Öyle böyle "bayram" bugün, gölge düşürmeyelim, tadı olanın tadını kaçırmayalım;
Kutlayabilene kutlu olsun.
Hepimize birden kutlu olacağı günler yakın olsun.
"Bayram gelmiş neyime" diyenlerin, bayramı mutlulukla karşılayanlardan fazla olduğu bir ülkede, ne kadar bayram olabilirse, o kadar bayram işte bugün bize de...
***
Bu kekremsi girizgahın birincil nedeni "tamamen duygusal".
Biri yer biri bakarken; biri bir lokma ekmeğe muhtaç diğeri sözüm ona sevaba girmek için kestiği kurbanı kasapta kendi sofrasına göre envai çeşit kesimden geçirip, derin dondurucusuna göre paketletirken olmuyor...
Biri yalın ayakken, diğeri binlerce liralık ayakkabısını sallayarak "instastroy"sini çekerken, olmuyor...
Biri sahildeki bir bankın üzerine kıvrılmış yatarken, diğeri deniz manzaralı yalı dairesinden "bayram selfisi" paylaşırken olmuyor...
Biri kepenk kapatırken, diğeri bir gecede dolar milyarderi olurken, olmuyor...
Biri ilaç bulamadığı için evladının kollarında son nefesini vermesini izleyip, diğeri o ilaçtan koliyle alabilecek paraya burnunu biraz daha kaldırtır, dudağını biraz daha doldururken, olmuyor...
Derdim "zengin"le değil...
"Zengin" ve "fakir" arasındaki uçurumun her geçen gün biraz daha açılıyor oluşuyla...
Aynı ülkede, aynı şehirde, hatta aynı semtte yaşayan çocuklar arasında eğitimden, sosyal yaşama yeni bir "ayrı dünyaların insanları" ötekileştirmesi devrinin başlamasıyla...
Zenginler kahrolmasın tabii ama fakirler de kahırlarından ölmesinler!
Kaynakları daha adil bölüşülebilen bir ülke diliyorum sadece;
Dolar demetleri sallayan o -değişik- memur abilerle, hayatı boyunca bir doların yüzü görmemiş memur çocukları arasında bir eşitlik olması gerekmez mi hiç değilse!
***
Sonra başına gelmeyenin kalmadığı Themis hanım kızımızın hali var tabii;
"Adalet" yani.
"Cep"ten olduğu kadar geniş bir kesimi etkilemiyor yahut ilgilendirmiyor olsa da (ki ilgilendirmeli oysa; bir gün herkese gerekecektir illa adalet) neredeyse son 10 yıldır "neden içeride olduğunu" hukukçuların dahi izah edemediği insanlar gibi bir meselesi var bu ülkenin.
Dün Mustafa Balbay'dı... Tuncay Özkan'dı... Mehmet Haberal'dı...
İlker Başbuğ... Engin Alan'dı...
Bugün Enis Berberoğlu ve daha nicesi...
Kimsenin, kimse için "masumdur" dediği yok dikkat ederseniz...
Kimsenin kimse için "beraat" talebi yok...
Ama binlerce insan "adil yargılama" istiyor ;
O zaman işin sonunda "pardon" denme ihtimali de olan insanların bu kadar uzun sürelerle içeride "tutuklu yargılanamayacağına" hiç değilse özgürlüklerinden çalınmayacağına inanıyor...
O zaman, yeniden dokunulmazlık kazandığı için hakkında kesin hüküm de bulunmadığı, hakkındaki en ağır suçlama da düştüğü için -emsallerinde olduğu gibi- serbest bırakılması gereken milletvekillerinin adeta birer "rehin" gibi ısrarla cezaevinde tutulamayacağına inanıyor...
O zaman, Mehmet Altan serbest kalırken Nazlı Ilıcak'ın içeride bırakılamayacağına, yahut Nazlı Ilıcak içeride tutuluyorsa Mehmet Altan'ın salıverilemeyeceğine -yeri gelmişken mevzu "üst akıl" ise Mehmet Altan'ın Ahmet Altan'dan da, Nazlı Ilıcak'tan da çok daha "üst" bir akıl olduğu da aşikarken üstelik- inanıyor...
Bir suçun faili olan hâkimler, savcılar bir bir bırakılırken, bütün yaptıkları o faillerin suçlarına alkış tutmak olan "iş birlikçi" medyacıların içeride tutulamayacağına inanıyor...
Kaldı ki; o hâkim ve savcıların da zinhar salınmaması gerektiğine inanıyor!
Sadece içeridekiler-dışarıdakiler, hasretlik, özgürlük, haksızlık bağlamında değil; hukuksuzca kollananlar ile onların geçmişteki mağdurları bağlamında da silahları eşitsiz bir adalet savaşının orta yerinde, olmuyor işte... O baklava tabağından aldığın lokma ukde oluyor boğazında Murat Özenalp'in, Ali Tatar'ın katillerinden tahliye haberleri gelirken o mezarların başında dökülen birkaç tanıdık damlayı bile bile...
***
Eh, öz yurdunda gariplik hali var bir de...
Malumun yarasını saralım, kimsesizin kimsesi olalım, elimizde avucumuzda ne varsa olmayan muhtaç, aciz, biçareyle paylaşalım da;
"Kaçtım" dediği ülkeye "bayram tatiline" gidip sonra da bizim ekmeğimize, bizim suyumuza, bizim vatanımıza "ortak" olmaya kalkışan şaibeli bir kitleyi neden taşıyoruz sırtımızda!
Son yılların en ciddi iddiası; bir değil birden çok kişi tekrarladı. Kaynağı bu "tatilci mülteci"ler olan ülke sathına yayılacak şiddet olayları paralelinde gelişecek ve milyonlarca cenaze kalkmasına yol açacak bir çatışma ihtimalinin gölgesinde, öyle bir gün gelirse "tatile gidecek" başka bir ülkemiz olmadığı gerçeğiyle baş başa, arpacı kumruları gibi düşünürken, olmuyor işte...
Onlara hür, müreffeh bir hayat bile sunup sunamayacağımız meçhulken; çocuklar gibi şen olamıyoruz "bayram"ın yüzü suyu hürmetine olsa bile...
***
Hepimize "kutlu" olabilecek bayramların gelmesi dileğiyle...
Selcan Taşçı Hamşioğlu / YENİÇAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder