O üst düzey yetkili, savunma sanayiimizin şu gün içinde olduğu durum ile ilgili pek iç açıcı bir tablo çizmedi. Krizin sektöre etkileri ile ilgili söylediklerini kaldığımız yerden sürdürelim;
* Öncelikle şunu hatırlatmakta fayda var. Savunma sektöründe üretimler proje bazlı yapılır ve üretim yapabilmek için altyapı yatırımı yapar, makine teçhizat alır, sermaye ortaya koyarsınız. Bunun için çoğu zaman kredi çekersiniz. Sonra aldığınız işten sağladığınız avansla yatırım kredisini öder, bir başka kredi ile üretim için gerekli hammaddeyi alırsınız. Sektöre göre farklılık arz etmekle birlikte ilk teslimata kadar geçen uzunca bir süreyi cebinizden fonlarsınız. En basitinden işçileriniz hayrına çalışmayacaktır, devlet elektrik ve suyu bedava vermeyecektir. İlk teslimat ödemesinden gelen parayla ikinci krediyi öder, sıradaki üretimler için yeni bir kredi çekersiniz. Bu döngü böylece sürer gider, ta ki ekonomik bir kriz patlayana kadar...
Yakın zamanda dolar bir anda 3,5 seviyesinden 7 TL seviyesine çıkmıştır. Bu durum, döviz cinsi borçları TL bazında bir anda iki katına çıkartırken, bu kaos neticesinde bankaların kredi faizlerini yüzde 40-45 seviyelerine taşıması ilave maliyetler getirmiştir. Yukarıda anlatıldığı üzere zaten hammadde özelinde ithalata olan bağımlılık neticesinde girdi maliyetleri yükselmiştir. Kâr marjları bir anda yok olmuştur.
* Şu an devam eden görüntü, eldeki stoklarla çalışmanın bir görüntüsü olup, stoklar eritilince neler olacağı, kaç firmanın kapanacağı tam bir belirsizliktir.
* Yükselen enflasyonla birlikte ortaya çıkması muhtemel resesyon beklentisi sektörü ve çalışanlarını vuracak, işten çıkarmalar başlayacaktır.
* Uluslararası finans piyasasında Türkiye'nin notunun sürekli düşürülmesi, firmaların ne yerli piyasada ne de uluslararası piyasada borçlanmasına imkan vermektedir. Şirketler o hale gelmiştir ki, borçlanabilmek için bankalarla faiz pazarlığı yapmamakta, her türlü faize razı olmaktadır. Buna rağmen riskler gerekçe gösterilerek kredi limitleri düşürülmüş veya sıfırlanmıştır. Kısacası, borcunuz var, nakdiniz yok ama borçlanamıyorsunuz. Hatta bırakın borçlanmayı, en iyi konumdaki firmalar bile yabancı müşterilerine vermeleri gereken teminatları sağlayamamakta, bankalar teminat verememekte, akreditif işlemlerine aracılık edememektedir.
* Yabancı para cinsinden borçlanan firmaların borçlanma maliyetlerinin ve borç servislerinin reel olarak artması, bilançolarının net değerlerinin azalarak yatırımlarının olumsuz etkilenmesi söz konusudur. (Borç dolarizasyonunun bilanço etkisi.)
* Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılan ve döviz cinsinden fiyatların TL'ye dönülmesi şeklinde adlandırılan 32 sayılı karardaki en son düzenleme ciddi ağır sorumluluklar getirmektedir. Buna göre, ihracat gelirlerinin 180 gün içinde yurda getirilmesi, derhal TL'ye çevrilmesi ve döviz cinsi sözleşmelerin TL'ye dönüştürülmesi zorunluluğu getirilmiştir. Uygulaması neredeyse imkansız olduğu gibi, ihracatçı firmaları olumsuz etkileme riski bulunmaktadır. Artık firmalar, 180 günü aşan vadede ihracat satışı yapamayacak, elde ettiği tahsilatını TL'ye çevirecek ama döviz cinsi borçları için daha yüksek kurdan tekrar döviz almak zorunda kalacaktır.
* Dövizli sözleşmeler firmalar arasında bir zorunluluktan dolayı yapılmaktadır. Sözleşmeye konu ürün büyük oranda ithal hammaddeye dayandığından, bu sözleşmelerin TL'ye çevrilmesi demek alt yüklenici firmanın tahsil ettiği gelirle hammadde için yeterli ödeme yapamaması anlamına gelir. Ana yüklenicinin sözleşmesinin TL'ye çevrilmesi olası tüm kur risklerini üstlenmesi demek olacağından, ihalelerden çekilmesi sonucuna varacaktır.
---Savunma sektöründe sorunları aşmak için neler yapılabilir?..
* Kısa ve uzun vadede ele almak lazım! Aslına bakarsanız, kısa vadeli sorunlar da, çözümleri de her sektörün derdi durumunda. Uzun vadede olay biraz daha spesifik ele alınabilir.
Kısa vadede;
* TCMB verilerine göre sadece reel sektörün Eylül-Aralık dönemindeki dış borç geri ödemesi 26.8 milyar dolar. Bu miktar refinanse edilemeyince doğrudan döviz talebine dönecektir. İvedi olarak buraya ilaç lazım. Çözüm büyük oranda siyasi kararlara bağlı. Bazı ülkelerle bir hiç uğruna inatlaşmaktan vazgeçilmelidir.
* Türkiye yönünü Orta Doğu bataklığına değil, Avrupa Birliği'ne dönmelidir. Onların almayacağını bilsek bile. Zaten alıp almamalarının bir önemi yoktur. Önemli olan güven ortamının tesis edilmesi, destek mesajlarının gelmesi, insanların güvenle seyahat edebilmesidir.
Ahmet Takan / YENİÇAĞ
(Yarın, çözüm önerilerinin devamı ile dizi yazı son bulacak.)
* Öncelikle şunu hatırlatmakta fayda var. Savunma sektöründe üretimler proje bazlı yapılır ve üretim yapabilmek için altyapı yatırımı yapar, makine teçhizat alır, sermaye ortaya koyarsınız. Bunun için çoğu zaman kredi çekersiniz. Sonra aldığınız işten sağladığınız avansla yatırım kredisini öder, bir başka kredi ile üretim için gerekli hammaddeyi alırsınız. Sektöre göre farklılık arz etmekle birlikte ilk teslimata kadar geçen uzunca bir süreyi cebinizden fonlarsınız. En basitinden işçileriniz hayrına çalışmayacaktır, devlet elektrik ve suyu bedava vermeyecektir. İlk teslimat ödemesinden gelen parayla ikinci krediyi öder, sıradaki üretimler için yeni bir kredi çekersiniz. Bu döngü böylece sürer gider, ta ki ekonomik bir kriz patlayana kadar...
Yakın zamanda dolar bir anda 3,5 seviyesinden 7 TL seviyesine çıkmıştır. Bu durum, döviz cinsi borçları TL bazında bir anda iki katına çıkartırken, bu kaos neticesinde bankaların kredi faizlerini yüzde 40-45 seviyelerine taşıması ilave maliyetler getirmiştir. Yukarıda anlatıldığı üzere zaten hammadde özelinde ithalata olan bağımlılık neticesinde girdi maliyetleri yükselmiştir. Kâr marjları bir anda yok olmuştur.
* Şu an devam eden görüntü, eldeki stoklarla çalışmanın bir görüntüsü olup, stoklar eritilince neler olacağı, kaç firmanın kapanacağı tam bir belirsizliktir.
* Yükselen enflasyonla birlikte ortaya çıkması muhtemel resesyon beklentisi sektörü ve çalışanlarını vuracak, işten çıkarmalar başlayacaktır.
* Uluslararası finans piyasasında Türkiye'nin notunun sürekli düşürülmesi, firmaların ne yerli piyasada ne de uluslararası piyasada borçlanmasına imkan vermektedir. Şirketler o hale gelmiştir ki, borçlanabilmek için bankalarla faiz pazarlığı yapmamakta, her türlü faize razı olmaktadır. Buna rağmen riskler gerekçe gösterilerek kredi limitleri düşürülmüş veya sıfırlanmıştır. Kısacası, borcunuz var, nakdiniz yok ama borçlanamıyorsunuz. Hatta bırakın borçlanmayı, en iyi konumdaki firmalar bile yabancı müşterilerine vermeleri gereken teminatları sağlayamamakta, bankalar teminat verememekte, akreditif işlemlerine aracılık edememektedir.
* Yabancı para cinsinden borçlanan firmaların borçlanma maliyetlerinin ve borç servislerinin reel olarak artması, bilançolarının net değerlerinin azalarak yatırımlarının olumsuz etkilenmesi söz konusudur. (Borç dolarizasyonunun bilanço etkisi.)
* Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılan ve döviz cinsinden fiyatların TL'ye dönülmesi şeklinde adlandırılan 32 sayılı karardaki en son düzenleme ciddi ağır sorumluluklar getirmektedir. Buna göre, ihracat gelirlerinin 180 gün içinde yurda getirilmesi, derhal TL'ye çevrilmesi ve döviz cinsi sözleşmelerin TL'ye dönüştürülmesi zorunluluğu getirilmiştir. Uygulaması neredeyse imkansız olduğu gibi, ihracatçı firmaları olumsuz etkileme riski bulunmaktadır. Artık firmalar, 180 günü aşan vadede ihracat satışı yapamayacak, elde ettiği tahsilatını TL'ye çevirecek ama döviz cinsi borçları için daha yüksek kurdan tekrar döviz almak zorunda kalacaktır.
* Dövizli sözleşmeler firmalar arasında bir zorunluluktan dolayı yapılmaktadır. Sözleşmeye konu ürün büyük oranda ithal hammaddeye dayandığından, bu sözleşmelerin TL'ye çevrilmesi demek alt yüklenici firmanın tahsil ettiği gelirle hammadde için yeterli ödeme yapamaması anlamına gelir. Ana yüklenicinin sözleşmesinin TL'ye çevrilmesi olası tüm kur risklerini üstlenmesi demek olacağından, ihalelerden çekilmesi sonucuna varacaktır.
---Savunma sektöründe sorunları aşmak için neler yapılabilir?..
* Kısa ve uzun vadede ele almak lazım! Aslına bakarsanız, kısa vadeli sorunlar da, çözümleri de her sektörün derdi durumunda. Uzun vadede olay biraz daha spesifik ele alınabilir.
Kısa vadede;
* TCMB verilerine göre sadece reel sektörün Eylül-Aralık dönemindeki dış borç geri ödemesi 26.8 milyar dolar. Bu miktar refinanse edilemeyince doğrudan döviz talebine dönecektir. İvedi olarak buraya ilaç lazım. Çözüm büyük oranda siyasi kararlara bağlı. Bazı ülkelerle bir hiç uğruna inatlaşmaktan vazgeçilmelidir.
* Türkiye yönünü Orta Doğu bataklığına değil, Avrupa Birliği'ne dönmelidir. Onların almayacağını bilsek bile. Zaten alıp almamalarının bir önemi yoktur. Önemli olan güven ortamının tesis edilmesi, destek mesajlarının gelmesi, insanların güvenle seyahat edebilmesidir.
Ahmet Takan / YENİÇAĞ
(Yarın, çözüm önerilerinin devamı ile dizi yazı son bulacak.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder