Trump, 11 Eylül saldırısının ardından başlatılan imparatorluk projesine geri dönüyor. Bu kez ABD, birçok alanda 2001’e göre daha zayıf. “I. Imperium” fiyaskoyla sonuçlanmıştı. “II. Imperium” daha büyük bir fiyaskoyla sonuçlanacak.
İmparatorluk ve iflas
İmparatorluk projesi, hegemonyanın tükenişinin semptomuydu. ABD’nin, rızaalma (liderliğini başka ülkelere ekonomik ve kültürel çekiciliği, kural koyabilme, düzeni koruyabilme güvencesiyle kabul ettirebilme) kapasitesi hıza geriliyordu...
İmparatorluk projesi, hegemonyanın tükenişinin semptomuydu. ABD’nin, rızaalma (liderliğini başka ülkelere ekonomik ve kültürel çekiciliği, kural koyabilme, düzeni koruyabilme güvencesiyle kabul ettirebilme) kapasitesi hıza geriliyordu...
ABD dış politika seçkinlerinin bir kesimi (“ne-con”lar), bu durumdan, ABD’nin askeri kapasitesine daha fazla dayanması, verili kurallara, müttefiklerin çıkarlarına aldırmadan davranması gerektiğini savundular. Böylece “I. Imperium” başladı, kısa sürede, Afganistan, Irak’taki başarısızlıkların işkence resimlerinin altında çöktü. Bush’un II. döneminde devreye giren kadrolar, Obama döneminde diplomasiye, müttefiklerin inisiyatiflerine öncelik veren politikalar, hep bu iflastan çıkma çabalarıydı. Hegemonya bir kez gerilemeye başlayınca (başlangıçta, içinde doğduğu dünya artık var olmadığından) restorasyon olanaksızdır. Trump yönetimi, ABD egemen sınıflarının, halkının bu olanaksızlığı, ABD’nin bir devlet olarak, tarihin akışı içinde sıradanlaşmaya başladığını yadsımalarının bir sonucudur.
Koşullar daha da olumsuz
“I. Imperium” başladığında, ABD bütçesi, 236 milyar dolar fazla veriyordu. Dört yıl içinde açık, 412 milyar dolara çıktı; 2018 mali yılında da 833 milyar dolara.
“I. Imperium” başladığında, ABD bütçesi, 236 milyar dolar fazla veriyordu. Dört yıl içinde açık, 412 milyar dolara çıktı; 2018 mali yılında da 833 milyar dolara.
2000’li yılların başında ABD’nin ekonomik modeli (neoliberalizm), teknolojik gelişmelerdeki liderliği hâlâ geçerliydi. Mali krizden sonra neoliberalizm modeli, artık en hafif deyişle tartışmalıdır. ABD’nin bilgisayar teknolojisi, uzay araştırmaları alanlarındaki liderliği de... ABD, Jeopolitik alanında da artık rakipsiz değildir. Rusya Ukrayna’dan Ortadoğu’ya uzanan coğrafyada etkin bir oyuncudur. Dünyanın en büyük ekonomisi (satın alma gücü paritesi -PPP- ile) artık, Şangay’dan Avrupa’nın içine kadar uzanan “Tek kuşak - tek yol projesi” ile kendi ekonomik coğrafyasını (küreselleşmesini) inşa eden Çin’dir. ABD’nin, dış politika kadrolarına bakınca da, Chaney, Rice, Wolfowitz, Rumsfeld gibi, neo-conların ağır toplarının yerinde şimdi, Bolton gibi marjinal bir tip var.
‘Ulusalcı zorba’
Trump yönetimi, Paris İklim Anlaşması’ndan, Asya’da serbest ticaret anlaşmasından çıktı; Latin Amerika ülkelerini, Kanada’yı NAFTA’dan çıkmakla tehdit ediyor. Trump “hiçbir bağımsız devletin kabul edemeyeceği koşullarıdayatarak” (Wolf, Financial Times), Çin’e karşı “bir ticaret savaşı başlattı”. Trump, Filistin sorununda iki devletli çözümü terk etti; Almanya, Fransa, İngiltere’nin büyük çabalarla hazırladıktan, Rusya ve ABD’yi de katarak gerçekleştirdikleri İran anlaşmasından, müttefiklerinin uyarılarına aldırmadan çıktı; yeni yaptırımları devreye sokarken İran’a saldırmaktan söz ediyor. “NATO’nun yerine, adeta İsrail-Suudi-ABD ittifakını seçiyor” (Bacewich, The Spectator). ABD, “kurallara dayalı dünya düzeni” anlayışını terk etti, Financial Times’dan Stephens’in deyişiyle “milliyetçi bir zorbaya” dönüştü.
Trump yönetimi, Paris İklim Anlaşması’ndan, Asya’da serbest ticaret anlaşmasından çıktı; Latin Amerika ülkelerini, Kanada’yı NAFTA’dan çıkmakla tehdit ediyor. Trump “hiçbir bağımsız devletin kabul edemeyeceği koşullarıdayatarak” (Wolf, Financial Times), Çin’e karşı “bir ticaret savaşı başlattı”. Trump, Filistin sorununda iki devletli çözümü terk etti; Almanya, Fransa, İngiltere’nin büyük çabalarla hazırladıktan, Rusya ve ABD’yi de katarak gerçekleştirdikleri İran anlaşmasından, müttefiklerinin uyarılarına aldırmadan çıktı; yeni yaptırımları devreye sokarken İran’a saldırmaktan söz ediyor. “NATO’nun yerine, adeta İsrail-Suudi-ABD ittifakını seçiyor” (Bacewich, The Spectator). ABD, “kurallara dayalı dünya düzeni” anlayışını terk etti, Financial Times’dan Stephens’in deyişiyle “milliyetçi bir zorbaya” dönüştü.
Gelinen noktada, ABD’nin çıkarları, Almanya, Fransa, İngiltere gibi temel müttefiklerinkilerle çelişiyor. ABD yönetimi, müttefiklerinin tüm uyarılarına, önerilerine, taleplerine kulağını kapatıyor. Afganistan’daki varlığından da Taliban’ı meşru bir muhalefet gücü olarak kabul eden Çin yararlanıyor (L. Sellin, Gatestone Inst.) Handelsblatt’ın aktardığına göre, İran’da çalışan Alman şirketleri, yaptırımlara karşı önlemlerini çoktan aldılar: ABD bağlantılarını, ABD’li personeli devreden çıkarıyorlar. Trump, Avrupa ürünlerinin ithalatına korumacı vergiler koyarken, geçen hafta kendisine, Almanya’nın en prestijli ödülü “Charlemagne ödülü” verilen Macron, “Avrupa kendi kaderini kendi eline almalıdır” diyor, Almanya’yı da o yönde hareket etmeye zorluyor.
“Imperium redux” derken Trump, ABD’yi yalnızlaştırıyor, Sezar olayım derken Neron olmaya doğru gidiyor.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder