T-24 "Köşebaşı + Gündem" -28 Kasım 2025-


 11. Yargı Paketi’nin tüm ayrıntıları: Bir bakışla erişim engeli gelecek, ağır suçları işleyenler de tahliye edilecek -Gökçer Tahincioğlu- 

İşte A'dan Z'ye 11. Yargı Paketi...

İktidarın “af” olmadığını söylediği, en ağır suçları işleyenler dahil 115 bin kişinin tahliyesine olanak sağlayan Covid 19 düzenlemesiyle gündeme gelen 11. Yargı Paketi’nde tartışılacak çok sayıda madde yer aldı. Örtülü af niteliğindeki düzenlemeden terör suçluları ile anayasal düzene karşı suçlardan ceza alanlar yararlanamayacak.

Daha önceki yargı paketlerine konulup konulmayacağı tartışılan, 10. Yargı Paketi’nden çıkartılan “erişim engelleme” düzenlemesi, tartışmaya yol açacak, soyut ve belirsiz bir biçimde yeni pakete konuldu. Buna göre, sulh ceza hâkimi, “ilk bakışta ihlal” görürse, şikayet edilen içeriğin erişimini engelleyebilecek. Bu ihlalin kriterleri ise belirsiz.

Yabancı sitelere “bant daraltma” uygulanması konusunda ise yeni bir düzenleme geliyor. Buna göre Türkiye içindeki trafiği yüksek olan siteler, erişim engeli kararını uygulamazsa bant daraltma ile karşı karşıya kalacak.

Çocukları kullanan örgüt yöneticilerine verilen cezanın ağırlaştırılmasını öngören pakette, örgüt suçlarının cezaları da arttırılıyor. Pakette yer alan avukatlara verilecek disiplin cezaları da tartışma yaratacak nitelikte.

Covid tartışması

İktidar, daha önce yaşama geçirdiği “örtülü af” düzenlemesiyle, 31 Temmuz 2023 öncesinde suç işleyen ve hakkında verilen ceza kesinleşenlerin tahliyesine olanak sağladı. Ancak bu düzenlemeye ciddi itirazlar geldi. 31 Temmuz 2023 öncesi suç işleyen ancak hakkındaki karar kesinleşmemiş olanlar, yargının ağır işlemesinin suçunun kendilerinde olmadığını, eşitliğe aykırı davranıldığını belirterek başvurular yaptı.

Son dakika kapsam dışı

10. Yargı Paketi hazırlanırken en büyük tartışma Covid düzenlemesi olarak bilinen düzenleme üzerinde yapıldı. Son dakikada taslak metinde yer alan bu düzenleme kapsam dışında bırakıldı. Ardından düzenlemenin yeni yasama yılında, ekim ayında gündeme gelebileceği iktidar kulislerinde konuşuldu.

Yürütülen çözüm süreci kapsamında cezaevindeki kimi hükümlülerin tahliyesi için de bu düzenlemeye işaret ediliyordu.

2020'de pandemi nedeniyle açık cezaevinde bulunanlara verilen "covid izni", 31 Temmuz 2023'e kadar uzatılmış, ardından tahliyelerine olanak sağlanmıştı. Ancak bu tarihten önce suç işleyip cezası kesinleşmeyen hükümlüler düzenlemeden yararlanamamıştı.

Bakanlığın taslak çalışmasında ise 31 Temmuz 2023 tarihinden önce suç işleyenlerin tamamının benzer şekilde erken tahliyelerinin yolunun açılması öngörülüyordu. Bu kapsama terör hükümlülerinin de alınacağı söyleniyordu. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kurmaylarının itirazı ile bu düzenlemenin özellikle de ağırlıklı olarak FETÖ hükümlülerinin yararlanacağı gerekçesiyle paketten çıkartıldığı iddia edildi.

Yeni pakette de “terör suçları” yok

11. Yargı Paketi’ne son dakikada alınan düzenlemeye göre, İnfaz Kanunu’na daha önce eklenen düzenlemede kelime değişikliği yapılarak eşitlik sağlanmaya çalışılacak. Mevcut kanunda “31 Temmuz 2023 tarihi itibarıyla” ifadesi yer alıyor. Bunun yerine “Tarihi ve öncesinde işlenmiş suçlar nedeniyle” ifadesi kanuna konulacak.

Buna göre, anayasal düzene karşı işlenen suçlarla, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar kapsam dışında kalacak. 31 Temmuz 2023 tarihi itibarıyla kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerden, toplam hapis cezası on yıldan az ise bir ayını, on yıl ve daha fazla ise üç ayını bu kurumlarda geçirip ilgili mevzuat uyarınca açık ceza infaz kurumlarına ayrılmasına üç yıl veya daha az süre kalanlar, bu şartların oluştuğu tarih itibarıyla açık ceza infaz kurumlarına ayrılabilecek. En az üç ay açık ceza infaz kurumunda kalanlar denetimli serbestlikten üç yıl erken yararlandırılarak tahliye edilecek.

Kesinleşmiş ancak infaz edilmemiş diğer hapis cezaları bakımından da bu düzenleme uygulanacak.

Ağır suç işleyenler dahil 115 bin kişiye tahliye

Bu düzenlemeyle ilk etapta 55 bin, birkaç ay içinde de 115 bin kişinin tahliyesi bekleniyor. Tahliye olacaklar arasında ağır adli suçları işleyenler de bulunacak.

Yargı paketinde neler var?

Yargı paketinde Covid düzenlemesi dışında da çok önemli ve tartışmalı düzenleme yer aldı. Bu düzenlemeler şöyle:

İcra ihaleleri için yeni dönem

İcra işlemlerinde ihalenin feshini sadece satış isteyen alacaklı, borçlu, mahcuzun resmî sicilinde kayıtlı olan ilgililer ve sınırlı ayni hak sahipleri ile pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler talep edebilecek. Böylece dosyayla ilgisi bulunmayan, ihaleye iştirak etmeyen kişilerin ihalenin feshi talep etme hakkı kaldırılacak. İhalenin feshi talep etmek için yatırılması gereken teminatın veya harcın eksik yatırılması halinde mahkeme iki hafta süre tanıyacak.

Mal kaçırmalar için yeni düzenleme

Alacağını icra takibi yoluyla borçludan tahsil edemeyen alacaklının, borçlunun son 5 yıl içerisinde gayrimenkul veya menkul mallarına ilişkin mal kaçırmak saiki ile yapmış olduğu tasarruflarını iptal etmek amacıyla açtığı davalar açısından yeni kural getiriliyor. Yapılan düzenlemeyle; iflasın açıldığı tarihten önceki bir yıl içinde yapılan bütün bağışlamaların ve ivazsız tasarrufların iptale tabi olduğu hüküm altına alınıyor. Mevcut düzenlemede bu süre iki yıl. Maddeyle, bağışlama sayılan tasarruflar da netleştiriliyor.

Uzun yargılama masrafları düşecek

İstinaf ve temyiz kanun yoluna başvuru ile temyiz incelemesinde duruşma yapılması hususundaki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar yerine şikâyet başvurusunun yapıldığı veya davanın açıldığı tarihteki miktar esas alınacak. Böylece, uzun yıllar süren davalarda, davanın taraflarının yüksek rakamlar ödemesine yol açan düzenleme ortadan kalkacak.

Avukatlar için tartışmalı disiplin hükümleri

Avukatlarla ilgili ceza davalarının ve soruşturmalarının sonuçları, disiplin soruşturmalarını yürüten barolara bildirilecek.

Avukatlara verilen disiplin cezaları detaylandırıldı. Mevcut kanunda, avukatlara, uyarma, kınama, işten çıkarma, meslekten çıkarma cezaları veriliyordu. Yeni düzenlemede, bu cezaların hangi durumlarda verileceği detaylandırıldı. Ancak yeni düzenlemede yer alan “hâkim ve cumhuriyet savcılarıyla olan ilişkilerinde hizmetin özelliklerinden gelen ölçülere uygun davranmamak”, “adliye yazı işleri müdürlükleri ile icra dairelerinde veya diğer mercilerdeki görevlilerle olan ilişkilerinde meslek onur ve vakarına aykırı davranmak”, “meslektaşlarıyla ilişkilerinde meslek dayanışmasına ve onuruna uymayan davranışlarda bulunmak”, “meslektaşlarının mesleki tutum ve davranışlarına ilişkin eleştirilerini kamuoyuyla paylaşmak veya herhangi bir meslektaşı hakkında küçük düşürücü nitelikte ifadelerde bulunmak”, “iddia ve savunmanın hukuki çerçevesinin dışına çıkarak, anlaşmazlığın tarafı olduğu intibaını uyandıracak şekilde davranmak” gibi maddeler, soyut ve tartışmalı bulundu. Bu maddeler nedeniyle avukatlara keyfi cezalar verilebileceği eleştirileri yapıldı.

Disiplin cezası alan avukatların beş yıl içinde yeni ceza alması halinde, bir derece daha ağır ceza uygulanacak.

Avukatların ceza davasında hüküm giydiklerinin bildirildiği baronun, bir yıl içinde disiplin cezası vermemesi durumunda, ceza verme yetkisi zamanaşımına girecek.

Dolandırıcılık davaları asliye cezaya

Nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan davalar bundan sonra asliye ceza mahkemelerinde görülecek. Mevcut uygulamada, dolandırıcılık suçu asliye ceza, nitelikli dolandırıcılık suçu ağır ceza mahkemelerinin görev alanında. Bundan sonra tamamı asliye cezalarda görülecek. Ağır cezalarda açılmış davaları, bu mahkemeler hükme bağlayacak.

Kısmi akıl hastalarına zorunlu cezaevi yolu

Mevcut TCK’da, kısmi akıl hastalarına verilen ceza, güvenlik tedbirine dönüştürülebiliyor. Yeni düzenleme ile artık ceza tedbire dönüşmeyecek. Verilen cezanın yanı sıra güvenlik tedbirine de hükmedilebilecek. Bu yolla, kısmi akıl hastalarının bütünüyle cezadan kurtulmasının önüne geçilmek isteniyor. Buna göre, tedavi vb. güvenlik tedbirleri ağırlaştırılmış müebbet hapis ve müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda bir yıldan, üst sınırı on yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda ise altı aydan az olamayacak.

Hakaret davaları ön ödemeye tabi olacak

Hakaret davalarında suç sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlendiğinde ön ödeme kapsamına alınabiliyor. Böylece suçu işleyen kişinin cezaevine girmeden, uzlaşma sonucu dosyası ön ödemeyle kapatılıyor. Mevcut uygulamada, yüz yüze edilen hakaretler ön ödeme kapsamında değildi. Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca bu eylem de ön ödeme kapsamına alındı. Ancak suçun beş yıl içinde yeniden işlenmesi durumunda ön ödeme hükümleri uygulanmayacak ve kamu davası açılacak.

Kamu görevlilerine hakaret suçunda dava açılacak

Kamu görevlilerine yönelik hakaret suçlarında ise ön ödeme hükümleri geçerli olmayacak. Genel hükümlere göre kamu davası açılacak.

Taksirle yaralamaya ağırlaştırılmış ceza

Taksirle yaralama suçunun cezası artıyor. Buna göre bu suçu işleyenler artık "üç aydan bir yıla" değil "dört aydan iki yıla" kadar hapisle yargılanacak. Birden fazla kişinin yaralanmasına yol açanlar da "altı aydan üç yıla" değil "dokuz aydan beş yıla” kadar hapis cezası istemiyle hâkim karşısına çıkacak.

Kiralanan araçla suç işleyenlerin cezası artacak

Kiralanan araçların suç oluşturan ve benzeri eylemlerde kullanılması halinde uygulanan “güveni kötüye kullanma” maddesinde cezalar artıyor. Suç, motorlu kara, deniz veya hava taşıtı ile işlenirse verilecek ceza bir kat artacak ve fail 1 yıldan 4 yıla kadar hapisle yargılanacak. Elektrikli motorlu araçlar da bu kapsamda sayılacak.

Fişek, kurusıkı ve gaz fişeğine ceza geliyor

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye atılması suçunun kapsamına ses ve gaz fişeği atabilen silahla ateş etmek eylemi de ekleniyor. Buna göre nişan, düğün, asker uğurlaması, konser, spor müsabakalarında, çarşı, pazar, meydan gibi yerlerde bu kurusıkı silahları kullananlar, hava fişek, meşale vb. aletlerle korku yaratanlar 6 aydan 3 yıla kadar hapisle yargılanacak. Ayrıca genel güvenliğin tehlikeye atılması suçuna verilen ceza da 1 yıldan 4,5 yıla kadar hapis olarak belirlendi. Böylece mevcut ceza yarı oranında artmış olacak.

Örgüt suçlarının cezası yükseliyor

Örgüt kurmak, yönetmek ve örgüte üye olmak suçlarının hapis cezalarının alt ve üst sınırları artıyor. Örgüt kuranlara "dört yıldan sekiz yıla” kadar ceza veriliyor. Bu ceza "beş yıldan on yıla" şeklinde düzenlenecek. Örgüte üye olanlara verilecek cezanın üst sınırı dört yıldan beş yıla çıkacak. Örgütün silahlı olması halinde ceza yarı oranında artacak.

Çocukları kullanan örgüt yöneticilerinin cezası artacak

Örgüt suçlarında çocukların araç olarak kullanılması halinde, örgüt yöneticilerine 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilecek.

Trafikte yol kesmek tek başına ceza nedeni

Trafikte araçların önünü keserek durduranlara 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilecek. Bu cezanın verilmesi için cebir ve tehdit şartı aranmayacak. Sadece aracın önünün kesilmesi ve durdurulması ceza için yeterli görülecek. Bu suçla birlikte kasten yaralama, tehdit, mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma veya başka bir suç işlenmişse bunlar ayrı ayrı ceza konusu olacak.

Bilişim suçlarında hesaba hemen el konulacak

Ceza Muhakemesi Kanunu’na yeni bir madde eklenerek, bilişim suçlarının işlenmesi suretiyle elde edilen menfaatin bulunduğu hesabın askıya alınmasına ve bu hesaba el konulmasına olanak sağlanacak. Buna göre nitelikli hırsızlık, nitelikli dolandırıcılık, banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçlarının işlendiği konusunda makul şüphe varsa, banka, ödeme hizmeti sağlayıcısı veya kripto varlık hizmet sağlayıcısı nezdinde veya bunlar aracılığıyla yapılan ya da yapılmaya teşebbüs edilen işlemlere konu suçta kullanılan her türlü hesap, kırk sekiz saate kadar askıya alınabilecek. Hesap sahibi de savcılığa el koyma için başvurabilecek. Bu durumda 24 saat içinde hesaba el konulabilecek.

İstinaf mahkemesinin yetkisi arttı

İstinaf mahkemeleri, yerel mahkemelerin hükümlerinin gerekçeyi içermemesi ya da yargılamada savunma hakkının kısıtlanması söz konusuyla, Yargıtay’a gitmeden kararı bozabilecek.

Fiyat tarifelerine denetim

Esnaf ve sanatkârlarca üretilen mal ve hizmetlere ilişkin olarak ilgili oda tarafından hazırlanarak birliğe sunulan tarife, otuz gün içinde onaylanacak ya da reddedilecek. Bakanlıktan görüş istenmesi durumunda görüş gelene kadar süre donmuş sayılacak. Fiyat tarifesi, itiraz olmazsa tebliğinden on beş gün sonra yürürlüğe girecek. Belediyeler veya o yerin en büyük mülki amiri tarafından itiraz edilen fiyat tarifeleri ile bakanlığın görüşüne tabi olan fiyat tarifelerinde bakanlığın olumsuz görüş verdiği fiyat tarifeleri uzlaşma komisyonuna sunulacak. Fiyat tarifelerine ilişkin itirazın yapılacağı komisyona ticaret il müdürlüğü, defterdarlık, belediyenin birer temsilcisi de eklenecek.

2016 öncesi Genel Sağlık Sigortası primlerine af

1 Ocak 2016 tarihinden önceye ait olup ödenmemiş genel sağlık sigortası primleri ile gecikme cezası ve gecikme zammı gibi ferî alacakların tamamının tahsilinden vazgeçilecek.

“İlk bakışta” erişim engelleme

İnternet ortamından bir içeriğin çıkarılması ile ilgili düzenlemede değişikliğe gidiliyor. Düzenlemeye “internet ortamından çıkarılması” ifadesi eklenerek içeriklerin gerektiği durumda geri döndürülebilir olarak bütün internet ortamından çıkarılması söz konusu olacak. İçeriğin çıkarılması konusunda “uyarı” yöntemine, “ilk bakışta ihlal” kriteri getiriliyor. Hakkının ihlal edildiğini düşünen kişilerle Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, bu gerekçeyle içerik ve/veya yer sağlayıcıyı haberdar edebilecek. Anayasa Mahkemesi, belirsizlik nedeniyle daha önce içeriğin çıkarılması ve erişimin engellenmesi düzenlemesini iptal etmişti. Ancak iptal edilen düzenleme yerine yine belirsiz bir düzenleme getiriliyor. Buna göre, kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişiler tarafından içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi amacıyla sulh ceza hâkimliğine başvurulduğunda, sulh ceza hâkimliği, ayrıntılı bir inceleme yapmadan, ihlalin ilk bakışta anlaşılabildiği hâllerde yirmi dört saat içinde içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararı verebilecek. Ayrıntılı bir inceleme yapılmasına gerek olmaksızın ihlalin ilk bakışta anlaşılamadığı hâllerde ise başvuruyu reddedecek. Bu kararlara karşı itiraz edilebilecek. İtiraz üzerine yapılan duruşmada tarafların dinlenmesine karar verilebilecek.

Yabancı siteler için yeni “bant daraltma” düzenlemesi

Türkiye'den günlük erişimi on milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılara yönelik de düzenleme yapılıyor. Bu siteler içeriğin çıkarılması kararının gereğini yerine getirmezse ilgili kişinin başvurusuyla sosyal ağ sağlayıcının internet trafiği bant genişliğinin yüzde elli oranında daraltılması için sulh ceza hâkimliğine başvurulabilecek. Başvurunun kabulüne ilişkin hâkim kararının uygulanmasından itibaren otuz gün içinde içeriğin çıkarılmaması halinde ilgili kişi tarafından sosyal ağ sağlayıcının internet trafiği bant genişliğinin yüzde doksan oranına kadar daraltılması için kararı veren sulh ceza hâkimliğine yeniden başvuru yapılabilecek.

Telefon hattı için çipli kimlik şartı

GSM abonelik kayıtları elektronik-çipli kimlikle yapılabilecek. Bir kişinin sahip olabileceği hat sayısı sınırlandırılacak.

Yabancıların aboneliği güncellenecek

Yabancı uyruklu gerçek kişilere ait abonelik kayıtları da yeniden güncellenecek. Yabancıların kaç GSM hattına sahip olacakları da ayrıca belirlenecek.

Ödeme hizmetleri sözleşmesi yapılırken müşterinin kullanacağı kimliğin biyometrik yöntemlerle veya elektronik kimlik doğrulama kabiliyetini haiz kimlik belgeleriyle doğrulanması sağlanacak.

/././

 Bakan Tunç’un ihlal kararlarına ilginç yaklaşımı -Çiğdem Toker- 

Bakan Tunç, “sonradan ihdas edilen kurumlar”ın yeknesaklığı bozduğunu söylerken, Anayasa Mahkemesi’ne verilmiş bireysel başvuru hakkını görüşme yetkisini kastediyor. İyi de Anayasa Mahkemesi bugün kurulmadı ki… 1962 yılından bu yana var

yılmaz tunçAdalet Bakanı Yılmaz Tunç

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ile Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bireysel başvurularda verdiği hak ihlali kararlarından bazılarına uyulmamasına dair tartışma, siyasal düzlemde dikkat çekici bir noktaya taşındı.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bakanlık bütçesinin görüşüldüğü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda “Buna benzer, ileride başka şekilde tartışmalar da çıkacak bu yeknesaklığın bozulması nedeniyle” dedi. Bakan Yılmaz’ın herkes için bağlayıcı olan bu kararlara uyulmamasını mevcut Anayasa’yı gerekçe göstererek “meşru”laştırdığı bu sözleri tutanaklara yansıdı.

Adalet Bakanlığı’nın bütçesi, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 26 Kasım Çarşamba günü görüşüldü. Bütün bakanlıklarda olduğu gibi gün boyu, gece saatlerine kadar süren görüşmelerin sonuna doğru, yine gelenek olduğu üzere Bakan Tunç da zaman darlığı sebebiyle, milletvekillerinin kendisine yönelttiği soruların “bazılarını” seçerek yanıtladı.

Birçok milletvekili AİHM ile AYM’nin hak ihlali kararlarını dile getirdi. Konuya detaylı yer ayıran CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre, Bakan Tunç’un oturduğu yerde geçen hafta Dışişleri Bakanı’nın oturduğu söyleyerek, şöyle konuştu:

“Kendisine Avrupa Konseyinde Türkiye'nin durumunu -Türkiye'ye ihlal prosedürünün başlatılmış olduğunu- uygulanmayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını sorduğumuzda bize şöyle bir yanıt verdi: ‘Adalet Bakanı geldi mi buraya?’ Bu ifadeyi tutanaklardan okuyorum. Gelmediğini, geleceğini söyledikten sonra bizler, ‘Adalet Bakanımızla konuştunuz mu?’ diye tekrar sordu. Bunun üzerine -şu anda yanımda- Veli Bey de yine ön sırada bulunuyordu, kendisine ‘Adalet Bakanı yapmıyorsa onun yakasına yapışalım, siz görüşünüzü söyleyin.’ dedi ama Sayın Bakan görüşünü söylemedi. Konuşmanın devamında, süresinin sonuna doğru geliyordu, yine milletvekillerimiz uyardılar, İnan Akgün Alp Vekilimiz, Kars Milletvekilimiz ‘Niye uymuyorsunuz?’ diye sorduğunda, Sayın Bakan tekrar ‘Adalet Bakanımız gelecek, Adalet Bakanımız geldiği zaman’ dedi; yine tutanaklardan bunu okuyorum. Efendim, hoş geldiniz.”

Bakan Tunç: Yeknesaklık bozuldu

Bakan Tunç’un “hoş bulduk” demesinin ardından Yunus Emre, AİHM kararlarının uygulanmamasının Türkiye için çok büyük sorun olduğunu vurgulayarak, Bakan Tunç’tan yanıt beklediklerini belirtiyor.

Bakan Tunç da tartışmanın yüksek yargı organları Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında olduğunu hatırlatarak, Anayasa’nın, 153,150,154, 155. maddelerini anıyor. Yani yüksek yargı organlarına ilişkin maddeleri. Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağlayacağına dair madde bulunmasına karşın, diğer yanda da Yargıtay’ın adli mercilerden verilen kararların son inceleme mercii olduğuna dair madde yer aldığını belirterek, şöyle konuşuyor:

“Dolayısıyla, sonradan ihdas edilen kurumlar arasında da mahkemeler arasında da tartışmalara neden oldu. Buna benzer, ileride başka şekilde tartışmalar da çıkacak bu yeknesaklığın bozulması nedeniyle. Şimdi burada yeni anayasa ihtiyacını hepimiz söylüyoruz. Tabii, bunun yapılması usulü tamamen bir uzlaşmaya tabii olan bir konu. Mecliste uzlaşma olmadan bir anayasa yapmamız mümkün değil. (…) . Anayasa’nın vesayetçi ruhtan tamamen arındırılabilmesi yeni bir anayasayla mümkün.”

Bakan Tunç, “sonradan ihdas edilen kurumlar”ın yeknesaklığı bozduğunu söylerken, Anayasa Mahkemesi’ne verilmiş bireysel başvuru hakkını görüşme yetkisini kastediyor.

Başka ne tartışmalar çıkacak?

İyi de Anayasa Mahkemesi bugün kurulmadı ki… 1962 yılından bu yana var. Yani AKP’nin iktidara geldiği 2003’te, Anayasa Mahkemesi, 41 yıllık bir yüksek yargı organıydı. 1982 Anayasası ile kurulmadı.

Bakan Tunç’un dolaylı olarak anıp asıl kastettiği, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı 12 Eylül 2010 referandumu ile getirildi. 2012’de de yürürlüğe girdi. Bundan söz etmiyor Bakan Bey. AKP iktidarının getirdiği bu değişikliği, “yeknesaklığın bozulması” diyerek, sanki başka bir iktidar bozmuş gibi izah ediyor. Dahası, bu mevzuyu da yeni Anayasa’ya bağlıyor. Yargıtay’ın ve ilk derece mahkemesinin AYM kararlarına uymaması meselesinin, yeni Anayasa ile çözümlenebileceği mesajı veriyor.

Bu mesajdan daha ilginç olan ise Adalet Bakanı Tunç’un tutanaklara yansıyan “Buna benzer, ileride başka şekilde tartışmalar da çıkacak bu yeknesaklığın bozulması nedeniyle” cümlesi.

Yüksek yargı organları arasında ileride acaba başka ne tür tartışmalar çıkacak.

/././

 Kamu personelinin “garanti bahis” oynaması ve kayıt dışı geliri aklaması!-Tolga Şardan- 

Elindeki kayıt dışı parayı, “garanti bahis” üzerinden kısa sürede temizleyen kamu personeli, gelirindeki maddi artışı artık gönlü ferah biçimde mevzuata uygun biçimde mal varlığına ekleme imkânına sahip oluyor. Üstelik mevzuata göre, gelirindeki yüksek artışı mal varlığında gösteren kamu personeli, devletten olumlu puanı kapmayı başarıyor.

bahis

Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) futbolda yasal/yasa dışı bahis araştırması çerçevesinde başlattığı çalışma epey gürültü çıkardı.

Hafta başında önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek, peşinden TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun açıklamaları fazlasıyla dikkat çekiciydi.

Gerek futbol camiasının gerekse meraklılarının pek hoşuna gitmeyen bu süreçte neler olacağını ülke kamuoyu an be an görecek.

Tabii burada futbol camiasında yaşanan tartışmanın, etik bir çerçevede yürüdüğünü eklemek gerekir. Şu aşamada TFF’nin yaklaşımı, etik değerler üzerinden süreci değerlendirip yasa dışı durum olup olmadığının tespitini sağlamak.

TOLGA ŞARDAN YAZDI: TFF’nin bahis soruşturmasında “polis temsilci” krizi

Bahis oynama mevcut yasalara göre her ne kadar suç olmasa da suç olan aşaması, kaynağı belli olmayan parayla elde edilen gelirin kara para aklama yöntemi üzerinden yasallaştırılması.

İşin püf noktası tam da burası.

Yasal ya da yasa dışı bahis oynayanların konumunda, sivil veya kamu personeli şeklinde ayrım olmadığını düşünürsek, kamu personelinin bahisten elde ettiği geliri devlete karşı mal bildiriminde, “gelirindeki artış” biçiminde açıklayabilmesi doğal olarak bazı çelişkileri beraberinde getiriyor.

Bu tabloyu basit bir örnekle açıklamak sanırım konunun daha net anlaşılmasını kolaylaştıracak.

Herhangi bir devlet kurumunda görevli personel, şans oyunlarından elde ettiği geliri yürürlükteki yasa ve yönetmelikler çerçevesinde, “gelirinde görülen artış” olarak mal bildirimine yansıtmak zorunda.

Buradan hareketle, özellikle spor müsabakaları üzerinden bahis oynayan bir kamu personeli, elindeki kayıt dışı parayı yasal hale çevirmek amacıyla şöyle bir yöntem uygulamaktan geri kalmıyor:

Söz konusu yasa dışı/yasal bahis oynayan kamu görevlisi, belki kendi adına, çoğunlukla da bir yakınının kimlik bilgileriyle açtığı bahis hesabı üzerinden belirli bir miktar parayı spor müsabakasına yatırıyor.

Diyelim ki bu kişinin elinde bir milyon liralık kayıt dışı para var. Hesap sahibi, bu parayı futbol liginde şampiyonluğa oynayan takım ile küme düşmeme mücadelesi yapan takım arasındaki bahse yatırıyor. Şampiyonluk adayı takıma bahis oranı örnek olarak (1.1), beraberlik (3.4), zayıf takımın maçı kazanma oranı ise (5.4) olsun.

“Garanti müsabaka” tercihi

Bu oranlara bakıldığında kayıt dışı paranın yasal hale gelmesi için çoğunlukla kazanma oranı yüksek takıma oynamak gerektiği düşünülmekle birlikte, “garanti” kazanmanın olasılığını yüksek olması sebebiyle oranı çok düşük olmasına rağmen güçlü takıma ait düşük orana oynamak, paranın aklanmasında ilk aşama.

Çünkü bu yöntemde, eldeki 1 milyon liranın 1.1 orandaki “garanti” getirisi işi kolaylaştıran ana formül. Diğer yüksek oranda kazanma olasılığının garanti orana göre daha düşük olması, maddi getirisi az gibi görünse de “kayıt dışı paranın garanti biçimde aklanmasının” ya da diğer deyişle “yasal hale dönüştürülmesinin” en kolay yolu.

Şimdi soru şu; bir ya da iki kez 1 milyon lirayla yüksek oranda ancak düşük kazanma olasılığını mı tercih edersiniz? Yoksa düşük oranda beş kez “garanti spor müsabakası”na oynayıp daha fazla kayıt dışı parayı temizlenmiş olarak mal varlığınıza koymayı mı düşünürsünüz?

Hangisi daha pratik ve sonuca ulaşılan yöntem? Siz karar verin!

Şans oyunlarından gelir elde etme uygulaması çerçevesinde özellikle Milli Piyango örneği veriliyor.

Milli Piyango’da kayıt dışı bir milyon liranın, arka arkaya birkaç kez yapılan oyunla miktarın yükseltilmesinin ve temizlenme olasılığının, garanti bahis kadar yüksek olmadığını hatırlatırım.

Kara parayı temizleyen “namuslu”lar sistemi!

Tabii süreç bununla bitmiyor. Elindeki kayıt dışı parayı, “garanti bahis” üzerinden kısa sürede temizleyen kamu personeli, gelirindeki maddi artışı artık gönlü ferah biçimde mevzuata uygun biçimde mal varlığına ekleme imkânına sahip oluyor.

Üstelik mevzuata göre, gelirindeki yüksek artışı mal varlığında gösteren kamu personeli, devletten olumlu puanı kapmayı başarıyor.

Bu örnekten hareketle aslına bakarsanız denetim sisteminin aksayan tarafı şu; devlet emrindeki kamu personelinin mal varlığındaki -bireyin genel mali tablosuna göre- önemli artışın bildirilmesini yeterli görüyor.

Bahis üzerinden yeterli ve anlamlı denetlemenin olmaması sebebiyle kayıt dışı parayı aklayıp mal varlığına ekleyen kamu personeli, “namuslu” hale dönüşebiliyor zaman içinde.

Oysa devlet, söz konusu personelinin kaç kere bahis oynadığını, oynarken ne kadar parayı garanti spor müsabakasına yatırdığını asla sorgulamıyor.

Yani, garanti müsabakaya yatırdığı bir milyonu nereden bulduğunu, bir milyonla başlayan süreçte kaz kez garanti bahis oynadığını sorgulamıyor. Beyanı esas alıyor.

Bu örnekteki bir milyon liranın çok iyimser ve makul bir rakam olduğunu hatırlatayım. Daha yüksek, örneğin iki haneli milyon liralık değerlerle “garanti bahis” oynandığını düşündüğümüzde sistemin, kayıt dışı paranın aklanmasına ne kadar olanak verdiği ortada maalesef.

Büyüteç’te yakınlarda gündeme getirdiğim DHMİ’den emekli Daire Başkanı Mehmet Cemil Acar örneğinde olduğu gibi “kör gözün parmağı” olmadığı sürece devletin bu işlemleri ortaya çıkarması maalesef mümkün değil.

Tolga Şardan yazdı: DHMİ'den emekli bürokratın dudak uçuklatan mal varlığı!

Tolga Şardan yazdı: Evinden 26 kilo altın çıkan emekli bürokrat!

Tolga Şardan yazdı: Mal varlığıyla dikkat çeken emekli bürokrat Acar için MASAK ne rapor verdi?

Belki de ihtiyaç yok! Bilemiyorum.

Elbette buradaki kamu personeli tek örnek değil. Mevzuata göre devlete mal bildiriminde bulunması gereken, gerek kamu gerekse özel sektörde çalışanların durumunun mutlaka elden geçirilmesi şart.

Temiz ülke, temiz toplum, şeffaf ve temiz devlet yönetiminin sağlanması açısından.

* * *

25 Kasım 2025 akşamı İstanbul İstiklal Caddesi

İstiklal Caddesi’nde geçen salı akşamı gerçekleşen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle yaşananların görüntüleri kamuoyuna yansıdı.

Kadınlar sadece Türkiye’de değil, birçok ülkede “mücadele günü” sebebiyle sokaktaydı. Türkiye’deki sokak hareketinin adresi -Ankara’da da kadınlar toplandı ancak ses getirecek sayıda olmadılar ne yazık ki- ülkenin en bilinen caddesi İstiklal Caddesi’nin Tünel Meydanı'ydı.

Kadınlar mevcut siyasi iktidarın pek hoşlanmadığı biçimde bir araya geldiler! Sloganlar attılar, ellerindeki flamaları salladılar.

Yılın sadece bir gününde, kendilerine yönelik şiddete karşı farkındalık yaratmak amacıyla bir araya geldiler.

İstanbul’u bilenler, kadınların buluştuğu Tünel Meydanı’nın on binlerce kişiyi alamayacağını bilir. Topluluk için “binlerce” tanımı gerçeği tam anlamıyla yansıtmaz maalesef.

Tünel Meydanı

Akşamın ilk saatleri olmakla beraber kadınların eylemine karşı alınan güvenlik önlemleri kapsamında iş yerleri kapatılmış. İstanbul Emniyeti hem sivil hem de resmi personeliyle pek de basit olmayan güvenlik önlemi almış!

Öncül sivil ekipler, arkasında çift sıra demir bariyerlerden oluşan kafes alan, sonrasında altı sıra kalkanlı polisler, tomalar ve resmi yedek kuvvet polisler! İstiklal Caddesi’nde “çok vahim bir olay yaşanıyor” gibi düşünülecek tablo.

İstanbul’un pürmelal halini olduğu gibi gösteren bir fotoğraf. Dünyaya böyle tanıtılıyor kent.

Velev ki Tünel’de birkaç bin kadın seslerini duyurmak amacıyla buluşmuş olsa da fotoğrafta gördüğünüz polis önlemi fazlasıyla abartılı duruyor!

Emniyet Genel Müdürlüğü ne yapıyor?

Bu fotoğrafı sıralı biçimde İstanbul Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi, Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanı görmüştür umarım.

Acaba ne düşünüyorlar? Kentin kamu güvenliğinin başarılı biçimde sağlandığını düşünüyorlar büyük olasılıkla.

Bu fotoğrafı gördükten sonra, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün son dönemde toplumsal olaylara müdahale ve yönetimi konusunda hangi çalışmaları yaptığını da aktarayım.

Sadece kasım ayındakileri sıralamak gerekirse, 3-5 Kasım arasında üç günlük 81 kentteki Güvenlik Şube Müdürlükleri ve büro amirlikleri bünyesinde başmüzakereci ve müzakereci olarak görev yapan personele “Toplumsal Olaylarda Müzakere Dili Eğitim Çalıştayı” gerçekleşti. Bu çalıştaya, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile Emniyet Genel Müdürü Mahmut Demirtaş bizzat katıldı. Katılımcılara yönelik çalıştay konusu çerçevesinde konuştular.

Peşinden 18-21 Kasım arasında dört gün boyunca İzmir Seferihisar’da il emniyet müdürlüklerine bağlı güvenlik şube müdürleri ve çevik kuvvet şube müdürleri değerlendirme toplantısı düzenlendi. Seri toplantılarda özetle ülke genelindeki sokak hareketlerinde uygulanacak güvenlik önlemleri masaya yatırıldı.

Arkasından yine İzmir Seferihisar’da, 24-28 Kasım arasından beş gün boyunca yine 81 kentin çevik kuvvet şubeleri ile güvenlik şubelerinde görevli personelin katılımıyla “Toplumsal Olaylarda Müzakere Kursu” düzenlendi.

İçinde bulunduğumuz ayda düzenlenen üç ayrı önemli eğitim faaliyetine kuşkusuz İstanbul Emniyeti’nde de katılım olmuştur. Olmadıysa zaten tuhaflık var demektir.

Bu kadar eğitim verilmesine karşın, İstanbul’da ortaya çıkan bu tablonun makul ve mantıklı bir açıklaması olması gerekir.

Ayrıca, bu kadar eğitime karşın, halen İstanbul’daki fotoğraf ortaya çıkıyorsa ortada bir gariplik var sanırım. Ya eğitimler yeterli ve anlamlı değil, ya da verilen eğitimlerin verimi yüksekse o zaman sadece kadınların katıldığı eyleme yönelik adeta 1 Mayıs önlemleri neden alınıyor?

 Vergiye ilişkin torba yasa teklifinin ilk altı maddesi Meclis’ten geçti: Düzenlemede neler var?-Erdoğan Sağlam- 

Gelecek hafta salı günü Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmeye devam edecek torba yasa teklifine emlak vergisi ile ilgili sınırlamanın kesin olarak dahil edileceğini düşünüyorum. Ancak enflasyon düzeltmesi ve yapılandırma ile ilgili düzenleme konusunda henüz bir karar verilemediğini tahmin ediyorum. Maliyenin kamuoyuna bu konularda net bir açıklama yapması bekleniyor!

meclis

Vergiye yönelik düzenlemeleri de içeren, Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (Torba Yasa) teklifinin ilk 6 maddesi TBMM Genel Kurulunda 26 Kasım 2025 tarihinde kabul edildi.

Torba yasa teklifinin 6'ncı maddesinin kabul edilmesinin ardından birleşime ara verildi. Aranın ardından, Danışma Kurulu önerisi oylandı. Kabul edilen öneriye göre, Genel Kurul'un 27 Kasım 2025 tarihinde toplanmadı.

Birleşimde Plan ve Bütçe Komisyonunun yerini almaması üzerine birleşim, 2 Aralık 2025 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere kapatıldı.

Bu ertelemenin nedeni tahminimce emlak vergisinde sınırlamaya ilişkin hazırlıkların henüz tamamlanması ile enflasyon düzeltmesinde henüz bir karara varılmamış olması olabilir.

Kabul edilen maddeler neler?

Torba Yasa Teklifi ile yapılması düşünülen vergisel düzenlemelerden vergi mükelleflerini ilgilendiren önemli olanlarını 18 Ekim 2025 tarihli yazımda açıklamıştım. Bu nedenle detaya girmeyeceğim.

Teklifin kabul edilen ilk altı maddesinin mükellefleri ilgilendiren ilk dört maddesini şöyle özetleyebilirim.

Madde 1- Sahip oldukları binaları mesken (konut) olarak kiraya verenlerin bir takvim yılı içinde elde ettikleri mesken kira gelirlerine ilişkin istisna, kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarından emekli, maluliyet, dul ve yetim aylığı alanlarla sınırlandırılıyor, bu kişiler dışındakilerin istisna hakları kaldırılıyor. Bu hüküm 1 Ocak 2026'da yürürlüğe girecek.

Madde 2- Mevcut düzenlemeye göre kredi kullanılarak satın alınan gayrimenkulleri kiraya verenler, bu krediler için ödedikleri faizleri kira gelirlerinden indirebiliyorlar.

Teklifle bu imkân sadece işyeri kira gelirleri ile sınırlandırılıyor. Buna göre, teklif yasalaşırsa konutların alımı için kullanılan krediler için ödenen faizler söz konusu konutların kira gelirlerinden indirilemeyecek.

Bu değişiklik 2025 yılı gelir ve kazançlarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girecek.

Madde 3- Teklifle dördüncü (son) dönem geçici vergi beyanı yeniden getiriliyor.

Bu değişikliğin 2025 yılı gelir ve kazançlarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülüyor.

Bu demektir ki, kanun yasalaşırsa 2025 yılı için dördüncü dönem geçici vergi beyannamesi verilecek. Bu vesileyle, geçici vergi dönmelerinde enflasyon düzeltmesi yapılmayacağı düzenlendiği için, herhangi bir düzenleme yapılmazsa 2025 yılı dördüncü geçici vergi dönemi için de enflasyon düzeltmesi yapılmayacağını belirtmek isterim.

Bu değişikliğin erken tahsilat amacına yönelik olduğu çok açık! Verdiği mesaj da çok sıkıntılı. Demek ki son çeyreğe ilişkin vergiyi 1,5 ay önce tahsil etmek Hazinemiz açısından çok önemli!

Maliye, meslek mensuplarını son birkaç yıldaki yaklaşımı ile zaten kaybetmişti, bu değişiklikle bu hususun pekiştiğini söyleyebilirim.

Madde 4- Sürekli olarak portföyünün en az yüzde 51'i Borsa İstanbul'da işlem gören hisse senetlerinden oluşan fonlardan, katılma payları sadece nitelikli yatırımcılara satılabilen, Türkiye Elektronik Fon Alım Satım Platformu'nda (TEFAS) işlem görmeyen ve fon portföyüne alınacak varlık ve işlemlere ilişkin herhangi bir oransal sınırlamaya tabi olmayanlar için 1 yıllık elde tutma süresine bağlı tevkifat istisnası uygulanmayacağı öngörülüyor. Bunların dışında kalan, sürekli olarak portföyünün en az yüzde 51'i Borsa İstanbul'da işlem gören hisse senetlerinden oluşan fonların katılma payı sahipleri ise söz konusu istisnadan yararlanmaya devam edecek.

Bu düzenleme kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girecek.

Yürürlük maddesi ile ilgili eleştirimi 4 Kasım 2025 tarihli yazımda açıklamıştım.

Beklenen düzenlemeler

Torba yasa teklifinde yer almayan üç önemli konunun kamuoyunda torba yasaya eklenmesi bekleniyor.

Emlak vergisinde takdir komisyonlarının yaptıkları fahiş takdirlerin sınırlandırılması,

* 2025 yıl sonu için enflasyon düzeltmesi yaptırılmaması veya vergi etkisinin ortadan kaldırılması,

* Vergi ve SGK prim borçlarının yeniden yapılandırılması.

Gelecek hafta salı günü Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmeye devam edecek torba yasa teklifine emlak vergisi ile ilgili sınırlamanın kesin olarak dahil edileceğini düşünüyorum.

Ancak enflasyon düzeltmesi ve yapılandırma ile ilgili düzenleme konusunda henüz bir karar verilemediğini tahmin ediyorum.

Maliyenin kamuoyuna bu konularda net bir açıklama yapması bekleniyor!

Gelecek hafta torba yasaya bu düzenlemeler eklenmezse Maliye'nin mutlaka bir açıklama yapması gerekir.

/././

Uzaylılar 80 yıldır aramızda dolaşıyor olabilir mi?-Eray Özer-

Yok yok, delirmedim. Sadece Amazon’un yeni belgeselini izledim. “İfşa Çağı” belgeselinde öyle hobi düzeyinde UFO araştırmacıları değil, basbayağı ABD Ulusal Güvenlik birimlerinin üst düzey görevlileri açık açık dünya dışı yaşam türleriyle temasın olduğunu, hatta ABD, Çin ve Rusya’nın bu teknolojiyi elde ettiğini iddia ediyor

Uzaylılar 80 yıldır aramızda dolaşıyor olabilir mi?The Age of Disclosure

Biliyorum, başlığı görünce “Heh, Eray’ı da kaybettik” diye geçirdiniz içinizden. Memleket gündemi malum. Akıl sağlığını korumak ne mümkün…

Haklısınız. Ama kendimdeyim.

Başlığın nedeni Amazon Prime’da gösterilen “The Age of Disclosure/İfşa Çağı” belgeseli. Henüz Türkiye’de gösterime girmedi sanırım ama girecektir. Ben önden haber vereyim dedim.

Biz aslında bu filmde anlatılanların bir kısmını Amerikan medyasından okumuştuk. Amerikalı bazı devlet görevlileri Kongre önünde yemin ederek bizim hala “UFO” demeye devam ettiğimiz, onlarınsa artık UAP (Undefined Anomalous Phenomena / Tanımlanamayan Anormal Olaylar) dedikleri bazı vakalar hakkında açıklamalarda bulunmuşlardı.

Lakin belgeselde ABD Dışişleri Bakanı -ki aslında Devlet Genel Sekreteri pozisyonudur o- Marco Rubio gibi isimler de konuya hiç de “Ne alakası var canım? Ne uzaylısı? Uydurma bunlar” gibi yaklaşmayınca mesele daha bir ciddiyet kazanıyor.

Mesela Rubio röportajın bir yerinde -mealen- “Bana başkan ‘Gösterin bakalım şu uzaylıların bedenlerini’ diye soruyorsanız, o iş öyle olmuyor. Hem belki de Başkan’ın bunları bilmemesi daha sağlıklı” diyor. Yani kategorik olarak bu durumu reddetmiyor.

Bunun dışında Kongre’de ifade verenlerin bazı açıklamaları, daha doğrusu sorulan sorulara verdikleri cevaplar çok çarpıcı.

Mesela özellikle bir kişi, eski bir istihbarat çalışanı olan David Grusch bir soru üzerine açıkça kendinin ve eşinin dünya dışı varlıklar tarafından rahatsız edildiğini, hatta yaralandığını söylüyor.

Yine Grusch’a “Sen kendi gözlerinle bir uzay aracı gördün mü” diye sorulduğunda bunu kabullenen bir ifadeyle “Ne gördüğümü daha detaylı bir şekilde ancak kapalı kapılar ardında anlatabilirim” diyerek kendi gözleriyle dünya dışı bir teknolojiye tanıklık ettiğini doğruluyor.

Yine Amerikan Ulusal Güvenlik birimlerinin çeşitli kademelerinde görev alan bir düzine insan dünya dışı yaşamın uzun süreden beri net bir şekilde bilindiğini, kaza yapan uzay araçlarının istihbarat birimleri tarafından ele geçirildiğini ve ulusal güvenlik nedeniyle bu konular üzerinde özel bir gizlilik olduğunu açık açık anlatıyor.

Gizlilik derken, ABD Ulusal Güvenlik birimlerinin uzaylılar konusuyla ilgili medyaya konuşma riski bulunanlara fiziksel zarar verdiklerinin hatta birilerinin ortadan kaldırılmasına kadar varan süreçler olduğu yine belgeselde açık şekilde vurgulanıyor.

Zaten konu hakkında halihazırda çalışmaya devam eden bir grup, UAP’ler yani dünya dışı yaşam belirtilerine dair gizliliğin kaldırılmasını ve gerçeklerin halka paylaşılmasını öngören bir yasa tasarısını meclisten geçirmek için uğraşıyor.

Aynı grup bu konuya dair bilgi ve bulguların Amerikan Ulusal Güvenlik şemsiyesi altındaki farklı farklı birimlerin arasında adeta “kaybolmasının” sağlandığını öne sürüyor.

Açıkçası Rubio’nun konuya dair yorumları da bu tezi güçlendiriyor.

Peki uzaylılarla ilgili nasıl bilgilerden söz ediyoruz?

Birincisi başlıkta belirttiğim üzere yaklaşık 80 yıldır dünya dışı yaşam formlarının insanlarla iletişime geçtiği ya da en azından dünyayı ziyaret ettiği iddia ediliyor. Bunun için nükleer bomba denemelerinin yapıldığı 1945 yılında “Trinity UFO Vakası” olarak bilinen olaya referans veriyorlar. Trinity yapılan testin adı ve detaylarını çok uzun anlatmam gerekeceği için burada vermiyorum. Merak ederseniz Google aramasıyla ulaşmanız mümkün.

Yine 1947’deki Roswell Vakası da başlangıç için referans verilen vakalardan. Belgeselde tüm bu vakaların ABD’nin çok gizli yürüttüğü “Legacy Program” çerçevesinde sıkı koruma altına alındığı ve dışarıya bilgi sızmasının engellendiği ifade ediliyor.

Benim ilgimi pek tabii ki en çok çeken kısımlar tanıkların uzaylılara dair verdiği detaylar oldu.

Mesela dünya dışından sadece tek bir türün değil, en az iki ama aslında üç-dört türün dünyayı ziyaret ettiklerinin saptandığı söyleniyor. Yani dünya dışı tek bir yaşam formu yok, başka başka gezegenlerden başka başka formlar dünyayı ziyaret ediyor belgesele göre.

Uzay araçlarının teknolojilerine dair de teoriler var. Mesela UFO’ların aslında bir “zaman-mekan balonu” içinde hareket ettikleri teorisi anlatılıyor. Balon dediğimiz görünmez bir alan aslında. Ve bu alanın içinde zaman ve mekan bükülmesi diyebileceğimiz bir durum yaşanıyor. Böylelikle balonun içinde zaman başka türlü ilerliyor ve aracın içindekiler saatte 67 bin kilometreye ulaşan hızlarla seyahat ederken bundan etkilenmiyorlar.

Yine çok çarpıcı bir teori, enerjilerini kuantum dolanıklığı prensibi sayesinde uzayın bambaşka bir noktasındaki enerji üretimiyle sağladıkları iddiası. Yani kendi gezegenlerinde kuantum seviyesinde çalışan santraller dolanıklık prensibiyle uzay aracının içindeki reaktörde enerjiye dönüşüyor.

“Eray uçtun, ne anlatıyorsun” demeyin. Evet, insana fantastik geliyor ama dediğim gibi bunları öne sürenler gerçekten Amerikan bürokrasisinde uzun yıllar bu konularda görev yapmış kişiler.

Bu isimlerin dile getirdiği bir başka ilginç iddiaya göre Amerika’nın dışında Çin ve Rusya’nın da elinde dünya dışı varlıklara ait uzay araçları yani teknoloji ve hatta uzaylı bedenleri var.

The Age of Disclosure

Peki niye geliyorlar dünyaya?

Belgeseldeki iddialara göre kontrol etmek için. Bu yüzden özellikle nükleer denemelerin yapıldığı tesislerin etrafında çok fazla UFO hareketi gözleniyor. Nükleer teknolojideki gelişmenin bir noktada kendileri için tehlike arz edip etmediğini yerinde denetlemek istiyorlar.

Ama mesela Hiroşima ve Nagasaki’ye bomba atılmasına engel olmuyorlar. Çünkü nükleer silahlanmanın ne kadar berbat bir şey olduğunu bizzat deneyimleyelim istiyorlar.

Bir an için tüm bunların gerçek olduğunu düşünelim. Aslında üzerindeki bu gizlilik dünyanın bugünkü haline bakınca çok da anlaşılmaz değil.

Bir kere her şeyden önce her ülke bu uzaylı teknolojisini tersine mühendislikle (yani teknolojiyi alıp nasıl yapıldığını anlamak amacıyla) kendi savunması yahut saldırı planları için kullanmak istiyor. Sorsanız herkes “savunma amaçlı” diyor ama hepimiz biliyoruz ki, o işler öyle olmuyor.

İkincisi böyle bir bilgi ortaya döküldüğünde dünyadaki pek çok şey anlamsız hale gelebilir. Mesela teolojik anlamda, yani dinlerin hayatımızdaki yeri noktasında pek çok şeyi yeniden düşünmek gerekebilir.

Keza ülkelerin birbirleriyle giriştikleri mücadele pek çok insan için “Kardeşim ortada başka bir tehlike var, şimdi birbirinize girmenin sırası mı” diye karşılanabilir.

“Tehlike” diyorum ama yine var olduklarını varsayarsak bu uzaylıların illa kötü amaçlarla burada oldukları anlamına gelmiyor. Hatta yani, insanlığı ortadan kaldırmak isteseler ellerindeki teknolojiyle pek güçlük çekeceklerini düşünmüyorum.

Yine de insan evladı hep kafasını kötüye çalıştırıyor. Mesela yine Kongre’deki açıklamalardan bu uzay araçlarına jetlerin ateş açtığını öğreniyoruz.

Yahu bir dur. Bir bak, dost mu düşman mı? Yok, illa önce ayağına sıkacak ondan sonra dost mu düşman mı olduğunu soracak!

Evet, delirmedim ve size sadece belgeselde duyduklarımı aktardım. Elçiye zeval olmaz.

Fakat memleketin bu halinde pat diye gelseler hiç de fena olmaz hani. Belki birilerinin aklı biraz olsun başına gelir.

Öyle değil mi?

/././

 5G gelmeden dolandırıcıları geldi: Sesli kimlik avından online pazar ve e-ticarete kadar kullanıcılar nelere dikkat etmeli?-Füsun Sarp Nebil- 

Aynen fiziksel dünyada olduğu gibi dijital dünyada da yabancılarla, bilmediğiniz insanlarla muhatap olurken çok dikkatli olun. Çünkü durum şu; dolandırıcılar cirit atıyor ve halkı koruyan sistemler eksik.  Bilmediğiniz kişi ya da kurumlardan gelen mesaj ve telefonlara temkinli yaklaşın

Bakan açıkladı: Türkiye 5G'ye ne zaman geçecek?

Ülkemizdeki (ve de dünyadaki) online dolandırıcılar çok çalışkan(!) ve gündemi yakından takip ediyorlar. Çünkü nerede ne gelişme ne olay varsa, gündemlerine hemen alıveriyorlar. Örneğin deprem mi oldu, Afrika’da bir yerde ayaklanma mı oldu, bu konuyla paralel bir bahane ile arayanlar var. PKK ve FETÖ’nün konu edilmesi zaten çok eskiden beri geliyor. Ama ekonominin bozulması ile "Bilmemne hukuk bürosundan arıyoruz" diye başlayıp "İcra dosyanız var" diye SMS atan dolandırıcılar son dönemin telefon dolandırıcılığı showları arasında en önde.

Bugünlerde iste daha popüler olan “5G modemi dolandırıcılığı.” Operatörlerimizin herhangi bir tanesinde 5G modem değiştirme gibi bir kampanya olmadığı halde, varmış gibi arıyorlar ve alabilecekleri parayı koparmaya çalışıyorlar. Anlayacağınız 5G'nin gelmesine 4 ay var ama dolandırıcıları çoktan burada. Örneğin yaşadığım siteden bir komşu şöyle yazdı:

"Biraz önce bir numara aradı beni ve "sizin bölgenizde 5G'ye geçildi. Modeminizi değiştirmeniz gerekiyor. Ben TTnet'ten arıyorum. Yoksa internetiniz iptal edilecek" dedi. Ben de çok saçma bulduğumdan "tamam iptal edin" dedim. Modem değişimine kampanyalı olarak 4.900 tl istiyordu. Yoksa şu an almazsam 7.000 TL olacak gibi şeyler söyledi."

Aşağıdaki resimde, internete yansımış benzer bir şikâyeti görüyorsunuz. Aynen fiziksel dünyada olduğu gibi dijital dünyada da yabancılarla, bilmediğiniz insanlarla muhatap olurken çok dikkatli olun. Çünkü durum şu; dolandırıcılar cirit atıyor ve halkı koruyan sistemler eksik. O nedenle kendi kendinizi koruyun yani, gerekli önlemleri alın, farkındalığınızı arttırın ve bilmediğiniz insan ya da kurumlardan gelen mesajlara, telefonlara temkinli yaklaşın.

Bu arada sırası gelmişken başka dolandırıcılıklara da yakından bakalım:

Türkiye'deki başlıca online (Telekom) dolandırıcılık türleri

Son yıllarda dünyada ve Türkiye'de en sık karşılaşılan telekomünikasyon araçları yoluyla yapılan dolandırıcılıkların bazılarına kandırma da denebilir. Önce bunu anlatalım;

Telekom bayilerinin yasal ama kandırmacalı ifadeleri

Örnekleyelim; üç yıl önce ağustos ayında, cep telefonumun kontratının bittiğine dair bir arama geldi. Ana operatön adı ile konuşan kişi, yeni kontratımın (aynı şartlarda) 350 TL olacağını ve onay verip vermediğimi sordu. Kabul etmedim. Çünkü henüz telefon ücretleri 100 küsür TL'ler düzeyindeydi. Telefon kapandıktan sonra, kendim ana şirketi aradım ve kontratımı sordum. Kasım ayında biteceğini ve 235 TL'ye aynı şartlarda devam edebileceğimi, onay verirsem, hemen başlatacaklarını söylediler. "Peki, kasım ayına kadar 100 kusur TL kontratım var. O devam edecek mi? Ondan sonra mı bu 235 TL?" dediğimde, onay verdiğim anda eski kontratımın sona ereceğini ve yenisini başlatacaklarını söylediler. Anlayacağınız ilk telefonla arayan kişi beni şu konularda kandırmaya çalışıyordu;

"Daha önce kontratımı ana şirket üzerinden yapmıştım. Bayi olduğu halde, beni "ana şirket" adı ile arayarak, kontrat noktamı değiştirmeye çalıştı (çünkü müşteri başına prim alıyor)

Vaktinden önce bittiğini söyleyerek, en az 3 ayımı kaybettirmeyi hedefledi

Ana şirketten 100 TL'nin üzerinde pahalı fiyat verdi"

Bu tam dolandırıcılık sayılmaz ama yine de ucunda bir cins fazla paranızı kandırarak alma olayı var.

Telekom bayilerinin çok sık yaptıkları başka bir kandırmaca, mesela "3 ay ücretsiz" gibi ifadeleri öne çekerek kullanmaları, arkasından pahalı fiyatları uygulamaları. Sonunu iyice dinlemezseniz, 3 ay bedava alırsınız ama sonrasında tam tersine çok daha pahalı faturalarla karşılaşma olasılığınız var. Size söylenenleri dikkatle dinleyin ve hatta mail ile yazılı isteyin. İleride de elinizde belge olur.

Bayilerin yaptığı bir başka dolandırıcılık da şu şekilde; "Biz kontrol ettik, son 2 ayda şu kadar TL'lik ya da şu kadar MB'lık kullanıyorsunuz, size şimdi şöyle bir paket öneriyoruz" diyerek  paketinizi bir üst pakete geçirmeye çalışmaları. Buna da dikkatle bakın.

Telekom hatları, modem değiştirme, operatör taklitçiliği dolandırıcılıkları

Bu maddede, operatör ya da bayii yok ama taklidini yaparak dolandırmaya çalışanlar var.  Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi "yeni bir modeme" (5G yükseltmesi, fiber yükseltme vb.) ihtiyacınız olduğunu veya hattınızda bir sorun olduğunu, o nedenle çözüm sağlayacaklarını söyleyebiliyorlar. Kurban, genellikle "yükseltme"yi ya da "soruna çözümü" gerekli zanneder, hizmeti ya da fırsatı kaybetme korkusuyla ödemeyi yapar.

Buradaki hata şu; birçok tüketici, ana şirketin adını duyduğunda, teknisyeni veya aramayı sorgulamaz, doğrulatmaz. "Hızlı Telekom altyapısı" değişikliği önerisi (5G, fiber), dolandırıcıların iddiada bulunması için bir "neden" sağlar.

Türkiye'de telekom dolandırıcılığı üzerine yapılan bir araştırma, abonelik dolandırıcılığı, CLI sahtekarlığı, telekom sektöründe katma değerli hizmet dolandırıcılığı gibi birçok dolandırıcılık yöntemi olduğunu ortaya koymuştur.

Dolandırıcılar bunu bazı bölgelerde fiziksel olarak da deniyorlar. Teknisyenler (internet, fiber, kablo, sayaç okuyucuları) ve kıyafetinde evlere geliyor ve "modeminizi kontrol etmeleri" veya "hattınızı 5G veya fibere yükseltmeleri" gerektiğini iddia ediyorlar. Ya kötü amaçlı cihaz takıyorlar, veri, donanım çalıyorlar ya da sizden sahte ücretler talep ediyorlar.

Sesli kimlik avı, vishing dolandırıcılıkları (Telefon dolandırıcılıkları) 

Dolandırıcılar, banka, operatör veya devlet görevlisi gibi davranarak "kimlik sahtekarlığı" yapabiliyorlar. Bunu yakından biliyorsunuz. Muhtemelen hemen her aileden birileri aranmış durumda. O kadar yaygın.

Daha önce çalınmış olan size ait bazı kişisel verilerinizi söyleyerek güven sağlıyor ve arkasından bir nedenle mesela hesabınızda veya hizmetinizde bir sorun olduğunu söyleyerek finansal bilgilerinizi istiyor ya da ücret karşılığında veya para transferiyle "düzeltmenize yardımcı olacaklarını" iddia ediyorlar. Maalesef, birçok mağdur, karşısındakinin "düşünmeye izin vermeyen hızdaki konuşması" sonucunda banka bilgilerini vererek, yazılım yükleyerek ve izlenemeyen yollarla ödeme yaparak kendisine verilen talimatı (para göndermeyi ya da banka şifresini vermeyi) gerçekleştiriyor. 

Özellikle "PKK" ya da "FETÖ" soruşturmalarının yaygın yapıldığı dönemlerde (kimliğiniz çalındı, FETÖ’cüler, PKK kullandı vs) dolandırıcıların ana malzemeleri arasındaydı. Çünkü telefon dolandırıcılığında, insanların düşünmesini engelleyecek bir endişe, korkutma tarzı ile konuşuyorlar.

Ya da bir hukuk bürosundan arayarak, hakkınızda icra dosyası olduğunu iddia edip ve dosyanın kapanması için şu kadar para ödeyin diyorlar. İlginç olan bu dolandırıcılıkta bahsedilen hukuk büroları da genellikle var. Ama Anadolu'nun bir şehrindeki, tek başına çalışan gerçek bir avukatın, her zaman ofisinde olmamasından faydalanıyorlar. Bu dolandırıcılık maalesef SMS yoluyla çok yaygın (oysa SMS firmaları BTK ve operatörler tarafından kontrol altında olmalılar).

BTK, 2024te 123 binin üzerinde zararlı bağlantı (phishing / zararlı URL) tespit edilip engellendiğini açıklıyor. Bunların önemli kısmı banka/ödeme ekranı gibi görünen sahte siteler. Bilmediğini linkleri tıklamayın ya da banka linki gibi görünenleri tıklamadan önce kontrol edin diye hep tekrarlıyoruz.

SMS, WhatsApp, sosyal medya DM ile gelen sahte kargo, fatura, e-Devlet, banka linklerine dikkat etmek lazım. Kullanıcı o sahte linkten giriş yapınca, bilgileri alınıp hesabı boşaltılıyor veya gece 04.00’te kredi çekilip başka hesaplara aktarılıyor (Akbank örneği bu tür bir vakayı anlatıyor).

Online kripto yatırım dolandırıcılıkları

Türkiye birçok kripto para yatırım dolandırıcılığına tanık oldu. Bunda sahte platformlar, yüksek getiri vaatleri, sosyal medya üzerinden "garantili kâr" planları ya da romantik ilişkiler kullanıldı. Mağdurlar, genellikle kripto para cinsinden büyük meblağlar yatırmaya ikna ediliyor ve ardından erişimlerini kaybediyor veya platform ortadan kayboluyor. Ekonomik istikrarsızlık ve kriptoya artan ilgi, bu tür dolandırıcılıklar için verimli bir zemin oluşturuyor.

Katma Değerli Hizmet (VAS) ve abonelik dolandırıcılığı

Bu da kurbanların birçoğunun farkında bile olmadığı yaygın bir dolandırıcılık tarzı. Neden olunmuyor derseniz, çünkü çok küçük meblağlar halinde mobil faturanıza yansıyor. “Günümüzde faturasının kontrol eden mi var” desek de kontrol edenler var. İyi de yapıyorlar.

Mobil faturalarınıza "izinsiz olarak eklenen" ücretli hizmetlere (premium SMS, VAS uygulamaları) abonelik dolandırıcılıkları konusunda ülkemizde açılmış ve sonuca eremeyen davalardan bahsediliyor. Çünkü bu olaylarda maalesef, “kredi kart bilgilerini nereden aldılar” gibi karanlık noktalar var.

Dolandırıcılar, operatör sistemlerini istismar ediyor veya kullanıcıları yüksek ücretlerle otomatik olarak yenilenen "ücretsiz deneme" teklifleriyle kandırıyorlar. Bir başka tür de uygulama dükkanlarından (genellikle Android telefonlarda yaygın) yüklediğiniz uygulamaların içindeki kötücül kodlar da bu tür dolandırıcılığa yol açabiliyor.  Faturanıza her seferinde 10-15 TL ekleniyor. Türkiye'deki telekomünikasyon dolandırıcılığı araştırması, abonelik dolandırıcılıklarını yaygın bir sorun olarak işaretledi.

E-ticaret ve online pazar yeri dolandırıcılığı

Tabii ki bu da çok yaygın. Ürünler (elektronik, telefon) için sahte çevrimiçi reklamlar veya pazar yeri listeleri, asla teslim edilmeyen veya kalitesiz ürünler teslim edilmesi bu sınıfa giriyor. Banka havalesi veya yabancı hesap yoluyla yapılan ödemeler olduğunda geri almak mümkün değil.

Kullanıcıların dikkat etmesi gereken hususlar

Yukarıda yazdığımız tüm dolandırıcılıklar için toplu olarak dikkat edilmesi gereken hususlar şöyle; 

Arayan kişiyi ya da teknisyeni doğrulayın: Bir operatör adına aranıp yeni modem takmanız gerektiği söylenirse: Telefonu kapatın ve onaylamak için resmi operatör numarasını (faturada veya web sitesinden) kendiniz arayın. Kapıya habersiz gelen modemi / teknik ekibi asla doğrudan kabul etmeyin. Kimlik kartı + resmi iş emri isteyin, operatör çağrı merkeziyle çapraz kontrol yapın.

Yerinde büyük meblağlar ödemeyi kabul etmeyin: "Yükseltmeler" önerilirse hizmet planı ayrıntılarını sorun, operatörün halka açık olarak sunduklarıyla karşılaştırın. Kendileri aradığında değil ya da 850'li numaradan aradıklarında da değil ama kendiniz 444/5xx gibi resmi numarayı bizzat arayarak işlem yapın.

Acil, hemen şimdi” diyen herkesten şüphe edin:Polis, savcı, bankacı, operatör kim olursa olsun hemen şimdi, yoksa…” diyorsa işin içinde bir kandırmaca var demektir.

Faturaları ve gizli hizmetleri kontrol edin: Bilinmeyen hizmetler veya sürekli tekrarlayan ücretler için mobil/internet faturanızı inceleyin.

Yüzde 20-30-50 gibi yüksek getirili tekliflere şüpheyle yaklaşın: Yatırım vaatleri gerçek olamayacak kadar iyi görünüyorsa (özellikle WhatsApp/Telegram aracılığıyla), olası bir dolandırıcılık olarak değerlendirin.

Cihazlarınızı ya da hesaplarınızı başkasına vermeyin: İsteği siz başlatmadığınız ve kimliğinizi doğrulamadığınız sürece cihazlarınıza asla uzaktan erişim vermeyin.

Resmi kanalları kullanın: Bildirimler (şikayetler) için devlet düzenleyicilerini (örneğin, TÜBİTAK, BTK) veya tüketici koruma hatlarını kullanın.

Şüpheli numaraları engelleyin: Dolandırıcıların güven sağlamak için kullandığı 850 ile başlayan veya sahte olduğunu bildiğiniz numaraları engellemek için telefonunuzdaki uygulamaları veya yerleşik engellemeyi kullanın. İnternet üzerinde şüpheli numaraları not alanlar var. Kontrol edin. Diğer yandan 850’li hatlar operatörler için önemli ön ek. Bu engellemeler artınca kendileri de buna çözüm bulmaya çalışacaklardır (aslında zaten önlem alması gerekenlerden bir tarafta onlar var).

/././

 İki Amerikalı lider ve taban tabana farklı iki anlayış -Hakan Okçal- 

Papa Leo Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinde elbette Ayasofya’nın durumunu konuşmayacak. Ama umalım devlet yetkililerimiz Papa’nın sessiz tavrından gereken mesajları alırlar. Papa öte yandan Anıtkabir’i ziyaret ederek Türk halkının ekseriyetinin gönlünü alacak. Umalım bundan da gereken mesajlar alınır.

İki Amerikalı lider ve taban tabana farklı iki anlayışPapa XIV. Leo (solda) ve ABD Başkanı Donald Trump

İki ayrı karakter: Trump ve Papa Leo 

Yazımızın Amerikalı iki öznesinden biri dünyanın en güçlü ülkesi ABD’nin Başkanı Donald Trump, diğeri bir milyardan fazla Hristiyan’ın bağlı olduğu Katolik Kilisesi’nin yeni lideri Papa XIV. Leo.

Biri sahne ışıklarını ve dünyada gündem yaratmayı seviyor, diğeri kararlı tavrına rağmen son derece mütevazi ve sessiz bir kişilik.

Biri gücün ve güçlünün yanında, diğeri zayıf ve yoksulun.

Biri New Yorklu zengin bir aileden geliyor, diğeri Şikago’nun arka mahallerinde hayata tutunmaya çalışan emekçi bir ailenin çocuğu.

Biri playboy yaşantısı ve skandalları ile tanınıyor, diğeri gönüllü olarak gittiği Peru’da küçük bir kilisede yıllarca papazlık yaparken, karşılık beklemeden sunduğu hizmetlerle yerli halkın ve yoksulların kalbinde taht kurmakla tanınıyor.

Her ikisinin de başında bulunduğu devlet ve kurumlar sorunlu. ABD ekonomik bakımdan rakipleri karşısında geriliyor, zayıflıyor. Sosyal çöküş, sınıf farkları, suç ve asayiş sorunları almış başını gidiyor. Katolik Kilisesi de çok sorunlu. Kilise liderlerinin adlarının bulaştığı çocukların ırzına geçme suçlarının ardı arkası kesilmiyor. Yolsuzluk ve mali skandallar, gösteriş, lüks ve şaşalı yaşam tarzına düşkünlük, Nasıralı yoksul İsa’nın sevgi mesajını ilettiğini iddia eden kilise liderlerinin kendilerini bir türlü kurtaramadığı illetler olmaya devam ediyor.

Trump ABD’yi yeniden “büyük” yapma vaadi ile seçildi. Buna karşılık Papa Leo’nun seçim kampanyası ve vaadleri hiç olmadı. Papalık makamına sessizce geldi.  Vatikan’ın meşhur Sistine Şapeli’nde toplanan Kardinaller (Konklav) onu Cizvit papazı Françesko’nun misyonunu tamamlaması umuduyla Papa seçtiler. Bir önceki Papa Françesko Vatikan’daki gösterişli rezidansta kalmayı kabul etmemiş, iki odalı mütevazi bir dairede yaşamayı tercih etmişti. Kendi yemeklerini de kendi pişirmişti. Papa Leo’nun onun izinden gitmesi, kiliseyi bulaştığı suçlardan arındırması  ve kaçan cemaati tekrar kazanması umuluyor.

Papa Leo ilk yurt dışı seyahatini Türkiye’ye yapıyor

ABD vatandaşı Papa Leo ilk yurt dışı seyahatini Türkiye’ye yaparak Katolik alemine olduğu kadar, tüm dünyaya önemli mesajlar vermek istiyor. Papa’nın Türkiye’ye gelişinin esas vesilesi Hristiyanlığın kurumsallaşmasının başlangıcı sayılan ve İsa Peygamber’e atfedilen tanrısal niteliklerinin kabul edildiği İznik Konsili’nin 1700’üncü yıldönümü. Papa, Rum Patriği Bartholomeos’un davetine icabet ederek İznik’te yapılacak ayine katılacak.

İznik Konsili ve ona başkanlık yapan İmparator Büyük Konstantin’in Hristiyanlık ve Roma tarihindeki önemi, İstanbul’un Roma, Bizans (aslında kendilerini Romalı-Rum olarak tanımlıyorlardı) ve Osmanlı dönemlerindeki nitelikleri hakkında bu yılın mayıs ayında yazdığım “Bir İstanbul Hikayesi” başlıklı iki bölümlük uzun yazıda ayrıntılı bilgiler verdiğim için burada ayrıntıya girmeyeceğim. Ancak, Papa’nın ziyareti vesilesiyle dünyanın gözlerinin Türkiye’nin üzerinde olacağını belirtelim. Papa’nın ziyareti nedeniyle, dikkatlerin Türkiye’nin çevresindeki Gazze ve Ukrayna krizlerine de daha güçlü şekilde çekileceği kesin.

Papa ilk yurt dışı ziyaretini vatandaşı olduğu ABD’ye veya gönül bağıyla bağlı olduğu, halkı Katolik Peru’ya yapsaydı, herhalde büyük kalabalıklar toplar, alkış ve debdebe ile karşılanırdı. Oysa bunlar ne Türkiye’de ne de Türkiye’den sonra gideceği Lübnan’da olacak şeyler. Papa büyük kalabalıkları etrafında toplamasa da bir ilk olarak, İstanbul’un bir spor salonunda beş bin kişiye ayin tertipleyecek. 

Şan, şöhret, debdebe, yalancı dalkavukluk vs. bunlar Trump’ın sevdiği şeyler. Papa’nın bu gibi hevesleri yok. O, Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya başka mesajlarla geliyor. Burada vereceği mesajlar bundan sonraki çalışmalarının yol haritasını oluşturacak.

Papa XIV. Leo ve Cumhurbaşkanı Erdoğan

Papa Ukrayna’da Putin’in, Gazze’de Netanyahu’nun, ABD’nin içinde ve dışında Trump’ın karşıtı

Papa’nın Ukrayna’da saldırgan Putin’i eleştirdiği, akan kandan onu sorumlu tuttuğu biliniyor.  Bu, Putin’i kollayan, Zelensky’nin defterini dürmek isteyen Trump’la taban tabana zıt bir tavır. Trump daha geçen hafta basına sızdırılan 28 maddelik “Ukrayna Barış Planı” ile adeta Zelensky ve Ukrayna hakkında ölüm fermanı verdi.  Avrupalı liderlerin müdahale etmelerine rağmen Cenevre’de yapılan müzakerelerde damat Kushner ve özel danışman Witkoff’un yazdığı planın çok değiştiği söylenemez. Sonuçta toprak tavizi ve NATO’ya üye olmama gibi hayati unsurlar hala yerinde duruyor. Değişen sadece Ukrayna’nın sahip olacağı asker sayısının revize edilmesi ve muğlak şekilde güvenlik garantilerinden bahsedilmesi. Üstelik bunların Ukrayna’da sivil hedefleri vurmaya devam eden Putin tarafından kabul edilip edilmeyeceği de meçhul. Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff’un Moskova’da gelecek hafta başında Putin’le yapacağı görüşmede saçların ak mı kara mı olduğu iyice belli olacak. Putin plandaki değişiklikleri kabul etmezse -ki büyük bir ihtimalle öyle olacak- Trump muhtemelen bütün gücüyle Zelensky’e baskı yaparak Putin’in istediklerini kabul ettirmeye çalışacak.

Böyle bir konjonktürde Papa Leo’nun İstanbul’da vereceği mesajlar önemli. Papa açık açık Ukrayna hakkında tavrını ifade etmese de Kiev Ortodoks Kilisesini destekleyen Bartholomeos’u ziyaret etmekle tavrını sergilemiş oluyor. Bu nedenle ne Putin’in ne de Moskova Kilisesi’nin Papa Leo’nun Karadeniz’den Ukrayna’ya ve Rusya’ya komşu Türkiye’ye yapacağı ziyaretten memnun olması mümkün değil.

Diğer yandan, Papa Leo Gazze’de İsrail’in insanlık suçu işlediğine inanıyor, hatta özel görüşmelerinde Netanyahu’yu soykırım yapmakla suçluyor. Bu tavrını muhtemelen Türkiye’de ve İsrail’in doğrudan saldırılarına maruz Lübnan’da açık açık sergileyecek. İsrail’in işlediği insanlık suçlarının arkasında duran ve Netanyahu’yu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (ICC) elinden kurtarmaya çalışan Trump için Papa’nın tavrı son derece rahatsız edici.

Papa Trump’ı eleştirmekten de geri durmuyor. Trump’ın kaçak göçmenleri sınır dışı etmesi, Latin Amerika ülkelerine bu amaçla baskı yapması ilk günden itibaren yeni Papa’nın eleştirilerini çekti. Her iki Amerikalı liderin hızla karşı yönlerden bir çarpışma rotasında ilerledikleri aşikâr. Papa’nın Türkiye ve Ortadoğu ziyaretinde olmasa da ileride yapacağı ABD veya Latin Amerika ziyaretinde kozların bir şekilde paylaşılması beklenmeli. 

Papa Leo Anıtkabir'de

Dinlerarası diyalog

Papa’nın Türkiye ziyareti Ukrayna ve Gazze krizlerinden bağımsız olarak dinler arası diyalog bağlamında da önemli mesajlar içeriyor. Hristiyanların uğradıkları saldırılar nedeniyle Nijerya’yı askeri müdahale ile tehdit eden Trump’a karşı Papa Leo çok daha fazla diyalog ve iş birliğine açık. Bunu da ilk ziyaretini nüfusu ağırlıkla Müslüman olan Türkiye’ye yapmakla ziyadesiyle kanıtladı. Trump da ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapmıştı ama onun maksadı silah satmak ve Suudi parasını Amerika’ya çekmekti. Gazze’de Filistin halkının uğradığı soykırıma duyarsız kalan Trump’tan zaten başka bir tavır beklenemezdi.

Papa Türkiye ziyaretinde sadece Patrik Bartholomeos’la değil, kadim Süryani Kilisesi temsilcileri ve Ermeni Patriği ile de buluşarak, yolları çok daha önce ayrılan Hristiyanlarla kucaklaşacak.

Buna karşılık Papa Leo, Sultan Ahmet Camii’ni ziyaret ederken dünyanın en eski mabetlerinden biri olan Ayasofya’ya girmeyerek başka bir mesaj veriyor. Yeniden ibadete açıldıktan sonra devlet eliyle çok vahim bir kültür-tarih saldırısına (vandalar içeri kamyon dahi soktular) uğrayan ve bireysel tahribata maruz kalan bu dünya mirası eşsiz eserin içine düşürüldüğü hazin duruma ziyareti ile meşruiyet kazandırmak istemiyor.

Papa Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinde elbette Ayasofya’nın durumunu konuşmayacak. Ama umalım devlet yetkililerimiz Papa’nın sessiz tavrından gereken mesajları alırlar.

Papa öte yandan Anıtkabir’i ziyaret ederek Türk halkının ekseriyetinin gönlünü alacak. Umalım bundan da gereken mesajlar alınır.

Umalım Trump ve daha nice Avrupalı lider de Türk halkının gerçek tercihlerinin ve sevgisinin nerede yattığını Papa gibi anlarlar ve ona göre hareket ederler.

/././

YDO Resmi Gazete’de: Vergi, harç ve cezaların artışı kesinleşti mi?-Murat Batı- 

Yeniden değerleme oranı bugünkü Resmi Gazete’de aynen yayımlandı. Şimdi ise her vergi, harç ve istisna için indirim içeren Cumhurbaşkanı kararlarını ve sonrasında genel tebliğlerin Resmi Gazete’de yayımlanmasını bekleyeceğiz.

2026 yılında maktu vergi, harç ve cezalarına, gelir vergisi dilimlerine ve maktu istisnalara uygulanmak üzere yeniden değerleme oranına esas olacak veriyi Türkiye İstatistik Kurumu 3 Kasım 2025 tarihinde açıklamıştı. Böylece 2026 yılında uygulanacak yeniden değerleme oranı yüzde 25,49 oldu. Geçen yıl bu oran yüzde 43,93 idi.

Ancak yeniden değerleme oranının maktu vergi ceza, harç ve istisnalara uygulanabilmesi için bu oranın Vergi Usul Kanunu’nun mük.298’inci maddesi uyarınca Hazine ve Maliye Bakanlığınca da Resmi Gazete'de ilan edilmesi gerekmekteydi ki bu oran (yüzde 25,49) 585 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile bugünkü Resmi Gazete’de ilan edildi.

Bugünden sonra hemen hemen her vergi kanununda bulunan maktu vergi ve cezalar, maktu harçlar, gelir vergisi dilimleri ile maktu istisna tutarlarına yeniden değerleme oranının ne ölçüde uygulanacağı Resmi Gazete’de yayımlanacak genel tebliğlerle duyurulacak.

Cumhurbaşkanının yetkisi

Maktu vergi, harç, ceza ve istisnalar kendi kanununda belirlenen yeniden değerleme oranı kadar artırılacak. Ve bu uygulama kuvvetle muhtemel aralık ayı sonuna doğru her uygulama için Resmi Gazete’de yayımlanacak genel tebliğler ile kamuoyuna duyurulacak.

Ancak genel tebliğ yayımından önce yeniden değerleme oranının ne ölçüde uygulanacağına ilişkin bir Cumhurbaşkanı kararı yayımlanırsa genel tebliğ ile Cumhurbaşkanı kararında belirlenen oran kadar ilgili vergi, ceza, istisna ve/veya harcı artırılacak.

Şayet konuyla alakalı herhangi bir Cumhurbaşkanı kararı yayımlanmazsa yeniden değerleme oranı kendi kanununda belirtilen oran kadar uygulanacak.

Şunu da belirtmekte fayda var; yeniden değerleme oranını Cumhurbaşkanının değiştirme yetkisi yoktur. Ancak kendi kanunlarında Cumhurbaşkanının yeniden değerleme oranını farklı şekilde kullanma yetkisi verilmiştir. Örneğim Vergi Usul Kanunu'nda düzenlenen idari para cezaları Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 414'üncü maddesi uyarınca yeniden değerleme oranı kadar artırılacaktır.

Örneğin motorlu taşıtlar vergisi ne kadar artacak?

Motorlu taşıtlar vergisi Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu m.10 uyarınca her yıl yeniden değerleme oranı kadar artırılır. Yani bu yıl 100 TL MTV ödediysek önümüzdeki yıl yaklaşık 125 TL ödeyeceğiz demektir. Aynı maddede Cumhurbaşkanı isterse yüzde 20'sinden az olmamak üzere yeni oranlar belirleyebilir. Yani Cumhurbaşkanı MTV’yi azaltabilirken isterse artıra da bilir.

Örneğin 2023 yılında MTV, yeniden değerleme oranı kadar artması gerekirken Cumhurbaşkanı 21 Aralık 2022 tarihinde 6582 sayılı Cumhurbaşkanı Kararını yayımlayarak yeniden değerleme oranının yarısı kadar artırılmasına karar verdi.

Daha sonra da 30 Aralık 2022’de 55 Seri Nolu MTV Genel Tebliği yayımlanarak 6582 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla belirlenen yeni oran ölçüsünde MTV hesabı belirlendi.

Bu nedenle kendi kanunlarında yeniden değerleme oranının hangi ölçüde kullanılacağı ve Cumhurbaşkanının da bunu ne ölçüde değiştireceği açıkça yazmaktadır. Kanun maddesinde Cumhurbaşkanına değişiklik yapma ve hangi aralıkta değişiklik yapma yetkisi verilmemiş ise Cumhurbaşkanının bunu değiştirme yetkisi de bulunmamaktadır.

Bekleyeceğiz

O nedenle yeniden değerleme oranı bugünkü Resmi Gazete’de aynen yayımlandı. Şimdi ise her vergi, harç ve istisna için indirim içeren Cumhurbaşkanı kararlarını ve sonrasında genel tebliğlerin Resmi Gazete’de yayımlanmasını bekleyeceğiz.

/././

T-24



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

SÖZCÜ "Gündem" -28 Kasım 2025-

 Asgariden önce azami zam -Erdoğan Süzer-  Maaş zamlarını eritecek oran şimdiden açıklandı. İktidar 2026 yılında uygulayacağı yeniden değerl...