Yaklaşık 18 milyon öğrencinin karne, 3 milyonunun diploma alacağı 2017-2018 Eğitim Öğretim Yılı 8 Haziran’da sona eriyor. Hemen ve ardından ilköğretimden ortaöğretime (2 Haziran), ortaöğretimden üniversiteye geçiş (30 Haziran) ve bursluluk (3 Haziran) sınavları yapılacak.
Sınava girsin veya girmesin ne öğrencinin ne velisinin, Eylül’de hangi okulda ve hatta hangi şehirde eğitimine devam edeceği konusunda bir öngörüsü yok. Ara sınıflardaki öğrencilerin yeni okul arayışı devam ediyor. Bu belirsizliğin yol açtığı okul kayıt ve nakil işlemlerinin telaşa dönüştüğü aydır Haziran. Ve ayrıca direniş ayıdır Haziran…
Eğer muhalefet insanların arayışına, “ben çocuğumu okula gönderdim, okul çocuğumu Kuran kursuna gönderdi” diyen türbanlı annenin sorusuna anlamlı yanıt verebilirse, Erdoğan’ı, eğitim ayı olan Haziran’ı seçim ayı olarak belirlediğine pişman edebilir.
Bugün devletin otoritesi altında yürütülen fakat kamusal olmayan eğitimin insanlara bir iş, statü, saygınlık, beceri, yeni bir hayat vaadi yok. Eskiden insanlar okuyunca ne olacağını biliyordu, şimdi ne olamayacağını biliyor.
Muhalefet, okulu ve eğitimi, bireyin kendi geleceğini özgürce planladığı kamusal bir yaşam alanına dönüştürecek eğitim siyasetine ağırlık vermelidir.
Erdoğan’ın 16 yıldır yönetemediği eğitime dair söyleyeceği hiçbir sözü, hiçbir vaadi seçmende karşılık bulmaz. Toplum, din eğitiminin modern anlamda eğitim olmadığının farkında, farkında olmadığı halkın lehine olan eğitimi savunanların nerede olduğudur.
Türkiye halkı seçimini çocuğu ile Erdoğan iktidarı arasında yapmak zorunda.Muhalefet de seçim beyannamesinin ilk maddesini eğitime ayırmalıdır.
Eğer değerlendirebilirse Kemal Kılıçdaroğlu bu konuda oldukça şanslı: Birkaç gün önce (16-18 Nisan) açılışını yaptığı Balçova Belediyesi ile Yeni Kuşak Köy Enstitülerinin düzenlediği Eğitimde Adaleti ve Geleceği Düşünmek Sempozyumundan kamusal, laik ve bilimsel eğitime dair iyi bir metin çıkarabilir. Benim de konuşmacı olarak katıldığım sempozyumda, halkın lehine bir eğitimin yol ve yöntemleri ele alındı. Tek uyarım bu tür çok katılımcı, çok oturumlu etkinliklerde kaçınılmaz olarak araya sızmış olan liberal fikirleri ayrıştırmaya, onlara itibar etmemeye dikkat etmek... Liberalizmin her halükarda halk karşıtı ve eğitimde dinselleşmeye hizmet ettiğini bilmek gerek.
Erdoğan seçim tarihi olarak 24 Haziran’ı belirlerken Ramazan ayında yükselen dini duyarlığı seçime katmanın hesabını yaptı:
Camiler seçim bürosu olarak kullanılacak, belediyeler binlerce kişilik iftar sofraları açacak (ki muhalefet partilerinin belediyeleri de bu yarışa katılacak), 15 Haziranda başlayan Ramazan Bayramı AKP’lilerin yüz bulamadığı seçmenin hane kapısını çalmaya vesile olacak, içinde yoksullar için üretilmiş standart dışı ürünlerin bulunduğu “yardım” kolileri dağıtılacak; her bir televizyon kamerasını minbere sabitleyecek, gazeteler kuponsuz Kuran dağıtacak. Komşun, oruç tutmadığını bildiği halde sahurda kapını çalacak, Aleviye “Kızılbaş” denecek, dini bulunmayan söz ve davranışlar linç nedeni sayılacak… Velhasıl dini olmayan her söz ve davranış eleştiri konusu yapılarak kutuplaşmış, ayrışmış toplum kesimlerinin yeni amaçlar için bir araya gelmesi engellenmeye çalışılacak.
Cami ve din, islamcı ittifakın güçlü olduğu yerse okul ve eğitim en zayıf olduğu alandır.
Gallup Türkiye 2017 araştırmasına göre Türkiye vatandaşlarının yüzde 70.2’sinin önceliği “İyi okullar ve üniversitelere sahip olmak.” Dünden bugüne bu oran değişmedi, aksine arttı. İyi geleceğin iyi eğitimle mümkün olduğuna inanan topluma yeni bir eğitim modeli sunmayıp 2003 öncesine döneceğim deseniz bile geleceğe dair hiçbir hayale fırsat tanımayan İslamcılarla baş edebilir, din simsarlarının din içindeki rolünün sorgulanmasına vesile olabilirsiniz.
Ünal Özmen / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder