Alman Frankfurter Rundschau gazetesi 6 Nisan tarihli yorumunda Brezilya Yüksek Mahkemesi’nin eski devlet başkanı Lula Da Silva’nın tutuklanmasına karar vermesinin Güney Amerika’nın en büyük ülkesini siyasi istikrarsızlığa sürükleyeceğini belirtiyordu. İki gün sonra düzmece iddialarla başlatılan ‘yolsuzluk’ davasında cezası onaylanan Lula olası bir iç savaşın önüne geçmek için teslim oldu, Curitiba’daki cezaevine gönderildi.
Brezilya oligarşisinin ABD’nin desteğiyle tezgâhladığı darbe süreci, Lula’nın cezaevine gönderilmesiyle tamamlanmış oldu. Öncesinde de eski gerilla komutanıDilma Rousseff benzer kumpaslarla başkanlıktan azledilmişti.
Sonbaharda yapılacak başkanlık seçimlerinin en büyük favorisi Lula’nın ekarte edilmesiyle ülke belirsizlik iklimine mahkûm edildi.
Bu belirsizlik ve istikrarsızlık tam da ülkedeki egemenleri yanına alan ABD emperyalizminin istediği şeydi. Venezuela gibi Brezilya’yı da iç çalkantılarla içe çökertmek isteyen ABD, uzun bir süredir bu kaos stratejisini uygulamaya çalışıyordu.
Neden mi?
Nedenleri Lula ile başlayan Rousseff’le devam eden İşçi Partisi iktidarları dönemindeki uygulamalarda saklı.On altı yıldan beri iktidarda olan İşçi Partisi, ABD emperyalizminin bölgesel ve küresel çıkarlarının önünde önemli bir engeldi.
Ekonomik nedenler
The Economist dergisi 2009 tarihli kapağında “Brezilya kalkışa geçti” başlığıyla ülkenin güçlü, dinamik ve hızla büyüyen ekonomisine dikkat çektiğinde Brezilya artık büyüyen ekonomiden halka daha fazla pay vermeye başlayan, kamucu, sosyal politikalar uygulayan, kuralsız neo liberal reçeteleri reddeden bir ülkeye dönüşmüştü. ABD’nin “Arka Bahçe”sindeki halkçı, kamucu politikalar, Washington’da rahatsızlık nedeniydi.
İşçi Partisi’nin Petrobras aracılığıyla Exxon ve Chevron’un Brezilya’daki faaliyetlerini kösteklemesi, IMF’ye olan bağımlılığa son verilmesi,
ABD’nin neo liberal tahakkümünün önünde bir sorundu. Lula’nın temelini attığı ‘başarılı’ politikalar sayesinde dünyanın onuncu büyük ekonomisi olan Brezilya, ABD ve Avrupa’dan sonra üçüncü en büyük tarım ihracatçısı konumuna yükseldi.
Bu süreçte bir ABD projesi olan Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (FTAA) projesi Arjantin ve Venezuela desteği ile bertaraf edilerek Güney Amerika Ortak Pazarı’nın (Mercosur) güçlendirilmesi, Güney Amerika ve Karayipler’deki diğer ülkelere el uzatılması iyice göze batmaya başladı.
Politik nedenler
Ekonomik gücü arkasına alan Brezilya bu süreçte küresel güç olma hedefi taşıyan bir Latin Amerika ülkesine dönüştü. Bölgesel nüfuz çabalarıyla yetinmeyen Brezilya, Çin, Rusya, Hindistan ve Güney Afrika ile stratejik ilişkiler kurdu. BRICS’in kurucularından oldu.
Bölge ülkeleri ile derinleşen ilişkileri, yükselen yeni aktörlerle temasları, Irak Savaşı ve Küba ambargosuna duyduğu tepki, Kolombiya’daki Amerikan askeri varlığına yönelik tavrı ABD nezdinde kara listeye alınmasının gerekçeleriydi.
Çin’in Güney Amerika’ya açılan kapısıydı Brezilya. Çin bu dönemde ABD’yi geçerek Brezilya’nın en büyük ticaret ortağı oldu. BM Güvenlik Konseyi’nin yeniden yapılandırılmasının bayraktarlığını yaptı, Almanya, Hindistan, Japonya ile birlikte BM’ye daimi üye olmak için bastırdı.
Mayıs 2010’da Türkiye’yi de yanına alarak İran’ın nükleer programının çözümü için arabuluculuk rolü üstlendi. Barışçıl amaçlarla uranyum zenginleştirme faaliyeti yürüttü, İran’ın da nükleer enerjiyi barışçıl amaçlarla kullanma konusunda diğer ülkelerle aynı haklara sahip olduğunu savundu.
İsrail’in 1967 öncesi sınırları bağlamında bir Filistin Devleti’ni resmi olarak tanıdığını beyan etti. Ramallah’ta daimi diplomatik temsilcilik açtı. Gelişmekte olan ülkelerde elliye yakın yeni elçilikler açtı.
Paraguay’danBrezilya’ya sivil darbeler
Lula-Rousseff Brezilyası’nın günahları bunlarla sınırlı değildi. İşçi Partisi iktidarı tüm eksik ve yanlışlığına rağmen Latin Amerika solu için önemli bir motivasyondu. Güney Amerika ülkelerini bir araya getiren Unasur ve Mercosur’un liderliğini üstlendi, başta Venezuela olmak üzere diğer sol iktidarlarla dayanışmaya öncelik verdi. Güney Amerika Savunma Konseyi üzerinden bölge ülkelerini bir yapı altında birleştirmeye çalıştı. Orta Amerika ve Karayip ülkeleri ile yakın ilişkiler geliştirdi.
Özetle, gerek ekonomik, gerek askeri, gerekse diplomatik gücüyle yeni bir güç olarak uluslararası arenadaki yerini almaya başlayan Brezilya, çok kutuplu düzenin önemli aktörlerinden biri olmaya soyunurken ABD’nin hışmını üzerine çekti. Tıpkı diğer Latin Amerika’daki sol iktidarlar gibi.
ABD emperyalizmi 2002’de Chavez’e karşı darbe girişimini tezgahladı. 2009’da Honduras’ta Zelaya askeri bir darbeyle devrildi ülke dışına sürüldü. Ekvator’un solcu Başkanı Correa’ya karşı 2010’da darbeye kalkışıldı. 2012’de Paraguay’da “kızıl piskopos” Fernando Lugo görevden azledildi. 2015’te Brezilya’da Dilma Rousseff koltuğundan alındı. Ve şimdi de Lula hapsedildi.
İbrahim Varlı / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder