İktidar, “Zamanında” diye sürekli yineleyip duruyor ama bana sorarsanız seçimleri mümkün olan en erken zamanda yapacaklar.
AKP ve Erdoğan’ın en önemli dayanağı dışarısı; Suriye, Afrin, gidilebilirse daha ilerisi… Bütün dünyanın bizi yok etmeye azmetmiş olması, işte son zamanlarda Yunanistan’ın sarf ettiği sözler…
İlla da Suriye, illa da Afrin! “Baktın Afrin hoş değil, Münbiç’i dolaş da gel. Yaylalar, yaylalar!”
Dış çatışma/çelişki her zaman iç bütünlüğe hizmet etmiştir, bu da çelişkinin işlevlerindendir.
İyi de, nereye kadar?
Şubat ayında, Arap dünyasının en önemli gazetelerinden El Ahram’ın haftalık versiyonu bir analiz yayımlamış ve ben de “Mısır’ın şom ağızlı gazetesi” diye alıntı yapmıştım. O yazıda, Al Ahram, Afrin için şimdi var olan kamuoyu desteğinin savaşa akıtılan milyonların ekonomide yarattığı sıkıntılar iyice hissedilir olunca azalacağını iddia ediyor; “TL’nin değerinin düşeceğini, döviz rezervlerinin eriyeceğini, zaten yüksek olan işsizlik ve enflasyonun daha da yükseleceğini ileri sürüyor”du.
Suriye’de Türkiye’nin en önemli desteği olan Rusya, dün, Türkiye’nin operasyon tamamlanınca Afrin’den çekilip orayı Suriye hükümetine bırakması gerektiğini söyledi. Aynısını, Ankara’daki üçlü zirve sırasında İran Cumhurbaşkanı Ruhani de söylemişti.
Bunlar Afrin ve Suriye üzerinden devşirilebilecek destek açısından iyiye işaretler değil!
Ya ekonomi?
Bir yandan resmi ağızların ifade ettiği rakamlar var; dünyanın en hızlı büyüyeniyiz, döviz rezervlerimiz maaşallah, herkesin kıskandığı bir ekonomimiz var, işte turistler de akın akın gelmeye başladı…
Öte yandan yüz binlerce işletmenin kapandığı haberleri, doların avronun rekor üstüne rekor kırışları, yani Lira’nın dibe vuruşu var…
Kapitalizmin doğası bu; rekabet edemiyor, beceremiyorsanız kapanırsınız zaten! O yüzden hadi bu haberleri boş verelim.
Ancak, Doğuş Grubu’nun borç yapılandırma, daha Türkçesi borcunu erteleme talebine boş vermek mümkün değil. “Doğuş Holding 23.5 milyar liralık borcu için bankalarla görüşme talep edip, borç yapılandırması istedi!”
Anımsarsınız, aynısını daha önce 6 milyar dolarlık borcu için Yıldız Holding, nam-ı diğer Ülker Grubu, talep etmiş ve almıştı. Bankalara mektup gönderip; borçlarımı “3 yıl anapara ve faiz ödemesiz… 4. yıl sadece faiz ödemeli… 5. yıldan itibaren de anapara borcunun % 50 oranında indirilmesine kadar ana para+faiz ödemeli… Kredi seviyesinin amaçlanan % 50 düzeyine indirilmesinden sonra da Grup bünyesinde kullandırılmaya devam edilmesi…” şeklinde bir yapılandırmanız zorunlu hale geldi demişti.
O zaman, görüşünü aldığım uzman; “O veya bu şekilde bu olay örnek teşkil edebilir. Bankacılık sektöründe birkaç tane bu büyüklükte olay olması bankacılık sistemini felakete götürebilir. Başta banka bilançoları bozulur, uluslararası reyting kuruluşları son derece düşük not değerlendirmesi yaparlar ve Türk bankalarının en azından ciddi bölümünün yurtdışı kredi temini imkânları kapanır” değerlendirmesini yapmıştı.
Doğuş Holding’in talebi, “yol olur” değerlendirmesini doğruluyor.
Borcunu ödeyemeyenler, bu iktidar döneminde en büyük desteği görenler.
İktidar onlar için daha ne yapsın; ballı ihaleleri verdi, olmadı; OHAL ilan etti, grev yasakladı, olmadı; medya verdi, yetmedi; dışarıdaki maceralar yüzünden içeriye bakmayan bir kamuoyu yaratıldı, kesmedi; satılacak ne varsa satıldı, işte şeker fabrikaları da satılıyor, anlaşılan yetmiyor! Dün açıklanan “süper teşvik” şifa olur mu, göreceğiz.
Ekonomi çevrelerinden medyaya yansıyan söylentilere bakılırsa, memleketin böyle çok büyük holdinglerinden en az beşi daha benzer durumda ve ödeme sıkıntısı içindeymiş. “KOBİ’lerden dev holdinglere kadar tüm iş dünyasını pençesine alan bir kredi darboğazı sözkonusu”ymuş, “İnşaat, enerji dağıtım ve perakendede birçok kredinin ödenmez hâle geldiği” tahmin ediliyormuş!
Büyüklerin borcunu ötelemek kolay da, halk için bunu yapamıyorsanız tek çare, halkın iktidarınıza açtığı krediyi yapılandırmak için bir an önce seçime gitmektir!
L. DOĞAN TILIÇ / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder