Türkiye, son yıllarda 10. Yıl Marşı’na, İzmir Marşı’na tahammül edemeyen, bu marşları gençlerin coşkuyla okumasına katlanamayan kamu görevlilerinin kabalıklarına tanık oluyor.
Türkiye’yi yöneten siyasal heyetin, Reşit Galip’in yazdığı Andımıza yönelik alerjisini, okullarda okutulmasına ilişkin Danıştay kararına tepkisini, bu metni ırkçı bulurken, İstiklal Marşımızda geçen “ırk” kelimesi hakkında ne düşündüğünü fonda tutarak, geçen haftaki yazının devamı niteliğinde, şu noktaları tartışmayı sürdürelim.
Birincisi; iktidar Atatürk ve İnönü başta olmak üzere, Kurtuluş Savaşı’nın, Cumhuriyet Devrimi’nin önderlerine, Cumhuriyetin değerlerine, simgelerine, kurumlarına yönelik öfkesini ortaya koyarken, bir yandan da kendi tarihini yazmaya çalışıyor. Bu konuda hem iktidarla aynı geleneğe mensup isimler, hem liberallerden devşirdikleri kadrolar, ortak çaba içindeler.
İkincisi; iktidardan cesaret alan, durumdan vazife çıkaran, muktedirlerin gözüne girmek isteyen, kraldan çok kralcılık yapan kimi kamu görevlileri, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığında yarışıyorlar.
Üçüncüsü; Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığında, dinci sağ, etnikçi, bölücü çevreler ve Batıcı liberaller ittifak kurmuşlar. Hepsi, Türk ve Türk milleti kavramını, etnik kimlik olarak görüyorlar. Üst kimlik, ortak kimlik, ulus kimlik olarak kabul etmiyorlar. Anayasa dışına çıkarmak istiyorlar. Böyle düşünenlere ana muhalefet içinde de rastlanıyor.
Dördüncüsü; kendi dili olan, yaşadığı topraklar, 12. yüzyıldan beri Avrupa’da da “Turçia/ Turkiya”olarak anılan, yurttaşlarının yüzde 85’i kendisini Türk olarak tanımlayan, hisseden bir millete adından, millet tanımından, milli kimliğinden, milliyetçi tavrından vazgeçmesini önerenler etkili konumdalar. Bunların siyasette bu kadar güçlü ve etkili olması, milliyetçiliğiyle övünen bir halkın, çelişkisi ve tutarsızlığı değil mi?
Ulus bilinci mi, ümmet kafası mı?
Meselenin özü şu: Üst ve alt kimlik kavramları farklıdır. Siyasal olarak da, etnolojik bağlamda da. Örneğin Türklük; Azerbaycanlılar, Türkmenler, Özbekler, Yakutlar, Kazaklar, Gagavuzlar için etnolojik anlamda üst kimliktir. Bunların hepsi Türklük çatısı altındadır. Bu tartışma etnik köken, milliyet, millet, soy, boy, klan bağlamında yapılabilir. Öte yandan Türklük, siyasi anlamda farklıdır. Ortak kimliğin, üst kimliğin, ulus kimliğin, yurttaşlık bağının ve bilincinin adıdır. Bütünleştirici, kapsayıcı, kucaklayıcıdır. Siyasal bilinçle ilişkilidir.
Meselenin özü şu: Üst ve alt kimlik kavramları farklıdır. Siyasal olarak da, etnolojik bağlamda da. Örneğin Türklük; Azerbaycanlılar, Türkmenler, Özbekler, Yakutlar, Kazaklar, Gagavuzlar için etnolojik anlamda üst kimliktir. Bunların hepsi Türklük çatısı altındadır. Bu tartışma etnik köken, milliyet, millet, soy, boy, klan bağlamında yapılabilir. Öte yandan Türklük, siyasi anlamda farklıdır. Ortak kimliğin, üst kimliğin, ulus kimliğin, yurttaşlık bağının ve bilincinin adıdır. Bütünleştirici, kapsayıcı, kucaklayıcıdır. Siyasal bilinçle ilişkilidir.
Dışişleri bakanıyken, 2012’de, bir ulus devletin dışişleri bakanı olduğunu unutup, “Ulusçulukla hesaplaşmanın zamanı geldi” diyebilen Ahmet Davutoğlu’nun bu sözleri, tarih bilgisi ve tarih bilincinin boyutlarını ortaya koyuyordu. Uluslararası ilişkiler profesörü olan eski başbakanın, kitabına adını verdiği üzere, ne ölçüde “Stratejik Derinlik” sahibi olduğunu da, Suriye siyaseti gösterdi. Ne var ki, Osmanlıcılığı savunan, Sultan Abdülhamit siyasetini öven, İngiliz Uluslar Topluluğu benzeri bir Osmanlı Uluslar Topluluğu kurmaktan bahsedecek kadar gerçeklere uzak olan siyasi tutum, Davutoğlu’na has değil. Hayli yaygın. Türk milleti demekten özenle kaçınan Atatürk’le arasına mesafe koyan bu siyasetin açmazı da büyük. Öyle bir açmaz ki bu, devletin adı Türkiye Cumhuriyeti, Meclis’in adı Türkiye Büyük Millet Meclisi, dilin adı Türkçe.
Ama milletin adı yok.
Yurttaşın adı yok.
Bu anlayış, ümmet bağını ortak, üst kimlik olarak görüyor. Ama aynı dine, aynı mezhebe mensup, aynı dili konuşan Araplar arasındaki kavgalardan ders çıkarmıyor.
Liberaller ve Kürtçüler gibi, Türk’ü, sadece bir etnik aidiyet olarak görüyorlar. Ulus ve yurttaş kavramlarının arkasındaki tarihsel, toplumsal, siyasal, kültürel birikimi, kaynaşmayı kavramıyorlar. Türkiye’de yaşayan insanları da ümmetin mensubu, etnik aidiyetler, feodal mensubiyetler, mezhepsel kimlikler topluluğu olarak niteliyorlar.
Kıssadan hisse: Dev ve devrimci önderimiz Atatürk’ün dediği gibi, “Tarih, ihtiyatsızlar için merhametsizdir”.
Barış Doster / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder