağın nabzını da tutuyordu, meclisin de…
Adliyelerde de kulak kesilen vardı, karakollarda da…
Fabrikalarda da sesi yankılanıyordu, devlet dairelerinde de…
Evlerde de vardı, üniversitelerde de…
Başına gelecekleri tahmin etmiyor muydu?
Bir sabah polisin geleceğini biliyordu.
Mecbur muydu?
Değildi.
Altaylı, varlıklı bir ailenin evladı. Ağzında gümüş kaşıkla doğmuş sayılır. Rivayet o ki Cumhuriyet’te spor muhabiriyken, lüks araçla gazeteye gittiği için kulağını çekmişler, “Burada hiç kimse İlhan Selçuk’tan daha pahalı arabaya binemez” diye.
Ülkenin en büyük medya gruplarında genç yaşta televizyon ve gazete yönetti.
Başyazarlık makamında oturdu.
Paraya, şöhrete, makama ihtiyacı yoktu.
İsteseydi AK Parti medyasının yıldızı olabilirdi.
Elinin tersiyle itti bu ihtimalleri.
Başı dikti ve alttan almadı.
17 ay daha yatabilir
Mahkeme kararında tutuklama gerekçesi olarak kaçma şüphesi gösteriliyor.
Kaçmaya teşebbüs ederken yakalanan Ünsal Ban’ı tahliye etmekten çekinmeyen yargı; gözaltına alınabileceğini bilerek, yakınlarının “Gelme” uyarısına rağmen yurt dışından ülkesine dönen Altaylı’nın firar edeceğini ileri sürüyor.
Merkez Bankası’nı dolandıran eski Başkan Yardımcısı Emrah Şener’i bir ayda tahliye eden yargı, beş aydır cezaevinde bulunan Altaylı’nın en az 17 ay daha içeride kalmasını istiyor.
Altaylı’ya verilen bu ağır ceza iktidarı eleştiren gazetecilere açık bir tehdit ve muhaliflere yöndlik gözdağıdır.
Islak mendil devrimi -Ayşenur Arslan-
Aslında devrim kavramıyla zihinlere kazınmasını umdukları Arap Baharı.. Turuncu devrimler.. Önce sanayi sonra teknoloji devrimi.. İran’daki molla rejiminin kod adı İslam devrimi..
Benim kuşağım devrim kavramı ve söylemine aşinadır.
Şimdiki gençler pek bilmez!
Ama Ankara’nın son hamlesiyle onlar da öğrenecek. Çünkü, müjdeler olsun, ISLAK MENDİL DEVRİMİ kapıda.
Avrupa “doğada kolayca çözülüp yok olmuyor” diye ıslak mendili yasaklama kararı aldı. Türkiye durur mu, bizi muasır medeniyet seviyesine taşıyacak bu uygulama için harekete geçti.
Ticaret Bakanlığı’nın yaptığı hazırlığa göre yakında bizde de satışı ve kullanımına kısıtlama gelecek.
“Doğayı korumak” adına atılan adımları küçümsediğimi düşünmeyin.
Ben sadece aynı hassasiyetin “insanı da korumak” için atılması.. Muasır medeniyet seviyesine hızla koşarken hukukun ihmal edilmemesi gerektiğini hatırlatıyorum.
Bugünden yarına hukuk alanında da devrim beklemiyorum elbette. Belki ikinci Türkiye yüzyılında sıra ona da gelir! Zira iktidarımız ve İmralı paydaşları bugünlerde çok yoğun.
O kadar yoğun ki, gördüğüm kadarıyla DEM mesela, Fatih Altaylı’nın aldığı hapis cezasına dün bir yorumda bulunmamıştı.
Birilerinin “muhalif” diye tarif ettiği ama neye muhalefet ettiğini söylemediği medya, çaresiz, yine AKP’li Şamil Tayyar’ın mesajıyla yetindi:
“Terörsüz Türkiye projesi, sanırım sadece PKK terörünün sonlandırılması amacına matuf değildir. Terör üreten veya terörü besleyen bataklığın kurutulması, istismar alanlarının tasfiyesi de sürecin parçasıdır. Bu bağlamda demokrasi açığının kapatılması, temel hak ve özgürlük alanlarının genişletilmesi, önemlidir. Velhasıl, topyekun bir iç tahkimata, birlikte yaşama sebeplerini çoğaltmaya, huzur ortamını güçlendirmeye ihtiyaç var. Bir taraftan İmralı’yla müzakere yapılırken, Fatih Altaylı gibi bildik isimlerin ‘kaçma’ şüphesiyle cezaevine atılmaları, yukarıda tarifini yaptığımız büyük fotoğrafa gölge düşürür. Madem yeni bir başlangıç yapılıyor, hayatın her alanına dokunmak gerekir.”
***
Ama asıl mesele Fatih Altaylı’nın 4 yıl 2 ay gibi bir cezaya çarptırılıp yeniden cezaevine gönderilmesi değil bence!
Saray’ın Kemal Sunal’ın filmini hatırlatan “ZEHİR HAFİYE” kadrosu Fatih’i tam zamanında tespit ve teşhis etmiş. Bir bakmışlar ki Erdoğan’a suikast düzenleme peşinde.. Tehdit ediyor.. Açmışlar kara kaplı kitabı. Suç, TCK 310. madde kapsamına giriyor. Yani “cumhurbaşkanının şahsına karşı fiili saldırı” söz konusu.
FİİLİ ne demek diye Google hazretlerine sordum. “Eylemsel, eylemli” demekmiş.
Aklım karışmadı değil.
Fatih stüdyoda otururken nasıl bir fiili saldırıda bulunmuş olabilirdi acaba?
Hani, arada haberlerini görürüz, genellikle ergenlikten çıkamamış tipler uçakları hedef alıp pilotlara lazer sıkıyormuş!
Fatih de çaktırmadan Ankara’ya, Saray’a lazer sıkmış olabilir mi?
Hakkındaki iddianamede buna dair bir nota rastlayamadım. İddia dümdüz, Osmanlı dönemine dair değerlendirmenin bugüne sekerek Erdoğan’ı hedef almış olmasıydı.
Niyet okuyucuları, bunun basbayağı suikast girişimi olduğunu anında anlamıştı elbette.
Ne de olsa geçmişten örnekler de vardı önlerinde: Mümtazer Türköne’nin Zaman yazıları gibi!
***
Mümtazer Türköne ile kişisel ya da ideolojik hiçbir yakınlığım yok. Ancak bir yazı yüzünden, aynı kanun maddesiyle “fiili saldırı” diye suçlanması, benim arkaik adalet anlayışıma uymamıştı. Medya Mahallesi programında da bu nedenle defalarca dile getirmiştim saçmalığı.. Hatta “bir yazıyla nasıl fiilen saldırıda bulunulabilir” diye bir gösteri bile yapmıştım. A 4 kâğıttan yaptığım uçağı stüdyoda uçurmaya çalışmış.. Bir yazının suikast için ancak böyle kullanılabileceğini anlatmıştım.
Mümtazer Türköne yıllarca hapis yattı. Daha sonra Bahçeli sayesinde değil belki ama onun çağrısı üzerine özgür kaldı. Ancak damdan düştüğü için halinden anlamasını beklediğim Fatih Altaylı için dün sosyal medyada iki kelime söylemedi.. Yazık!
***
Bir itirazım da Fatih’in dünkü duruşmada söylediği “Cumhurbaşkanı korkan birisi değil ki” sözlerine!
Erdoğan’ın kimi kaynaklara göre 2.500, kimi kaynaklara göre iki katı koruma ordusunu neye yormalı!
Vaktiyle önemli bir emniyet görevlisinden “Cemaat Erdoğan’ı ‘size suikast düzenleyecekler’ diye korkutuyor” diye duymuştum.
Elbette bir cumhurbaşkanı bu iddialara karşı önlemini alır.. Her yere etten duvarla çevrelenmiş olarak.. Çifte zırhlı limuzinli konvoyu ile gider.
De…
Rica ediyorum, Fatih’in sözlerini “fiili saldırı” diye yorumlama saçmalığına tenezzül edilmez.
Hele hele İddianamede bile doğrudan Fatih’e bağlanmayan bir suçlama ile bu kadar ağır bir karar alınmaz.
Son söz savunmanın.. Yani Fatih’in tam da bunu anlatan tespiti olsun:
“Aslına bakarsanız iddia makamı da benim Sayın Cumhurbaşkanı'nı tehdit etmediğimi, mütalaasının sonunda zımnen belirtiyor. Çünkü şöyle demiş, baktım ona. Diyor ki 'Cumhurbaşkanı'na bir saldırı gerçekleştirileceğinden bahisle'.. Yani benim böyle bir şey gerçekleştireceğimi söylemiyor. Benim böyle bir girişimim olduğunu söylemiyor. Benim bahsettiğim Cumhurbaşkanı'na bir saldırı değil. Benim bahsettiğim yıllar önce olmuş olaylar ve ben demokrasinin bir erdem olduğunu, Türk halkının sandığını sevdiğini söyleyerek böyle bir şeyden bahsediyorum ama geçmişteki örneği vermemden bile sayın iddia makamı asla beni suçlamıyor. Gerçekleştirileceğinden bahisle yani birinci tekil şahıs gerçekleştireceğinden bahisle demiyor. O yüzden çok açık ki savcılık makamımız da görüyor ki benim böyle bir niyetim yok. Benim böyle bir kastım yok. Böyle bir şeyi ne öneriyorum ne söylüyorum ne iddia ediyorum..”
Bir son söz de benden.
Bakmayın böyle saçma sapan espriler yapmaya çalıştığıma.
Aklıma bile gelmezdi Fatih için ağlayacağım. Ama kararı duyunca dayanamadım.
Kendim için mi, oğlum ve yeğenlerim için mi, yoksa memleketin kendisi için mi bilmiyorum.. Ağladım.
/././
halkTV

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder