Türkiye’de siyaset bir kez daha kırılma noktasına geldi. Kırılmanın nereden olduğu önemli. Bu tespiti yapabilmek içinse saflara bakmak gerekiyor. Saflarsa evlere şenlik; bir tarafta AKP, MHP ve biraz da BBP var, diğer tarafta ise CHP, İYİ Parti, Saadet, HDP ve Sosyalist Partiler yer alıyor.
Evlere şenlik diyorum çünkü önceki dönemlerin saflaşmalarında muhafazakârlık, milliyetçilik gibi fay hatları belirleyiciydi ve sınıfsal/ekonomik boyut zaman zaman kendine yer bulabiliyordu. Geldiğimiz noktada muhafazakârlık ve milliyetçilik etrafında oluşan fay hatları hâlâ önemli ama işler eskisi gibi değil! Muhafazakârlık önemli bir fay hattı lakin bir tarafta AKP varsa öbür tarafta şimdi Saadet Partisi var. Milliyetçilik açısından da durum aynı; bir tarafta MHP, diğer tarafta İYİ Parti var.
Peki, ne değişti de böyle oldu?
Değişen şu; AKP toplumu önce muhafazakârlık sonra ona milliyetçiliği ekleyerek bölerken, pastayı dar bir kesim için kesmeye ve dağıtmaya yöneldi. Yolsuzluk ve kayırmacılık bölüşüm ilişkilerinin belirleyici mekanizmaları haline geldi. Toplumun muhafazakâr ve milliyetçi kesimleri her gün biraz daha kendilerine gaz verip, ekmek vermeyen bu stratejiyi ister istemez fark etmeye başladı. Hoşnutsuzluklar büyüdüğü ölçüde de, siyasal alan için demokrasi bir imkânsızlık, olağanüstü siyaset ise kaçınılmazlık haline geldi. Geldiğimiz noktada, bir yandan adalet, diğer yanda demokrasi sorunu, milliyetçileri olduğu kadar muhafazakârları da bölmüş bulunuyor.
Bu değerlendirmeyi biraz daha somut hale getirelim.
Geçtiğimiz dönemde, Erdoğan muhafazakârlık üzerinden toplumsal desteğinin sınırlarına geldiğinde, Kürt hareketiyle müzakereyi bir yana bırakıp, milliyetçi kesime yöneldi. Ancak her gün biraz daha açık hale geliyor ki bu strateji işlemiyor. MHP ve Bahçeli artık milliyetçi seçmenin çok sınırlı bir kesimini temsil ediyor. İYİ Parti milliyetçi kimliği bir yana bırakmadan, Erdoğan ve AKP’nin kurduğu ekonomik ve siyasal düzeni sorguladığı ölçüde, MHP tabanı İYİ Parti’ye kayıyor.
Muhafazakâr kesim için aynı işlevi Saadet Partisi görüyor. Geçmişte neyi temsil ediyordu tartışabilirsiniz ama geldiğimiz noktada, muhafazakâr kesimin bölüşümünden pay alamayan ve dışlananlarının Saadet Partisi’ne yöneldiği tartışmasız. Karamollaoğlu’nun belki de istem dışı sıktığı yumrukla sınıfsal bir selam çakması ironik değil mi?
Ortaya çıkan yeni denge CHP’nin de elini rahatlatmış görünüyor. Cumhurbaşkanlığı için önceki dönemden farklı olarak muhafazakâr bir aday yerine Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi bu rahatlamanın bir sonucu olarak görülebilir.
Bir bütün olarak bakıldığında; AKP karşıtı cephenin AKP ve MHP karşısında moral üstünlüğü ele geçirişine şahit oluyoruz. İlk turda muhalif cephedeki tüm partiler kendi tabanlarını en iyi biçimde harekete geçirecek adaylarla girecekler. CHP’de Muharrem İnce partili bir aday olarak heyecan yarattı. Akşener bir gün içinde 100 bin imza topladı. Karamollaoğlu da muhtemelen gerekli imzayı toplayacak. HDP’nin tartışmasız lideri Demirtaş’ın seçime cezaevinden girmesi HDP’ye olan desteği, siyasi bir gerçekliğin ötesinde ahlaki bir duruşla yükseltecek. Bu tablo ilk turda, adil bir seçim gerçekleşirse, Erdoğan’ın sandıktan çıkmasını imkansız hale getiriyor.
Ne var ki; ne bu siyasi tablo ne de ekonomik ve siyasi alanda yaşanan sıkıntılar AKP karşıtı cephenin özellikle ikinci turda temel bir sorunu olacağı gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Birinci turda ne sonuç alırlarsa alsınlar Kürtler ikinci tura ittifaka dahil edilmemeleri nedeniyle kırgın girecekler. Oysa biliyoruz ki, Erdoğan’ın karşısında kim çıkarsa çıksın, Kürt seçmenlerin desteğini almadan seçimi kazanması mümkün değil!
Bu gerçek dikkate alındığında; Kürtlerle ittifakı bloke eden Akşener’in ikinci tura kalması Erdoğan’ın işini kolaylaştıracaktır. Aynı şey Muharrem İnce için söylenemez. Kürtlerin ittifak dışında bırakılmaktan doğan kırgınlıklarını İnce’nin, dokunulmazlık konusundaki tavrı bir miktar giderebilir. Ama Kürt seçmeni ikinci turda sandığa taşımak için daha fazlası gerekiyor. Kabul etmek gerekir ki, Muharrem İnce’nin işi kolay değil; bir yanda muhafazakâr-milliyetçi seçmenler, diğer yanda Kürt seçmenler; yürünmesi gereken ince ve hassas bir çizgi var! Var ama şu da bir gerçek ki, Kürt sorunu, hem Türkiye hem de CHP açısından artık es geçilemeyecek kadar belirleyici hale geldi.
Şimdi samimi ve İnce popülizme ihtiyaç var.
Tarık Şengül / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder