20 Nisan 2018 Cuma

Yanlış adımlar kılavuzu - KEMAL CAN

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim tarihini açıklanmasını televizyondan öğrenen Başbakan ve AKP milletvekilleri görüntüsü siyasetin karar alma biçimini anlatıyor. Açıklamanın ardından, sınav tarihini değiştiren YÖK Başkanı, henüz ne yapacağını bilmiyor olsa da talimatı kabullenen YSK Başkanı da kabullenilmiş bir kuralsızlığı gösteriyor. Uzun süre AKP hükümetinde bakanlık yapmış Ertuğrul Günay konuya dikkat çekti: Meclis’te alınmış bir seçim kararı olmadan, usulen bile olsa YSK’ye hazırlıkların yetişip yetişmeyeceği sorulmadan, herkesin açıklamayı emir kabul etmesi, keyfiliğin ve bu keyfiliğe teslim oluşun ifadesi. Açıkça muhalefetin önünü kesme hamleleri yanında, sadece bu üslupsuzluk ve ölçüsüzlük yüzünden bile, muhalefetin “seçimden kaçıyorlar” suçlamasından korkmayıp Meclis görüşmeleri sırasında, bu etik dışı, kuraldışı ve fütursuz sürece itiraz etmesi, bu ölçüsüzlüğü seçimin zemini haline getirmesi gerekir. “Ne derler” diyerek “dokunulmazlıktaki” gibi “destek” tuzağına düşülmesi ise kötü bir başlangıç olur. 


Muhalefet blokunda, 16 Nisan sonrasında çok konuşulmaya başlayan ve erken seçimin görülmesi ile birlikte yeniden hız kazanan çok güçlü bir inanış var: “Artık yeni sistemde milletvekili seçimlerinin bir önemi yok, dolayısıyla bütün dikkatin cumhurbaşkanı seçimine ve oradaki sonuca verilmesi gerekir.” Bağımsız aday girişimlerinin de ısrarla üzerinde durdukları bir yaklaşım bu. Fakat, bu noktadan yola çıkmak, getirilmek istenen yeni düzene karşı duruşu örgütleme iddiasındaki muhalefetin kendi ayağına kurşun sıkması demek. Her şeyi belirlemek isteyen “kötü” tek adama karşı, her şeyi düzeltecek “iyi” adam (veya kadın) önermek başlı başına bir çelişki. Tutarsız olmasının yanında gerçekçi de değil. Çoğunlukçuluğa karşı çoğulculuğun zaferi, bu yaklaşımın en geniş ve en güçlü biçimde temsil edileceği Meclis ve onun eliyle yapılacak bir restorasyon ile mümkün. Meclis karşılığı olmayan Cumhurbaşkanlığı seçim “zaferi”, 7 Haziran sonrasına benzeyebilir ve bu tehlikeyi seçmen de görür. 

Tartışmaları erken başlatıp zamanı iyi kullanarak mesafe alamamış muhalefetin henüz belirgin bir stratejisi yok. Bu kısıtlı sürede, karmaşık ilkeler listesi, kafa karıştırıcı taktik formüller üretmek de çok mümkün olmayabilir. Bu yüzden, “Seni başkan yaptırmayacağız” gibi, basit ve güçlü bir hedef işaret etmek gerekiyor. Fakat bu taşıyıcı sloganın cevap vermesi gereken sorular olacak. Çünkü, iktidar konjonktürel risklerin büyüdüğü bir zamanda aşırı erken seçim kararı alarak, stratejisini yine dere geçerken at değiştirilmez inanışına dayalı “belirsizlik tehlikesi” üzerine kuracağını gösterdi. Risklerin kendisine döndürülmesini engellemek için de baskı süresini kontrol edilebilir ölçüde kısalttı. Hedefe pragmatik seçmeni koyacak ve şu temel soruyu zorlayacak: “Beni indirmeyi aklınıza getirirken, sonra ne olacağını da düşünün.” Bu hamlenin karşısında muhalefetin aynı hedef kitlenin önüne, “Mevcudun devamına rıza gösterirsen başına geleceği hâlâ anlamadın mı” sorusunun yanında, “tehlikesiz” geçiş garantisini inandırıcı önermelerle koyması gerekiyor. Ayaklardan birinin eksik kalması yürümeyi çok zorlaştırabilir. 

Seçim yasası değişikliğinde olduğu gibi, etik dışı erken seçim hamlesinin ardından da, beklendiği gibi boykot tartışmaları alevlendi ve biraz da sertleşti. Muhalefet enerjisinin nasıl kullanılacağı, kullanılması gerektiği, hangi yolun bu enerjiyi artıracağı veya bitireceği konuşuluyor. Seçime girecek muhalefet partilerinin kurumsal olarak baştan beri destek vermediği boykot fikri, şimdiye kadar geniş bir toplumsal hareketlilik de üretmiş değil. Oyuna ortak olup elini kirletmek istememek son derece saygın bir tercih olabilir (ki öyledir), umudu canlı tutmak ve başarmaktan önce çabayı hedeflemek de öyle. Fakat baskın seçim gündemi, muhalefetin açıklanabilir pozisyon ile zorlanabilir hedef arasındaki seçimini acilleştiriyor, bu konuda - şimdiye kadar yapılması gereken- geniş tartışma imkânlarına pek yer bırakmıyor. 

25 Haziran sabahı utanılmayacak bir yöntemle, pişman olunmayacak bir sonuç almanın yolu, enerji tüketmekten değil, yaratmaktan geçiyor.

Kemal Can / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder