4 Temmuz 2018 Çarşamba

Said skandalı - AYDEMİR GÜLER

Bugün de seçimden devam edecektim; yazmıştım hatta. Ama bir skandal yaşandı ve seçim bağlantılı yazıyı öteledim...

HDP 29 Haziran’da Şeyh Said ve arkadaşları hakkında Kürtçe bir mesaj yayınlayarak Said ve 47 arkadaşının infazını “tekrar tekrar” mahkûm etti. Üç gün sonra aynı parti Sivas katliamında “yitirdiğimiz canlarımızı saygıyla anacak”, hesap sormanın yolu olarak “ortak bir demokrasi ve özgürlük mücadelesini büyütmek” gereğine işaret edecekti.

Bu, “bir” değil “çok” skandaldır.

Kürt milliyetçiliği Şeyh Said isyanını kendi tarihinin bir parçası olarak görüyor. Gerçekten öyle midir, yoksa Kürt milliyetçiliği ve Said olayı arasında izi sürülen bağlantı ağırlıklı olarak yapıntı, uydurma mıdır?

Bu soruya Kürt milliyetçileri ortak bir yanıt vermediler. Temsil gücü hayli yüksek bir örneği hatırlatmam gerekirse, Abdullah Öcalan çeşitli yorumlarında Kürt isyanlarının gerici niteliğine işaret etmiştir.

Haklıdır ve yalnızca Said değil, Dersim’e kadar bütün isyanlar modern bir olgu olan ulusun ve modern bir siyasi-ideolojik-kültürel akım olan milliyetçiliğin öncesine aittirler. 

İsyanlarda milliyetçilik değil İslamcılık veya (Aleviler söz konusu olduğunda) bölgecilik ön plandadır. Bu özellikler, hareketin sınıf kimliğini ele verir. “İsyanlar” dönemi feodal karakterdedir.

Milliyetçilik bilimsel ve sınıfsal bakışa rahmet okutalı beri, bu analize ne tepki verildiğini biliyoruz. “Ama, denir, binlerce yoksul köylü öldürüldü! Sen kalkmış feodal karakter diyorsun!” Genellikle burada da durulmaz ve tepki “Kürt düşmanı” suçlamalarıyla demagojiye devam eder. 
Ne olacaktı peki? 
Feodaller, kendi ordularını kendileri mi kuracaktı? 
Tarihin hangi uğrağında egemenler kitleleri cepheye sürmemiş? 
Milliyetçilik aptallaştırır ve abuk sabuk tezler üretir. 

Bu da onlardan biri. 

Geçiniz.

Said isyanı 1919-23 atılımına karşı gerici ve feodal bir dirençtir. Çıkarları Türkiye toplumunu modernize eden Kemalist devrime karşıttır. Kapitalist cumhuriyet bir tarihsel ilerlemeydi ve merkezileşme olmadan yaşanamazdı. Kemalist hareket iktidara yürürken feodalite altında ezilen yoksul köylüleri değil Kürt egemenlerini muhatap almıştı. 

Feodalitenin dinci gericiliğin baskılanmasına, laisizm eğilimine ve modernleşmeye tepki vermemesi imkansızdı. Kemalist ve kapitalist cumhuriyet ile yerel feodalite arasındaki pazarlıkların tıkandığı her noktada, ikincisi, kendi iktidar alanını korumak ve genişletmek için ayaklanmıştır.

Feodal direncin emperyalizm arasındaki somut işbirliği bir yana, çıkarlarının ortak olduğu su götürmez. Britanya emperyalizminin planlarını alt üst eden Ankara’nın zayıf düşmesinde kimlerin yarar gördüğü aşikardır. İsyanların hem emperyalistler hem de burjuva liberal muhalefette yankı bulma olasılığı, Kemalist iktidarın “askeri çözümü” tercih etmesinde bir diğer önemli faktördür.

Kürt milliyetçiliği 1950’lerden başlayarak kapitalizmin çerçevesi içinde modern bir olgu haline geldiğinde, bütün milliyetçiliklerin izlediği yola sık sık başvuracaktı. Milliyetçilik, kendini ulus olarak sunmayan, mezhepler ve feodal egemenlik alanları arasındaki çelişkiler nedeniyle yaygınlık ve bütünlük kazanamayan, kısaca dinci ve bölgeci sınırlara mahkûm olan hareketlerde kendi köklerini aramıştır. Her milliyetçilik kendi milletini öncesiz ve sonrasız, tarih üstü bir varlık olarak resmeder.
Bugün olan da bundan ibarettir.

Atlamayayım, Öcalan’ın “bilimselliği”, Kürt milliyetçiliği ile Türkiye kapitalizmi arasında kurulacak olası müzakere masasının Kemalist referanslarının baskın olduğu döneme aittir. Bu beklenti ortadan kalktıktan ve somut olarak AKP - HDP masası kurulduktan sonra, ülke tarihindeki tüm ilerlemeler topa tutulacaktı. Zaten huruç harekâtına hız veren de, şeriatçı bir karşı-devrim örgütü olarak AKP’nin ta kendisiydi. Saidcilik burada ortak paydadır.

Geçerken, HDP’de sosyalistlik icra edeceğini sananlara, hâlâ halkların kardeşliğinden dem vuranlara bir not düşmem gerekmiyor. Düşecekleri kadar düşmüş durumdalar. Sadece Said karışığı kafalarını ve kalemlerini Marksizme bulaştırmasınlar, yeter.
Saidciler, Sivas’ta oteldeki ilericiler değil sokaktaki karşıdevrimcilerdi.

1993 Sivas katliamı, 1925 Şeyh Said’inden bir başka açıdan daha ayrılır. Sivas katliamı Türkiye kapitalizminin karşıtı değil sürdürücüsüydü. Modern kapitalizm, modernlik öncesi bir dincilikle yönetilmeyi 12 Eylül 1980’de seçti. 1990’ların devlet terörü toplumun kalıba sokulması için alan temizliğidir. Kontrgerilla, Demirel-Çiller-Ağar-Akşener bloku, Hizbullah, Refah Partisi yükselişi bir yandadır. Öte yanda ise üç dinamik biçildi.

Birinci olarak, Kürt siyasi hareketi, içinden çıkmak istediği silahlı mücadele kanalına hapsedilmek istenmiştir. Bunun içinde devletin ağır kitle kıyımları, Hizbullah'ın (veya Hizbulkontra'nın) cinayetleri, köy yakma ve boşaltmalar vb. yer alır.

İkincisi laikliği savunmanın ölümle cezalandırılmasını sıradanlaştıran ve modern toplum kesimlerine korku salmayı amaçlayan aydın cinayetleridir. Sivas katliamı buraya yerleşir.

Üçüncüsü de 80’lerin sonunda kafayı kaldıran sendikal hareketin, hem baskılanması hem de sosyal demokratlar eliyle denetlenmesidir. Dönemin SHP’sini “aslında demokrat” bir beceriksizlik abidesi saymak hakikaten alıklıktır. Kimileri safça demokrat, çoğu da bayağı beceriksiz olsa bile, sosyal demokrasi 90’larda bir işlev yerine getirmiştir.

Özetle Said taziyesinin içinde gerçekten çok skandal var.

İlki başta değindiğim durum. Said yaşasaydı kıyama liderlik edebilirdi. Avukatlarını da biliyoruz…

Skandal iki: Türkiye’de küçümsenmeyecek ölçüde bir modern-laik seçmen kitlesi HDP’ye oy verdi. HDP Said mesajını Kürtçe yayınlayarak bunların hassasiyetini gözetmeyi düşünmüş olabilir mi? Öyleyse işin içinde bir de aptal yerine konmak var demektir.

Skandal üç: Sivas’ta ve her yerde Sünni şeriat tarafından yok edilmeye çalışılmış Alevi hareketinin bir dizi kesimi de HDP’cidir. Şimdi şeriatçı ayaklanmacılar için gözyaşı döküyorlar mı?

Dördüncü skandal HDP ile ilişkisini sosyalizm, devrim ve kardeşlik kavramlarıyla açıklayan solcuları ilgilendirir.

Skandal beş: Bir siyasi hareket aynı anda hem Said’le başını dikleştirdiğini ve Sivas’ta mağdur olduğunu düşünemez.

Aydemir Güler / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder