İzmir’deyiz. Pazar akşamı Karşıyakalıların kendini attığı deniz kıyısına inmeye karar verdik. Portatif sandalyelerimizi aldık. Buralarda gelenek olduğu üzere biralarımızı da stoklayıp düştük yola. Niyetimiz deniz melteminde serinlemek. Ara sokağı arşınlayıp sahil yoluna varınca sahilin yerinde olmadığını fark ettik. Sağa sola bakındık, yok!
Olmamasının sebebi İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bütün sahili metal panolarla halka kapatması. Karşıyaka’da artık denize ulaşmanız imkânsız. Panoların üzerine kapatma sebeplerini de yazmışlar, beton dökeceklermiş kıyıya. Buna hazırlık olsun diye bütün çimleri, ağaçları söküp atmışlar. Her yerde iş makinalarının ve beton mikserlerinin hummalı çalışması sürüyor. Bunun adı çevre düzenlemesiymiş. Çevre düzenlemesinin ne anlama geldiğini denizle bağı koparılmış, imbatla arasına duvar örülmüş Karşıyakalılar kırmızı boyalarla not düşmüş panoların üzerine: Beton var çimen yok!
Vaktiyle buranın sağcı Belediye reisi Burhan Özfatura Kordon’u doldurup lastik tekerlekli taşıtlar için üst geçiş yaptırmaya kalkışmıştı. Tepkiler nedeniyle İzmir’e tecavüz etme girişimi akamete uğradı. DYP’liler silinince CHP’liler koşup yetişti. Şimdi Aziz Kocaoğlu o mirası başarıyla taşıyor. Her yer beton, her yer asfalt, her yer tuhaf, şekilsiz, göğü delen beton yığını. Biri “merkez sağın” uzantısıydı, diğeri “merkez solun” uzantısı olduğu iddiasında. Betonda birleşiyorlar ama. Düzenin birleştirici gücüdür beton.
Beton var, çimen yok. İzmir kıyılarındayız…
***
Betonun düzen için ne kadar önemli birleştirici bir güç olduğunu şöyle anlatayım; AKP ve CHP İzmir’de beton sayesinde birleşmiştir. Her iki partinin temsilcileri el ele İzmir’i betona boğmaya çalışmaktadır. Şaka yaptığımı sanmayın diye anlatayım esasını.
İzmir’in körfezin en ucundaki ilçesi Çeşme’de bir beton dökme kavgası sürüyor. Kavganın nedeni “Folkart” adlı inşaat şirketinin Çeşme’nin konut yapılmasına izin verilmeyen bakir koylarından birinde otel ruhsatı alarak dev bir bina yapması ve bitince lüks konut olarak pazarlamaya kalkışması. Temiz İzmir Derneği Başkanı Niven Kurtuluş bu usulsüzlüğün peşine düşmüş. Nazikçe uyarmış rahatsız olan betoncular haliyle, telefon açıp “OHAL var. Bunlar son güzel günlerin. Seni deliğe tıktıracağım” demişler.
OHAL kalktı, demokrasi geri geldi, buna güvenip yazmayı sürdürüyorum. Çeşme’de tartışılan o binayı gördüm. Tepeden sahile doğru uzanan tarifsiz çirkinlikte bir beton yığını. Otel de değil, bildiğiniz rezidans. Yani Niven Kurtuluş haklı.
Peki, nedir bu Folkart? Mesut Sancak adlı bir betoncunun şirketi. Gözlerden ırak İzmir dükalığını yağmalamak onun payına düşmüş. Yolunu açan kişi ise İzmir’in CHP’li Belediye Reisi. Dediklerine göre Mesut Sancak ile Aziz Kocaoğlu pek sıkı fıkı. İzmir’e adım attığınızda körfezde karşınıza dikilen cep telefonu taklidi ışıklı yüksek binalar bu işbirliğinin ürünü. Mesut Sancak tahmin edebileceğiniz gibi AKP’nin kumbaralarından Ethem Sancak’ın yeğeni. İzmir’deki bütün yüksek binalar onun marifeti.
Geçenlerde tuhaf bir gelişme oldu. Mesut Sancak'ın Bornova'da devam eden “Folkart Incity” adlı projesine ilişkin imar plan değişiklikleri mahkeme tarafından iptal edildi. Davayı açan Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi karar üzerine belediyelere çağrı yaparak, "Folkart Incity inşaatı derhal durdurulmalıdır" dedi. Açıklamaya yanıtı kim verdi biliyor musunuz? Hayır, ilgili belediyeler değil, inşaatı durdurulan Folkart firması. Şöyle dediler; “Dava Bornova ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri tarafından üst mahkemeye taşınacaktır.”
Bu özgüvenin sebebi hikmeti AKP ve CHP’yi birleştiren güçlü betondur. Beton söz konusu olduğunda siyasi farklar derhal silinmekte ve beton sağlamlığında yekpare bir blok ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu beton bloğa yargı sistemimiz de dâhildir. Çünkü Folkart açıklamasında “İnşaatımız sürecektir. Konutlarımız tapu sahiplerine, söz verdiğimiz sürede teslim edilecektir" denilmektedir. Peki ya inşaatı durduran mahkeme kararı?
Dedik ya beton birleştirir.
***
Kapitalizm yalnızca insanlar arasındaki ilişkileri değil, şehirlerin biçimini de belirler. En kronik hali şehr-i İstanbul’dadır. Sınırsız kar hırsının şekillendirdiği bir kapitalist ucubedir İstanbul. İzmir’in CHP’li belediyesi de AKP’li beton çetesi eliyle şehri hızla İstanbullulaştırmaktadır. İzmir körfezinden Çeşme’nin en ucuna kadar yüksek, şekilsiz bir bina gördüğünüzde başınızı kaldırın bakın. Hep aynı inşaat firmasının logosunu göreceksiniz. Yok mu koca şehirde başka iş bilir müteahhit peki? Var ama Kocaoğlu bir tane!
Geçtiğimiz günlerde tamamına eren İzmir Enternasyonal Fuarı ile ilgili de bir tartışma sürüyor mesela. CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi, başka iş bilir olmadığından olacak son yıllarda olduğu gibi, bu yıl da fuarın sponsoru olarak Sancak ailesine ait Folkart’ı seçmiş.
Gariban İzmir halkı şehrin hala CHP’nin kalesi olduğunu sanıyor fakat. Oysa çoktan beton lobisi ele geçirmiş şehri. Kıyıları düşmüş, çayır çimeni kaldırılıp atılmış. Sahilin bitimindeki İstanbul özentisi TOKİ kalıntısı Mavişehir’in görünümüne uygun bir biçim veriliyor kıyıya. Çimler kaldırılıyor, yerine beton dökülüyor. Kapitalizm böyle, gölgesini satamadığı ağacı keser. Şehrin kıyısı yoksulların yan gelip yatma yeri olmayacak artık. Rant kapıyı çaldı mı, halka yer kalmaz.
***
İzmir Folkart Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, harcıâlem bir siyasetçi. Aslında ne sağcı ne solcu olan o iş bilir simalarımızdan. Onu heyecanlandıran kayda geçmiş tek olay Binali Yıldırım’ın AKP Genel Başkanı adayı olması. Olunca “Hayırlı olsun, dileğimiz gerçekleşti” diye gözyaşı dökmüşlüğü var. İşçilerden, hele direnen cinsinden hiç hazzetmiyor. Yolsuzluktan yargılandı, aklandı. Dava bitince AKP’ye teşekkürlerini ve kucak dolusu selamlarını gönderdi. Akıllı adam, yargıya selam gönderecek hali yok ya.
Yerel seçim yaklaşıyor. “Tekrar aday olacak mısınız” diye sordular önceki gün. “Genel merkezde CHP'li olmayanlar etkili” diye cevapladı soruyu, dolayısıyla belli değildi kararı. Bence boşuna telaşlanıyor. Mesut Sancak onu seçmişse kim başka bir ihtimali düşünebilir ki? Genel merkezde CHP’li olmayanlar etkili de İzmir’de değil mi? İlahi!
Bir kelam daha etti o söyleşide. “İzmir CHP’lilerin kalesi değil” dedi. Bence değil. AKP çoktan ele geçirdi şehri, beton döküp biçimlendiriyor. Yakında tamamen düşer.
Neden peki? Çünkü İzmir İzmirlilerin de kalesi değil. Sadece CHP’ye oy vererek cumhuriyet meltemini sürdüreceklerini sanıyorlardı. Yanıldıkları kabak gibi ortada. Beton cumhuriyeti öldürür. O son çimi kaptırmayacaksın öyleyse…
***
İzmir’de Karşıyaka’nın kıyısından, İstanbul’da Kuzey Ormanlarının ortasına sınırsız bir yağma sürüyor. Beton dökülüyor dağa taşa. Haliyle fukara halka, gariban emekçiye yer kalmıyor. Bu kadar betona rağmen işçiye başını sokacağı bir barınak, halka üzerine uzanacağı bir avuç çim çok görülüyor. Sidikli havuz medyasından kiralık kalemleriyle tahtakurusu edebiyatı yapıyorlar sırıtarak. Hâlbuki bu ülke bizim, bu dağ, bu taş, bu deniz, bu orman bizim. Biz öldük, biz öldürdük bu topraklar için, biz vurduk, biz vurulduk. Peki ya kimdir şehirlerimize dadanan bu utanmaz istilacılar?
İzmir’deyiz, kıyıdayız. Beton duvara çarpıp düşen bir meltem yerde yatıyor. İş makinaları teyakkuzda bekliyor. Anlamsız bir grilik hâkim kıyıya. Beton var çimen yok. Körfezin en ucunda mobil telefon taklidi yapan iki gökdelenin ışıklarının şavkı düşüyor suya.
Kapitalizm var insan yok!
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder