“Cumhuriyet mi kaldı, neyi kutlayacağız?” tartışması bu 29 Ekim’de de öne çıktı. Oysa biteni de süreni de anlamak için Cumhuriyet Devrimi’ni iki temel zemin üstünde, siyasal ve toplumsal ayaklarına bakarak okumalıyız.
Karamsarlıkla mücadele için bu zorunlu.
Cumhuriyet, köklü siyasal ve toplumsal dönüşümlerin toplam adıydı.Cumhuriyet Devrimi’nin siyasal programını Atatürk Meclis’te “Yeni Türkiye devleti, bir halk devletidir, halkın devletidir. Geçmiş dönemde ise bir kişinin devleti idi, kişilerin devleti idi” sözleriyle ilan etmişti. Artık şahıslar, aileler ya da ayrıcalık sahipleri değil, halk egemen kılınacaktı. Egemenliğin kaynağı da bu dünya olacaktı. Ve bütün bunlar bir Kurtuluş Savaşı verilirken gerçekleşti. Bağımsızlığımızı kazanış hedefiyle Cumhuriyet inşası etle tırnak oldu.
İşte bugün bitirilen, Cumhuriyet Devrimi’nin bu siyasal karakteri. Rejim yeniden dinle meşru kılınmaya çalışılan bir şahıs devletine dönüştü; halkın egemenliğini kullanmasını sağlayan, başta Meclis olmak üzere tüm kurumlar etkisizleştirildi, devlet yeniden bir Saray Rejimi etrafında örgütlendi. Siyasal Cumhuriyet bitti. Acı gerçek bu.
Devrimin diğer zemini ise toplumsal ayaktı. Yani toplumsal Cumhuriyet. Kişinin kendi kaderini eline almasını sağlayacak, en kötü hallerde bile yaşadığı şartları dönüştürme iradesini kişiye hissettirecek bir aydınlanma, çağdaşlaşma dönüşümüydü toplumsal devrim olarak Cumhuriyet. İşte halk içinde etkileri süren Cumhuriyet kazanımı budur ve gelecek için önemi büyüktür.
Kutlanmalı.
Açalım: Bir yanı, günden güne Atatürk’ü daha fazla sahiplenme, Atatürk’e koşmadır. AKP iktidara geldiğinde yıllık ziyaretçi sayısı 2 milyon civarında olan Anıtkabir’e, sadece 2017’de 6 milyon 800 bin yurttaş koştu. Atatürk’ün adını okuldan, stadyumdan, salondan silme siyasetinin karşısında bir protesto ve Ata’ya vefa hareketi özel günlerde, tıpkı bu 29 Ekim’de olduğu gibi, toplumsal bir hareket halinde yatağından taşarak sele dönüşmekte. Tesadüf değil. Toplumlar, büyük çözümsüzlük dönemlerinde, kendi tarihlerindeki büyük sıkışmaları aşan liderleri yeniden keşfetmeye, değerlerini yeniden anlamaya ve günün şartlarına göre yeniden yorumlamaya yönelir. Bu oluyor.
Tüm bunlar, “kindar nesil” yaratmak için Cumhuriyetin toplumsal devrimlerini silme hedefini en çok da eğitim aracılığıyla, çocuklar ve gençler üzerinde uygulamaya çalışanların döneminde yaşanmakta. Dahası var: Bilgi Üniversitesi’nin 2018 başında yayımladığı kutuplaşma araştırmasına göre, tüm yaş gruplarında “Biz” dendiğinde “Atatürkçüler” ifadesi aklınagelenlerin oranı yüzde 50.2. Bu oran yine aynı üniversiteden akademisyenlerin yürüttüğü bir başka araştırmaya göre 18- 29 yaş arası gençlerde yüzde 52’dir. Yani AKP döneminde yetişmiş kuşaklarda Atatürkçüyüm diyenler, AKP öncesi kuşaklara göre daha fazla. Demek ki etki ters tepiyor; gençlik Atatürk’e yöneliyor, halk içinde Cumhuriyete gençlik aşısı geliyor.
Kutlanmalıdır.
Bugün toplumsal cumhuriyetçiliğin bir ayağı Atatürk’e artan yöneliş ise, diğer ayağı da farklı kesimlerden yurttaşların Cumhuriyete yükledikleri anlam ve beklentilerin çeşitlenmesidir. Bugün Cumhuriyet, Saray Rejimi karşısında kimisi için bağımsız yargı ve adalet; yurtlarda yanarak can veren çocuklarımız için “kimsesizlerin kimsesi”; torpilin, eş, dost, akraba, damat düzeninin içine giremeyip atanamayanların atanma umudu; kimisi için inançların güvence altına alındığı, sömürülmediği bir laiklik; kimisi için milli bağımsızlığımızın tesisi; kimisi için de Kürt sorununun çözümü demektir. Bu, toplumdaki cumhuriyetçiliğe yaslanarak siyasal Cumhuriyeti yenilenmiş şekilde inşa etmenin de programıdır. Devletten dışlanan Cumhuriyet, halk içinde yeniden mayalanmakta.
Bu niye önemli?
Çünkü Cumhuriyete varan kurtuluş süreci önce halk içinde örgütlenmiş, halka dayanmıştı. Ve bunu okuryazarlığın en düşük olduğu, iletişim olanaklarının bugünle kıyaslanamaz ölçüde sınırlı bulunduğu ve saltanat fikri karşısında Cumhuriyetçi olmanın bir vicdani sır olarak taşınmak zorunda görüldüğü dönemde yaptı Atatürk. Bugün şartlar daha olumlu. Cumhuriyetçilik 100 yıl öncesine göre çok daha geniş bir toplumsal tabana oturdu.
Bu, Cumhuriyet Devrimi’nin toplumsal ayağının sonucudur ve yaşayan budur. Yani hava tam kararmadı. Bu birikime yaslanarak neler yapılabilir, yazmayı sürdüreceğim bu konuda.
Deniz Yıldırım / CUMHURİYET
Karamsarlıkla mücadele için bu zorunlu.
Cumhuriyet, köklü siyasal ve toplumsal dönüşümlerin toplam adıydı.Cumhuriyet Devrimi’nin siyasal programını Atatürk Meclis’te “Yeni Türkiye devleti, bir halk devletidir, halkın devletidir. Geçmiş dönemde ise bir kişinin devleti idi, kişilerin devleti idi” sözleriyle ilan etmişti. Artık şahıslar, aileler ya da ayrıcalık sahipleri değil, halk egemen kılınacaktı. Egemenliğin kaynağı da bu dünya olacaktı. Ve bütün bunlar bir Kurtuluş Savaşı verilirken gerçekleşti. Bağımsızlığımızı kazanış hedefiyle Cumhuriyet inşası etle tırnak oldu.
İşte bugün bitirilen, Cumhuriyet Devrimi’nin bu siyasal karakteri. Rejim yeniden dinle meşru kılınmaya çalışılan bir şahıs devletine dönüştü; halkın egemenliğini kullanmasını sağlayan, başta Meclis olmak üzere tüm kurumlar etkisizleştirildi, devlet yeniden bir Saray Rejimi etrafında örgütlendi. Siyasal Cumhuriyet bitti. Acı gerçek bu.
Devrimin diğer zemini ise toplumsal ayaktı. Yani toplumsal Cumhuriyet. Kişinin kendi kaderini eline almasını sağlayacak, en kötü hallerde bile yaşadığı şartları dönüştürme iradesini kişiye hissettirecek bir aydınlanma, çağdaşlaşma dönüşümüydü toplumsal devrim olarak Cumhuriyet. İşte halk içinde etkileri süren Cumhuriyet kazanımı budur ve gelecek için önemi büyüktür.
Kutlanmalı.
Açalım: Bir yanı, günden güne Atatürk’ü daha fazla sahiplenme, Atatürk’e koşmadır. AKP iktidara geldiğinde yıllık ziyaretçi sayısı 2 milyon civarında olan Anıtkabir’e, sadece 2017’de 6 milyon 800 bin yurttaş koştu. Atatürk’ün adını okuldan, stadyumdan, salondan silme siyasetinin karşısında bir protesto ve Ata’ya vefa hareketi özel günlerde, tıpkı bu 29 Ekim’de olduğu gibi, toplumsal bir hareket halinde yatağından taşarak sele dönüşmekte. Tesadüf değil. Toplumlar, büyük çözümsüzlük dönemlerinde, kendi tarihlerindeki büyük sıkışmaları aşan liderleri yeniden keşfetmeye, değerlerini yeniden anlamaya ve günün şartlarına göre yeniden yorumlamaya yönelir. Bu oluyor.
Tüm bunlar, “kindar nesil” yaratmak için Cumhuriyetin toplumsal devrimlerini silme hedefini en çok da eğitim aracılığıyla, çocuklar ve gençler üzerinde uygulamaya çalışanların döneminde yaşanmakta. Dahası var: Bilgi Üniversitesi’nin 2018 başında yayımladığı kutuplaşma araştırmasına göre, tüm yaş gruplarında “Biz” dendiğinde “Atatürkçüler” ifadesi aklınagelenlerin oranı yüzde 50.2. Bu oran yine aynı üniversiteden akademisyenlerin yürüttüğü bir başka araştırmaya göre 18- 29 yaş arası gençlerde yüzde 52’dir. Yani AKP döneminde yetişmiş kuşaklarda Atatürkçüyüm diyenler, AKP öncesi kuşaklara göre daha fazla. Demek ki etki ters tepiyor; gençlik Atatürk’e yöneliyor, halk içinde Cumhuriyete gençlik aşısı geliyor.
Kutlanmalıdır.
Bugün toplumsal cumhuriyetçiliğin bir ayağı Atatürk’e artan yöneliş ise, diğer ayağı da farklı kesimlerden yurttaşların Cumhuriyete yükledikleri anlam ve beklentilerin çeşitlenmesidir. Bugün Cumhuriyet, Saray Rejimi karşısında kimisi için bağımsız yargı ve adalet; yurtlarda yanarak can veren çocuklarımız için “kimsesizlerin kimsesi”; torpilin, eş, dost, akraba, damat düzeninin içine giremeyip atanamayanların atanma umudu; kimisi için inançların güvence altına alındığı, sömürülmediği bir laiklik; kimisi için milli bağımsızlığımızın tesisi; kimisi için de Kürt sorununun çözümü demektir. Bu, toplumdaki cumhuriyetçiliğe yaslanarak siyasal Cumhuriyeti yenilenmiş şekilde inşa etmenin de programıdır. Devletten dışlanan Cumhuriyet, halk içinde yeniden mayalanmakta.
Bu niye önemli?
Çünkü Cumhuriyete varan kurtuluş süreci önce halk içinde örgütlenmiş, halka dayanmıştı. Ve bunu okuryazarlığın en düşük olduğu, iletişim olanaklarının bugünle kıyaslanamaz ölçüde sınırlı bulunduğu ve saltanat fikri karşısında Cumhuriyetçi olmanın bir vicdani sır olarak taşınmak zorunda görüldüğü dönemde yaptı Atatürk. Bugün şartlar daha olumlu. Cumhuriyetçilik 100 yıl öncesine göre çok daha geniş bir toplumsal tabana oturdu.
Bu, Cumhuriyet Devrimi’nin toplumsal ayağının sonucudur ve yaşayan budur. Yani hava tam kararmadı. Bu birikime yaslanarak neler yapılabilir, yazmayı sürdüreceğim bu konuda.
Deniz Yıldırım / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder