14 Nisan 2018 Cumartesi

Sınır - ORHAN GÖKDEMİR

1908 Hürriyet Devrimi ile 1923 Cumhuriyet Devrimi arasında 15 yıl var. 14 yılı iç savaştır. Savaş, 31 Mart gerici ayaklanması ile başladı. 1912’de Balkan Savaşları ile ülke sathına yayıldı ve göz açıp kapayıncaya kadar bütün Rumeli’nin kaybı ile sonuçlandı. Osmanlıyı yenip süpürenler Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ oldu. Ardından Dünya Savaşı başladı ve Osmanlıyı da girdabına sürükleyerek iç savaşını savaşa dönüştürdü. O girdapta da Ortadoğu ellerinin arasından kayıp gitti. 10 milyon insanın ölümüne, milyonlarcasının sakat kalmasına yol açan bu büyük savaş Osmanlının yanında, Almanya, Avusturya-Macaristan ve Rusya imparatorluklarının parçalanması ile sonuçlanmıştı. Şimdi üç kıtanın siyasi haritasının yeniden çizilmesi zamanıydı.


Osmanlının yıkılışı, Balkanlar’da ve Ortadoğu’da büyük bir boşluk yaratmıştı. Görünüşe göre 19. yüzyılın “Doğu Sorunu” Batılıların öngördüğü gibi nihayete ermek üzereydi. 1916’da, büyük savaşın ikinci yılında İngiltere-Fransa ve Rusya arasındaki Sykes-Picot anlaşması ölüyü nasıl gömeceklerini ve mirasını nasıl paylaşacaklarını kararlaştırıyordu. Artık bir ceset olan “Hilafet”e karşı Ortadoğu’da ilk ayaklananlar Peygamberin soyundan gelen Haşimiler oldu. İngilizler, Şerif Hüseyin’i de yanına alarak yıkılan Osmanlıdan bakiye topraklarda büyük Arap krallığının altyapısını kurmaya girişmişti. Plan tutmadı, onun yerine küçük Arap devletçikleri kuruldu. Yakın zamanda ABD o başarısız planı BOP adı altında diriltmeye çalıştı. Malum, bizimkiler de “eş başkanlığına” soyunmuştu. O da çökmüştür.

İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour’un Yahudi sermayedar Rothschild’e bir mektup göndererek, savaştan sonra Filistin topraklarında Yahudiler için bir yurt kurulmasını desteklediğini bildirmesi de savaş sonrası Ortadoğu haritasının şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Bugün tartıştığımız Ortadoğu haritası böylece kabataslak ortaya çıkmıştı.
1917’de Rusya’da Sovyet iktidarı kuruldu. Rusya masadan kalkınca çökmüş Osmanlının toprakları İngiltere ve Fransa’ya kaldı. Anadolu’yu paylaşmaya giriştiler. Bizim iç savaşımız ise sürüyordu ve 1920’de artık daha fazla gerilemeyeceğimiz belli olmuştu. Alacaklarını aldılar ve kalanı bıraktılar. Anadolu’dan ibaret coğrafyaya razı olduk. Hatay dışındaydı ve elde kalan bu sınırı korumayı, “misak-ı milli”, milli yemin kabul etmiştik. Küçülmüştük ancak Cumhuriyet olmuştuk. Büyük kazançtır.

***

Dünya savaşının ikinci safhasına 1939’da geçildi. Bu birinci savaşta belirlenen ve ihtilafa konu olan sınırlara son şeklini verme kavgasıydı. Almanya kendine düşen paya itiraz ediyordu ve Rusya oyunda artık sosyalizmin olduğunu hissettiriyordu. Savaşın sonunda Almanya yine yenildi. Fakat kazandığını sananlar da kısa süre sonra hayal kırıklığına uğradı. Belçika, Fransa, Hollanda, İngiltere ve İtalya’nın deniz aşırı sömürgelerinde ulusal kurtuluş hareketlerinin fitili ateşlenmişti. Asıl önemlisi birinci savaşta filiz veren sosyalizm ikincisinden de güçlenerek çıkmıştı. Sosyalizm yeryüzünü kasıp kavuruyordu. Böylece, Birinci Dünya Savaşının şapkasından çıkan küçük ülkelerin ve sosyalizmin sınırları belirlenmiş oldu.  

***

Bugünkü karmakarışık tablonun oluşmasına yol açan iki kırılma noktası var. 

İlki, Irak’ın Kuveyt’i işgali bahanesiyle başlatılan Körfez Savaşı’dır. Saddam Hüseyin 1990'ın Ağustos ayında, Batılı Devletlerin kışkırtmasıyla Kuveyt’i işgal etti. İşgal, petrol paylaşım savaşının bir uzantısıydı. Bunun üzerine Amerika’nın öncülüğündeki İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır’ında aralarında bulunduğu 28 koalisyon üyesi ülke Irak’a savaş açtı. Irak’ın bölünmesi ile sonuçlanan bu müdahaleden Irak’ın kuzeyinde Kürt özerk bölgesi çıktı. Sonrası malum. Irak’ın sınırsızlaştırılması ile başlayan projenin Ortadoğu’daki diğer devletlere yayılacağı anlaşıldı. Nitekim 10 yıl sonra Irak’ın tamamı işgal edildi ve milyonlarca Iraklının hayatı pahasına Saddam devrildi.

Körfez Savaşı ile yıkılan şey sadece Irak’ın değil bütün Ortadoğu’nun statükosuydu. Böylece Birinci Dünya Savaşı ile bu coğrafyada kurulan statüko parçalanmış oluyordu. Birinci savaşın sonudur. Ortadoğu şimdi de Osmanlı İmparatorluğunun dağıldığı dönemdeki halindedir. Sınırlar ortadan kalkmıştır ve yeni sınırlar için acımasız bir savaş sürmektedir.

İkincisi, Sovyetler Birliği’nin çözülüşüdür. Bu çözülme de İkinci Dünya Savaşı ile kurulan statükoyu parçalamıştır. Çözülüşle Doğu-Batı Almanya sınırı ortadan kalktı ve bütün Doğu Avrupa’da sınırlarının yeniden çizilmesi imkanı doğdu. Polonya’dan Balkanlar’a kanlı bir işgal hareketi yürütüldü ve kırılma NATO’nun sınırlarını genişletmesi ile sonuçlandı. İkinci savaşın sonudur.

***

Şöyle toparlayalım: 19. yüzyıl Birinci Dünya Savaşı ile sona ermişti. 20. yüzyıl ise Körfez Savaşı ve Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ile kapandı. Kapanışın, 1917’de ve 1923’te kurulmuş iki cumhuriyetin sonu ile paralel gelişmesi rastlantı değildir. Yüzyıl kapanırken, Sovyetler çözülmüş ve Türkiye Cumhuriyeti yıkılmıştır. Bunlarla birlikte, bu iki devrimci durumu yaratan ve ikincisi birincisinin devamı olan iki büyük savaşın sonuçları bütünüyle silinmiştir. Şimdi dünya bir arayış içinde. Üçüncü savaşın başlangıcıdır.

Arayış, sınırların yeniden çizilmesi arayışıdır. Demek ki sınırlar artık ortadan kalkmıştır. Suriye’ye emperyalist müdahale sırasında, bu saldırıya sınırlarımızı silerek katılmamız ne kadar manidar. Sildiğimiz sınırımızdan cihatçı katiller sınırsızca geçtiler ve Suriye sınırlarını düzlemeye giriştiler. Böylece kuruluşumuzdan bu yana, Hatay sorununu bir yana koyarsak, kıskançlıkla koruduğumuz sınırları kendi elimizle silmiş olduk. 

Ortadoğu’da sınırları belli olmayan İsrail’e Türkiye, Suriye ve Irak da katılmıştır ve hep birlikte sınırsız bir coğrafyaya dönüştük. Şimdi yeni bir sınır savaşının içindeyiz. Ancak bu arada eldeki Cumhuriyet de kayıp gitmiştir. Bölgede geleceği en karanlık görünen ülke, küçülmüş ve Cumhuriyetini yitirmiş Türkiye’dir.

***

21. yüzyılın başlama vuruşu bu karmaşanın içinde çoktan yapıldı. Liberal rüya bitti. Demokrasi denilen şeyin koca bir yalan olduğu ortaya çıktı. Kapitalizmin insanlığa yıkımdan başka hiçbir şey vermeyeceği anlaşıldı. Sosyalizmin üzerine soğuk savaşın örttüğü şal paramparça oldu. Eşit ve özgür bir dünya özlemi her zamankinden daha güçlü ve günceldir. Bize yeni bir dünya lazım…

Kapitalizme ise yeni bir yıkım ve yeni bir savaş lazım. Suriye krizinin açığa çıkardığı gerçek budur. Ancak emperyalizm dediğimiz şey, ördeklerden bir filo ve bir de kazdan amiralden ibarettir. Kaz Trump’la, ördek Macron’la, Mey’le, Putin’le, Erdoğan’la ne savaşı verecekseniz, ne zaferi kazanacaksınız? Birbirlerine tutunarak çöküyorlar. Savaş ve yıkım dışında çıkış yolları kalmadı.

Ama bu arada Suriye vesilesiyle başka bir şey daha görüyoruz. Bizlerin, dünyanın ezilen halkları ve emekçilerinin bu oyunu bozacak gücü ve yeteneği var. Tek eksik örgüt… Bu kadar basit.

Örgütleneceğiz demek ki. Sömürüye ve zulme karşı birleşerek aşılmaz bir sınır oluşturacağız. Ve yeryüzünde eşitlik ve özgürlük hükmünü ilan edinceye dek ayakta kalacak tek sınır bu olacak!

Orhan Gökdemir / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder