Meral hanım’ı fena kandırmışlar. Heykele para verdiğimizi o paparazi ‘tarihçi’ ortaya attı. Gerçek değil ama heykele bizim de ufak katkımız var.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, sanki Donald Trump öğrendiğinde Türkiye’ye karşı yaptıklarından mahcubiyet duyacakmış gibi “Özgürlük Heykeli’nizin parasını biz verdik” demesi kabul edin ki tek kelimeyle gülünç. Teorik olarak Cumhurbaşkanı olacaktı bu hanımefendi belki de, düşünsenize. Söylenecek laf mıydı ettiği?
Heykelin yapılışında çekilen bu kare önemli tarihsel belge niteliğinde
Fransa’da o kadar para toplanmasına rağmen ABD’de ihtiyaç vardır paraya hâlâ. Toplamak için neler yapmışlar meğer. Wall Street’te bir miting bile düzenlenmiş. Fon sağlamak için sanat etkinlikleri yapılmış, dönemin tanınmış şairi Emma Lazarus’tan heykel için bir şiir yazması istenmiş. Onca kadın heykele karşıyken Lazarus’un bunu kabul etmesi de bir başka gariplik.
Şu Pulitzer işte bu sırada devreye giriyor. Gazetesi World’de her bağışçının adını, yaptığı bağış miktarı ne olursa olsun gazetesinde yayımlayacağını duyurmuş. İşe yaramış da bu fikir. Ülke çapında milyonlarca insan bağış yapmış. Böylelikle heykelin kaidesi için gerekli olan para toplanabilmiş. Kaide Pulitzer için bir gurur kaynağı oldu tabii. Yıllarca heykel figürü gazetenin logosunda yer almıştır.
Bunları şunun için anlatıyorum; Osmanlı Sultanı Abdülaziz’den para falan gitmedi. Gitse Pulitzer’in gazetesinde hem de geniş yer alırdı kuşku yok ki. Koca Sultan sonuçta.
Mısır’dan esinlendi
Sevimsiz, sahte bir özgürlük simgesi olan bu heykelin yüzü de heykeltraş Bartholdi’nin annesinin yüzüdür, öyle derler. Bu Frédéric Auguste Bartholdi’nin Mısır’da Luksor’a yaptığı yolculuktan sonra tutulduğu Oryantalist tutkularının sonucu ortaya çıkmıştır bu heykel. Süveyş Kanalı’nın girişine aslında bir deniz feneri olan bir heykel yapma projesi vardı bu adamın. 1867’e Mısır Hidivi ile de tanışınca ona da açtı bu düşüncesini. Sonra Mısır’da işler bozulunca kaldı proje. O Fransız siyasetçi ABD’de heykel yapalım dediğinde de aynı projeyi ABD’de gerçekleştirmiş oldu.
Bizim Sultan’la bağ kurulmasının nedeni de işin içinde Mısır, Hidiv falan olması. Hidiv varsa mutlaka Osmanlı Sultanı da var diye düşünmüş olmalı bizim paparazi tarihçimiz. Tabii aklına heykele karşı olan bir dinin en yüksek temsilcisi olan Sultan’ın para vermeyeceğini düşünmek gelmemiş.
Kimileri bu sevimsiz heykelin bizim Perge’de bulunan Hitit uygarlığının sonuna doğru yapılmış Libertas adlı heykele benzediğini de söylerler bu arada. Doğru mu yanlış mı bilemem. Uzmanları bilir tabii.
Bizimle ilgisi şu
Sultan Abdülaziz’in heykele para yolladığı külliyen uydurma. Hiç bir kanıt, belge yok bu konuda. Biz şunu yapmışız, o heykelin kaidesinde Türkiye’den taş yollanmış. Bunu söyleyen bir uzman değil, 12 Mart’ın ünlü mü ünlü Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş. Anılarında yazar. Hepsi bu.
Yani Meral Hanım fena kandırılmış. Kaldı ki doğru olsa bile duyduğu iddia, söylenecek laf mı bu şimdi? Ya Trump kalkıp “alın paranızı” derse ne olacak?
Ha Uşak Belediyesi’nin ABD kaynaklı sosyal paylaşım sitelerini boykot etmesi ha Meral Hanım’ın “heykelinize para verdik” demesi. İkisi de birbirinden gülünç.
Hatırlatacaksa o taşları hatırlatsaydı bari Meral Hanım.
Attığı taşa değerdi hiç olmazsa.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, sanki Donald Trump öğrendiğinde Türkiye’ye karşı yaptıklarından mahcubiyet duyacakmış gibi “Özgürlük Heykeli’nizin parasını biz verdik” demesi kabul edin ki tek kelimeyle gülünç. Teorik olarak Cumhurbaşkanı olacaktı bu hanımefendi belki de, düşünsenize. Söylenecek laf mıydı ettiği?
Kaldı ki kulağına fısıldanan o “bilgi” de doğru değil. Özgürlük Heykeli’ne “biz” para falan vermedik. 1860’larda dönemin Osmanlı Sultanı Abdülaziz’in Süveyş Kanalı’ndaki Port Said Limanı’nın girişine konulmak üzere planlanan ancak Hidiv İsmail Paşa’nın istemediği için oraya konmasından vazgeçilen heykelin parasını ödediğinin kanıtı, belgesi yok. Bu iddiayı, Murat Bardakçı ortaya atmıştı. (Hürriyet, 27 Haziran 2004)
Başkaları ne düşünür bilemem ama bu aptal heykeli sevmem ben. Sevenden de hazzetmem. Çünkü tam bir ikiyüzlülük sembolüdür. Özgürlükle de ilgisi yoktur. Dikildiği sıralarda siyahlara zalimlik, kızılderilileri yok etme türü ne kadar büyük insanlık suçu varsa hepsi mevcuttu ABD’de. Kadın haklarının esamesinin okunmadığı dönemin Amerika’sında özgürlüğü kadın heykeliyle sözüm ona simgelemek de kadınlarla alay etmekti adeta. Zaten heykelin 1886’daki açılışını ABD’de o dönemler oy hakkı için mücadele veren kadınlar protesto ettiler. Açılışa sadece iki kadın katıldı: Heykeli yapan Fredric-Auguste Bartholdi’nin karısı ile Süveyş Kanalı’nı tasarlayan Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps’in 13 yaşındaki kızı. Protestocu kadınlar heykelin dikildiği adanın etrafını kiraladıkları teknelerle dolaşıp öfkeli konuşmalar yaptılar.
Neyse. Yani pek matah bir şey değil bu heykel. Birçok yerde heykelin Fransızların Amerikalılara hediyesi olduğu da yazılıdır ama bu da yanlıştır. Fransızların “dur şu Amerikalılara bir heykel yollayalım” demeleri için de bir neden yoktu çünkü.
Fransız politikacı/yazar Edouard de Laboulaye’in kişisel fikridir bu. “ABD’de bir özgürlük heykeli yapalım” deyince heykeltraş Fredric-Auguste Bartholdi hemen talip oldu bu işe. Bartholdi, 1871 yılında heykel fikrini tanıtmak için Amerika’ya gitti. Ama istediği sonucu aldığı iddia edilemez pek. Bazı gazeteler, özellikle de New York Times, heykel için herhangi bir para harcamaya şiddetle karşı çıktı.
Fransa’da böyle bir heykelin yapılmasını destekleyenler maliyeti karşılama amacıyla 1875’te bir Fransız-Amerikan Birliği kurdular. Grup, halka bağış yapmaları çağrısında bulundu. Heykelin oturtulacağı kaidenin parasını Amerikalılar karşılayacaktı. Bu işi de şu ünlü gazete sahibi Joseph Pulitzer üstlendi. Aynı yıl Fransa’nın hemen her yerinden bağış toplandı. Tam 180 şehir, kasaba ve köyden söz ederler. Fransız hükümeti resmi olarak tek bir kuruş vermedi. Heykelin maliyeti yükselince Fransız-Amerikan Birliği bir piyango düzenledi. Paris’teki tüccarlar da bir hayli bağışta bulundular. Heykeltraş Bartholdi de heykelin, satın alanların adının yazıldığı minyatür versiyonlarını yapıp satmıştır gelir olsun diye. 1880 yılının Temmuz’unda heykel için gerekli para tamamlanabilmiştir. böylelikle. Bakır ve çelikten yapılan heykelinin toplam maliyeti o zamanın parasıyla iki milyon frankı bulmuştu. Ama heykelin New York’ta dikilebilmesi için altı yıl daha geçecektir. Çünkü heykele itirazlar olmuştur uzun süre.
Başkaları ne düşünür bilemem ama bu aptal heykeli sevmem ben. Sevenden de hazzetmem. Çünkü tam bir ikiyüzlülük sembolüdür. Özgürlükle de ilgisi yoktur. Dikildiği sıralarda siyahlara zalimlik, kızılderilileri yok etme türü ne kadar büyük insanlık suçu varsa hepsi mevcuttu ABD’de. Kadın haklarının esamesinin okunmadığı dönemin Amerika’sında özgürlüğü kadın heykeliyle sözüm ona simgelemek de kadınlarla alay etmekti adeta. Zaten heykelin 1886’daki açılışını ABD’de o dönemler oy hakkı için mücadele veren kadınlar protesto ettiler. Açılışa sadece iki kadın katıldı: Heykeli yapan Fredric-Auguste Bartholdi’nin karısı ile Süveyş Kanalı’nı tasarlayan Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps’in 13 yaşındaki kızı. Protestocu kadınlar heykelin dikildiği adanın etrafını kiraladıkları teknelerle dolaşıp öfkeli konuşmalar yaptılar.
Neyse. Yani pek matah bir şey değil bu heykel. Birçok yerde heykelin Fransızların Amerikalılara hediyesi olduğu da yazılıdır ama bu da yanlıştır. Fransızların “dur şu Amerikalılara bir heykel yollayalım” demeleri için de bir neden yoktu çünkü.
Fransız politikacı/yazar Edouard de Laboulaye’in kişisel fikridir bu. “ABD’de bir özgürlük heykeli yapalım” deyince heykeltraş Fredric-Auguste Bartholdi hemen talip oldu bu işe. Bartholdi, 1871 yılında heykel fikrini tanıtmak için Amerika’ya gitti. Ama istediği sonucu aldığı iddia edilemez pek. Bazı gazeteler, özellikle de New York Times, heykel için herhangi bir para harcamaya şiddetle karşı çıktı.
Fransa’da böyle bir heykelin yapılmasını destekleyenler maliyeti karşılama amacıyla 1875’te bir Fransız-Amerikan Birliği kurdular. Grup, halka bağış yapmaları çağrısında bulundu. Heykelin oturtulacağı kaidenin parasını Amerikalılar karşılayacaktı. Bu işi de şu ünlü gazete sahibi Joseph Pulitzer üstlendi. Aynı yıl Fransa’nın hemen her yerinden bağış toplandı. Tam 180 şehir, kasaba ve köyden söz ederler. Fransız hükümeti resmi olarak tek bir kuruş vermedi. Heykelin maliyeti yükselince Fransız-Amerikan Birliği bir piyango düzenledi. Paris’teki tüccarlar da bir hayli bağışta bulundular. Heykeltraş Bartholdi de heykelin, satın alanların adının yazıldığı minyatür versiyonlarını yapıp satmıştır gelir olsun diye. 1880 yılının Temmuz’unda heykel için gerekli para tamamlanabilmiştir. böylelikle. Bakır ve çelikten yapılan heykelinin toplam maliyeti o zamanın parasıyla iki milyon frankı bulmuştu. Ama heykelin New York’ta dikilebilmesi için altı yıl daha geçecektir. Çünkü heykele itirazlar olmuştur uzun süre.
Heykelin yapılışında çekilen bu kare önemli tarihsel belge niteliğinde
Heykelin meşalesinin ilk kez 1876’da Philadelphia Fuarı’nda sergilenmesi üzerine, bazı New Yorklular yapılacak devasa heykelin kentteki diğer heykelleri önemsizleştireceği endişesi duyunca itiraz eder gibi olmuşlar. Bunun üzerine Bartholdi, New Yorkluların heykeli istememesi halinde belki de Boston’a dikilmesi daha iyi olur diye söylemiş saga sola. Bunun üzerine New Yorklular hemen her konuda rekabet halinde oldukları Boston’a kaptırmamak için razı olmuşlar sonunda.
Fransa’da o kadar para toplanmasına rağmen ABD’de ihtiyaç vardır paraya hâlâ. Toplamak için neler yapmışlar meğer. Wall Street’te bir miting bile düzenlenmiş. Fon sağlamak için sanat etkinlikleri yapılmış, dönemin tanınmış şairi Emma Lazarus’tan heykel için bir şiir yazması istenmiş. Onca kadın heykele karşıyken Lazarus’un bunu kabul etmesi de bir başka gariplik.
Şu Pulitzer işte bu sırada devreye giriyor. Gazetesi World’de her bağışçının adını, yaptığı bağış miktarı ne olursa olsun gazetesinde yayımlayacağını duyurmuş. İşe yaramış da bu fikir. Ülke çapında milyonlarca insan bağış yapmış. Böylelikle heykelin kaidesi için gerekli olan para toplanabilmiş. Kaide Pulitzer için bir gurur kaynağı oldu tabii. Yıllarca heykel figürü gazetenin logosunda yer almıştır.
Bunları şunun için anlatıyorum; Osmanlı Sultanı Abdülaziz’den para falan gitmedi. Gitse Pulitzer’in gazetesinde hem de geniş yer alırdı kuşku yok ki. Koca Sultan sonuçta.
Mısır’dan esinlendi
Sevimsiz, sahte bir özgürlük simgesi olan bu heykelin yüzü de heykeltraş Bartholdi’nin annesinin yüzüdür, öyle derler. Bu Frédéric Auguste Bartholdi’nin Mısır’da Luksor’a yaptığı yolculuktan sonra tutulduğu Oryantalist tutkularının sonucu ortaya çıkmıştır bu heykel. Süveyş Kanalı’nın girişine aslında bir deniz feneri olan bir heykel yapma projesi vardı bu adamın. 1867’e Mısır Hidivi ile de tanışınca ona da açtı bu düşüncesini. Sonra Mısır’da işler bozulunca kaldı proje. O Fransız siyasetçi ABD’de heykel yapalım dediğinde de aynı projeyi ABD’de gerçekleştirmiş oldu.
Bizim Sultan’la bağ kurulmasının nedeni de işin içinde Mısır, Hidiv falan olması. Hidiv varsa mutlaka Osmanlı Sultanı da var diye düşünmüş olmalı bizim paparazi tarihçimiz. Tabii aklına heykele karşı olan bir dinin en yüksek temsilcisi olan Sultan’ın para vermeyeceğini düşünmek gelmemiş.
Kimileri bu sevimsiz heykelin bizim Perge’de bulunan Hitit uygarlığının sonuna doğru yapılmış Libertas adlı heykele benzediğini de söylerler bu arada. Doğru mu yanlış mı bilemem. Uzmanları bilir tabii.
Bizimle ilgisi şu
Sultan Abdülaziz’in heykele para yolladığı külliyen uydurma. Hiç bir kanıt, belge yok bu konuda. Biz şunu yapmışız, o heykelin kaidesinde Türkiye’den taş yollanmış. Bunu söyleyen bir uzman değil, 12 Mart’ın ünlü mü ünlü Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş. Anılarında yazar. Hepsi bu.
Yani Meral Hanım fena kandırılmış. Kaldı ki doğru olsa bile duyduğu iddia, söylenecek laf mı bu şimdi? Ya Trump kalkıp “alın paranızı” derse ne olacak?
Ha Uşak Belediyesi’nin ABD kaynaklı sosyal paylaşım sitelerini boykot etmesi ha Meral Hanım’ın “heykelinize para verdik” demesi. İkisi de birbirinden gülünç.
Hatırlatacaksa o taşları hatırlatsaydı bari Meral Hanım.
Attığı taşa değerdi hiç olmazsa.
***
Amin’e saygıyla...
Samir Amin’in birçok eserini Türkçeye kazandıran Yordam yayınları, Amin’in ölümünün ardından bir açıklama yayımladı. Yordam’ın açıklamasında yazarın ölümünden duyulan üzüntü belirtilirken Amin’in eserlerinin Türkçeye çevrilmeye devam edileceği belirtildi. Açıklama şöyle:
Bu ay yayımlayacağımız Avrupa-Merkezcilik’in ardından bu değerli Marksist düşünürün diğer yapıtlarını da yayımlamaya devam edeceğiz.
Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz…
Bu ay yayımlayacağımız Avrupa-Merkezcilik’in ardından bu değerli Marksist düşünürün diğer yapıtlarını da yayımlamaya devam edeceğiz.
Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz…
MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder