Beyoğlu Yeni Türkiye’nin nasıl bir ülke olacağının görünür yüzüdür.
Tüm kültürel hayat, ortak yaşam alanları tek tek budanıyor.
Taksim Meydanı, meydan olma özelliğini yitirdi açık adıyla bir Çıfıt çarşısı.
Geceleri ise insan pazarı.
İstiklal Caddesi'nden esnaf kaçıyor.
Kiralık ve satılık dükkân sayısı 351.
Sokak aralarında ve ana cadde de Suriye-İran-Irak-Afganistan-Katar çaputlarının satıldığı ve hiç bir vergiye tabi olmayan mağazalar, nargileciler, lokantalar, oteller açıldı.
Onlarca Arapça tabelası olan dükkân var.
Cadde Taksim’den tünele her tür arabesk düttürünün çalındığı, göbeklerin atıldığı Arap müziğiyle çınlıyor.
İki yıl öncesinin müzikholleri, türkü barları, kafeleri, barları artık yok.
Meyhaneler boş.
Tiyatro, sinema salonları, galeriler kapatılıyor, kitapçı dükkânları kebapçı oluyor.
Daha on yıl önce 7 tiyatro, 14 sinema salonu olan Beyoğlu’nda şimdi 2 tiyatro, 4 bölünmüş sinema salonu, 5 kitapçı dükkânı var.
Bir sığınak olduğuna inandığım Aslıhan Pasajı’nda sayıları her gün azalan sahaflar kimsesiz.
Üç özel galeri dışında galeri yok, onlarında izleyeni yok.
Bir adet müze var, içinde dolaşan ise gün başına 5 kişiyi geçmiyor.
İstiklal caddesindeki her üç insandan ikisi Arap ve Araplar film seyretmiyor, kitap okumuyor, oyun izlemiyor, müze gezmiyorlar!
Ülkenin en eski ve en saygın kültürel dokusu olan SES Tiyatrosu Ferhan Şensoy’un emeği ve direnci ile ayakta duruyor, Muhsin Ertuğrul ustanın hayata kattığı binlerce oyuna, oyuncuya ev sahipliği yapmış, şimdilerde devlet tiyatrolarının kullanımında olan Beyoğlu Küçük Sahne’nin başka yer yokmuş gibi, Sinema Müzesi yapılacağı konuşuluyor.
Cenevizlilerden beri insanlığın ortak değeri olmuş kültürel varlıklar talan ediliyor, mimari dokuların tamamı viran.
Narmanlı Han’ın durumu restorasyon adıyla yapılan maskaralıkla içler acısı. Bölge esnafı “Burasının Beyoğlu İmam Hatip Lisesi olması için girişimde bulundular” diyor.
Beyoğlu’nun en görkemli mimari yapıtı Suriye pasajı can çekişiyor, komşusu durumundaki dillere destan Markiz Pastahanesi öldürüldü.
Muammer Karaca Tiyatrosu AKM’den sonra AKP’nin en büyük sanat düşmanlığının örneği olarak 8 yıldır ağlatılıyor.
Çaprazındaki 150 yıllık anlı şanlı geçmişe sahip Elhamra tiyatrosu viran, pasajı bile kapalı.
Naum Tiyatrosu ölü.
Fransız Tiyatrosu’nun tabelası var kendi yok, Kallavi sokaktaki tarihi Beyoğlu Sahnesi gece kulübü.
Çiçek Pasajı tüm sevincini yitirmiş. Yakında içki satışı da yasaklanınca Balık Pazarı ile birlikte tarih olur.
Galata bankerlerinin oteli olarak anılan Tokatlıyan Han nefes bile alamıyor.
Emek Sineması için sözüm artık küfre erişti.
Yerine yapılan gudubet, yanındaki kaçak bina Demirören bomboş, karşısındaki Alkazar sinema-tiyatrosu öldürülüyor.
Bütün bu iç etmenin, yok etmenin “dönüşüm” adıyla yapılan üleşmenin tek nedeni, adı “yeni” olan AKP Türkiye’sinin ta kendisi olduğundan hiç bir kuşkum yok.
Yaşanmışlıkları değersizleştirip silen, akıl yıkayan, yıktığının yerine talanı, yalanı inşa eden, ortak yaşamı hançerleyip ayrıştıran, kültürel talanı önce varlıkları yok ederek becermeye çabalayan bir düşmanlıktır bu.
Burada barış yok, eşitlik yok, kardeşlik yok, özgürlük yok.
Sanat ve kültürel hayatın budanıp yok edildiği yerde bunları aramak nafiledir.
Dillere destan Pera’da yaşananlar ülkenin dört bir yanında hayat bulmaktadır.
Tüm ortak yaşam alanlarımız hançerleniyor.
Anadolu, gericiliğin talan edip kendinin kıldığı her anlamıyla büyük bir çöl olmaya yüz tutmaktadır.
Sahilleri, ormanları, ırmakları, gölleri, dereleri, parkları iç edilmiştir.
Tüm kültürel kalıtlar kimsesizleştirilerek ölüme terk edilmiştir.
İnsanlık tarihinin en büyük Açıkhava müzesi Anadolu haramilerin saltanatına terk edilmiştir.
Pera bu talanın görünen yüzüdür.
Sosyal medya paylaşımlarımla bütün bu evirmeyi, betona gömülmüş sokakları ile işgal edilmiş Beyoğlu’nu, en tepeden başlayarak bir AKP yetkilisi ile canlı yayınlarda konuşmak-tartışmak isterim demiştim.
Vazgeçtim.
Gelemezler, gelmeyecekler.
Onlar arsızca “Araplar para bırakıyorlar” diye övünüyorlar.
Olmadı her zaman yaptıklarını yapıp “terörist”, “hain” deyip kendi yandaşları nezdinde karalayacaklar.
Sizinle konuşuyorum değerli okur.
Daha ne kadar sabredeceksiniz bu gerici kalkışmaya, talana, yalana, hırsızlamaya?
Daha ne kadar susacaksınız?
Ne zaman çocuklarımızın geleceklerinin çalınıp karartıldığını anlayacaksınız?
Ne zaman?
Ne bekliyorsunuz, gün ola kapınızın çalınıp “artık burada oturmuyorsunuz” denmesi mi, yoksa kırmızı kar yağmasını mı?
Orhan Aydın / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder