İçinde kitap geçen iki öykü anlatıyım size. Birincisinin kahramanı, Beki İkala Erikli. Yazardı, melekleri anlatırdı kitaplarında, çok satardı. Kitap marketine girdiniz mi çok satanların ilk üç sırasında mutlaka onu görürdünüz. Kitaplarını alanlar uygun bir şekilde çağırırlarsa meleklerin kendilerine yardıma koşacağına inanırdı. Beki Hanım’ın kitapları da zaten melekleri ürkütmeden nasıl uygun bir şekilde çağrılacağı üzerineydi. Sorun şu ki Beki Hanımın meleklerinin çoğunluğu İbrani melekleriydi ve durup dururken neden Müslümanlara yardıma koştuğu belli değildi.
Sonra öğrendik ki yazarımız ücreti mukabili arzu edenlere “melek danışmanlığı” da yapmaktaymış. Bu iş için dayayıp döşediği Taksim’deki dairesinden çıkarken bir okuyucusu tarafından vuruldu, öldü. Geçenlerde sonuçlandı cinayet davası. Katil zanlısı “okuyucu” Sinem Koç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Koç, son savunmasında "Hepsi o kadın yüzünden. Evrende bazı varlıklar var diyordu. Ölümün olmadığını düşünüyordum. O kadın, kitaplarında da ölüm yok diyordu" dedi.
İkincisinin kahramanı, Halim Şefik Güzelson. Şairdi Halim Şefik. Güzel şiirler yazardı. Zamanının büyük şairleriyle dosttu. Çok yakın olduğu Orhan Veli vakitsiz ölünce arkasından acıklı şiirler yazdı. Geride bıraktığı tek kitabı “Otopsi” onun ölümünü anlatır. Öğrenciliğimde büyük bir şans eseri tanışmış, dostluk kurmuştum şairle. Kitaplarını bir küfeye doldurup sırtladıktan sonra sokak sokak dolaşıp nasıl sattığını anlatırdı keyifle. Hatırlayacaksınız, bir kılıçbalığının öyküsünü anlattığı “Balık Ağzı” şiiri onundur.
Halim Şefik’i bilmez çoğu kişi. Çünkü hiçbir zaman çok satmamıştır. Ama mutlaka hepinize dokunmuştur bir yerlerden. Mesela Ruhi Su dinlerken gülümser bir türkünün içinden. Ahmet Kaya “satın beni, rakı için” derken onu dillendirmektedir.
İşte iki öykü… Görünüşe göre ikisi de kitaba değin. Ama dikkatle bakarsanız biri kesin olarak kitapsızdır. Kâğıda basılan şey değildir kitap. Ondan önce bir fikirdir, bir şiirdir, bir anlatıdır, bir hayattır, bir insandır. Bu bapta satıp satmamasının hiçbir önemi yoktur.
***
Kitap konusu tekinsiz bir iştir o yüzden. Neyle uğraştığınızı, neye bulaştığınızı iyi bilmeniz, adımlarınızı ona göre atmanız gerekir. Elinize almadan önce içinde aydınlık var mı bakacaksınız. Karanlık olmayacak içinde, yoksa bozulur, okuyanı da bozar. Melek satıp, din bezirgânlığı yapıp, şarlatanlığı cilalayıp kitap yaptığınızı sanırsınız. Bir de bakmışsınız elinizde patlamış. Patlar evet, hatta çarpabilir, öldürebilir de sizi. Beki Hanımın başına gelen budur. Halim Şefik’in dizelerinin tam tersi bir sonuca yol açıp yaşatması da öyle.
Kitabı böylesine karanlık bir nesneye dönüştüren mekanizmaların başında “marketçilik” geliyor. Gözü kör olsun, kitap da bir meta sonuçta, alıp satıp kâr etmek mümkün. Ama bu durumda içinde ne olduğundan bağımsız bir şeye dönüşüyor mal. Ne kadar sattığı, ne kadar kâr ettirdiği ne anlattığının önüne geçiyor. O yüzden melek satıcısı Beki İkala’yı biliyor ama Halim Şefik amcayı tanımıyoruz.
Bu marketlerden biri, aralarında benim “AKP’li Yıllarda Türkiye’nin Düzeni” adlı kitabımın da bulunduğu birkaç kitabı almama kararı verdi geçen günlerde. Tekin Yayınevinin açıklaması böyle. Gerekçesini bilmiyoruz. Mesele piyasa ise elbette satmama hakkı var. Ama kitap bu, çer çöpü satıp bizimkilere ambargo uygulayınca sorun çıkarır. Çıkardı zaten. Olay duyulunca sosyal medyada markete karşı boykot hareketi başladı. Birkaç saat sonra yayınevine sipariş geçti market.
Sorup soruşturdum, pek çok yayınevi benzeri bir kuşatma altındaymış aslında. Hatta adı geçen market, piyasadaki tekel konumundan dolayı yüzde 45 olan ıskonto oranını yüzde 65’e çıkarmış. Vermesen bir dert, versen marketin kölesine dönüşüyorsun. O pazarlıklar sırasında patlamış bizim olay.
***
Market dediğim şu; Malum Doğan Holding'in sahibi olduğu D&R (Dienar), Turkuvaz Grubunun sahibi olduğu TK’ya (Herhalde bu da “Tika” diye telaffuz ediliyordur) satıldı. Tika, cemaatin el konulan NT (Enti) mağazasının şekil değiştirmiş hali. Öğrendiğim kadarıyla şimdi bu Tika da kendini imha edecek ve Dienar olarak devam edecek hayatına. Açılımlarını merak etmedim, tahminlerimi yazayım. Dienar, Doğan ve Recep olabilir. Tika, Tayyar ve Kamil’dir. Kamil’i soruyorsanız bilmiyorum, zaten hiçbir önemi yok,
Tayyar varsa tamamdır. Biliyorsunuz “T” ile başlayıp çift “y” ile yazılan isimlerin sihirli bir etkisi var sistemimizde. Hatta Beki Hanımın melekleri toplaşıp gelse onunki gibi bir “effect” yaratması mümkün değildir. Enti’yi atlamış olmayayım, o da büyük ihtimal “Nur ve Ticaret”in kısaltılması olmalı.
Uzatmayayım, bu “Nur Ticaret” ve “Doğan Recep” devlet zoruyla sahiplerinden alınıp birleştirilince ülke genelinde yaklaşık 380 mağazaya ulaşmış oldu. Bu kitap satış piyasasının yaklaşık yüzde 70’ini elinde tutmak demek. Büyük bir tekelden söz ediyoruz yani.
Sahibi kim peki bu devlet destekli tekelin?
Görünüşe göre biraz Kalyon İnşaat, biraz Katar. Karışık ve organize işler. Yani bizim kitapları satmayan aslında Kalyon İnşaat. Hani şu memleketin üzerine beton döken birkaç şirketten biri. Ne var bizim kitabın kapağında? Tayyiban kamyonları. Bence AKP’yi eleştirdiğim için değil, kamyonları eleştirdiğim için geldi sansür. O kamyonlar artık toplumun tek kutsalı. AKP’ye inanmasını sağlıyor kalabalıkların o kamyonlar. Damat Berat Albayrak, “Cumhurbaşkanı aya dört şeritli otoban yaptım dese inanırlar” diyerek özetledi “kamyonizmin” düzendeki işlevini. Otoban kamyonsuz olur mu? Kamyonu gördükçe oyları artıyor AKP’nin. Büyük günah benimkisi, kamyonu eleştirdim, hak ediyorum sansürü.
***
Geçen hafta Ensar sponsorluğu ile ünlü bir GSM şirketinin yan kuruluşu olan yayın platformunda sanat tarihi ile ilgili bir belgesel izleyeyim dedim. Fakat, belgeselin yarısı karanlık. Anlamadım önce, sonra baktım çarmıha gerilmiş İsa sansürledikleri şeylerden biri. Hâlbuki donu var âdemin. Ardından Da Vinci’nin çizimleri aldı nasibini. Artemis heykelini tepeden tırnağa sansürlenmiş görünce dayanamadım, sosyal medya hesaplarına sitemimi gönderdim. Cevap verdiler, RTÜK’ün emirlerine uyuyorlarmış. Kimi kime şikâyet edeceksin?
Bir büyük şebeke bu. Kayyum atayarak veya halkın parasıyla şirketleri alıp iktidar partisinin borazanına dönüştürüyorlar. Da Vincinin çizimlerinden tahrik olup, çocuklara tecavüze aldırmayanların yönetimine bırakıyorlar. Kamyonizm özel mülkiyeti iktidarın mülkiyetine dönüştürerek ilerliyor. Tahkim edilmiş ekstra bir baskıyla, tuhaf bir faşizmle karşı karşıyayız. Öyle bir hal ki, basını yamuk, kitapçısı kitapsız, iktidarı pespaye, yargısı düğmeli... Her şeyi çökerttiler. Ortalıkta sadece bir saray ve ona bağlı olarak çalışan kamyonlar var.
***
Düşünün, kamyona dayalı iktidarın kamyoncusu bizim kapağında kamyon olan kitabı satacak. Neden satsın. Kamyonizme aykırı. Satmaz.
Dert mi ediyoruz peki? Tabii ki hayır. Onlar iktidarın yancısıysa biz de Halim Şefik’in yancısıyız. Koyarız kitaplarımızı bir küfeye, sırtlayıp sokak sokak dolaştırırız. Okuyucusuyla birlikte yaparız bunu hem de. Satıp rakı içeriz.
Demem o ki, bu düzeni değiştireceğiz, o kamyonları da tekerlerinden asacağız.
Haftaya Çarşamba ve Perşembe günleri Manavgat’tayız. Yazılama Yayınevi standında Doğan ve Recep’te, Dienar, bulamadığınız kitapları paylaşacağız.
Bekleriz.
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder