17 Ekim 2018 Çarşamba

Kaşıkçı olayı: Bu jeopolitik dramda acınacak kimse yok - Çeviri: Doğa Can Oruçoğlu

Suudi 'gazeteci' Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda öldürülmesi, Orta Doğu'yu kıskacına alan, birbirinden kirli aktörleri karşı karşıya getirdi. Müslüman Kardeşler, Suudiler, Beyaz Saray, AKP, İsrail... şimdi bir cinayetin nasıl örtbas edileceği hakkında pazarlık yapıyorlar.

Suudi "gazeteci" Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda öldürülmesi, Ortadoğu'yu kıskacına alan, birbirinden kirli aktörleri karşı karşıya getirdi. Müslüman Kardeşler, Suudiler, Beyaz Saray, AKP, İsrail... Şimdi bir cinayetin nasıl örtbas edileceği hakkında pazarlık yapıyorlar.
Polisiyeyle jeopolitiğin kesiştiği Cemal Kaşıkçı olayının arkasında yatan kirli hesaplar, emperyalizm içi çelişkiler sebebiyle beklenmedik bir anda çıplak kalabilir. 
Kaşıkçı olayıyla ilgili İngilizce'den çevirdiğimiz aşağıdaki blog yazısı Suudi Arabistan ve Türkiye arasındaki pazarlıklara, Washington'daki lobi faaliyetlerine kadar uzanarak ABD ile bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerin nasıl bir çerçevede geliştiğine dair fikir veriyor.  

Bu derleme, Moon of Alabama adlı bir blog sitesinde "b." mahlasıyla ve "Kaşıkçı olayını çözmek zor mesele" başlığıyla yayınlandı. Arkasında kimin bulunduğu bilinmeyen ve 2004'ten bu yana yayında olan Moon of Alabama, Wall Street şirketlerinden birinde çalıştığı ve bu yüzden adını gizlediği bilgisini veren finans yazarı "Blogger Billmon"un yazılarını yayınlıyor.

İşte yukarıda bahsettiğimiz blog yazısı:

Kaşıkçı olayıyla ilgili müzakereler son derece zor geçecek. Olayın baş kahramanları inatçı ve tehlikeli kişiler. Yani sorun kolayca büyüyebilir.
Osmanlı İmparatorluğu, Arap dünyasının büyük bir kısmına hükmediyordu. Yeni-Osmanlıcı, Sultan olma heveslisi Recep Tayyip Erdoğan bu tarihsel konumu Türkiye için geri kazanmak istiyor. Bu yolda en büyük rakibi ise el-Suud ailesi. El-Suudların çok daha fazla parası var ve stratejik olarak İsrail ve ABD ile aynı hizada duruyorlar, öte yandan Erdoğan'ın yönetimindeki Türkiye adeta yalnızlaştırılmış durumda. Rekabetin dinsel-siyasal boyutuysa bir tarafta Müslüman Kardeşler - Erdoğan'ın da parçası olduğu "demokratik" İslamcılar- ve diğer tarafta Vahhabi mutlakiyetçilerce temsil ediliyor.
Bu tarihsel çatışmanın başkaca taktiksel boyutları da var. Suudiler, Katar ile ilişkilerini kestiklerinde, bu küçük ama aşırı derecede zengin ülkenin Suudi Arabistan tarafından işgal edilmesini önlemek üzere askerini yollayan Türkiye olmuştu. Böylece, Erdoğan, acil olarak ihtiyaç duyduğu finansal desteği de sağlamıştı. Suudiler ise, karşılık olarak, ABD'nin Kuzey-Batı Suriye'yi işgal altında tutmak için kullandığı vekil gücü YPG/PKK'ya 100 milyonlarca dolarlık yardımda bulundu. Türkiye'nin içerisinde bir gerilla savaşı veren ve ülkenin birliğini tehdit eden bu Kürt gruplarına...

Suudi Arabistan'ın fiili lideri, palyaço prens* Muhammed bin Salman, İstanbul'da bulunan Suudi gazeteci Kaşıkçı'nın kaçırılmasını (ya da öldürülmesini) emrederek büyük bir hata yaptı. Acemice düzenlenmiş operasyon, Erdoğan'a Suudilere haddini bildirmek için malzeme vermiş oldu.

Ancak bunu yapmak için, Erdoğan'ın ABD desteğine ihtiyacı var. ABD'li pastör (ve CIA yatırımı) Andrew Brunson'un yakın zamanda serbest bırakılmasının, ona, ABD Başkanı Donald Trump'ın iyi niyetini kazandırması gerekiyordu. Ama Trump Orta Doğu politikasını Suudi ilişkileri üzerine bina etti ve şu an gidip onlara öfke kusabilecek durumda değil. Öyleyse başka bir çözüm bulunmak zorunda.

Kaşıkçı, oldukça karanlık bir adamdı. Aynı zamanda Suudi ve ABD istihbarat servislerinin operatörü olarak çalışan bir "gazeteci" ve Müslüman Kardeşler'in erken dönem üyelerinden biriydi:

"Kaşıkçı'nın entelektüel birikimi, ABD'de öğrenim gördüğü ve aynı zamanda Müslüman Kardeşler'in tutkulu bir savunucusu olduğu 20'li yaşlarının başında biçimlendi. İhvan, Batı sömürgeciliğinin mirası olarak gördüğü yozlaşma ve otokratik yönetimleri Arap dünyasından söküp atmak isteyen gizli bir illegal kardeşlikti." (Ignatus, David, Washington Post, 12.10.2018)

Kaşıkçı, Afganistan'ın istikrarsızlaştırılmasına dönük ABD/Suudi/Pakistan projesine yardımcı oldu. Usame bin Ladin ile Afganistan ve Sudan'da buluştu ve röportajlar yaptı. Sol üstteki fotoğrafta RPG taşıyan kişi Cemal Kaşıkçı'nın ta kendisi.

Kaşıkçı, daha sonra, Suudi istihbaratının uzun süredir başkanlığını yürütmekte olan Turki Faysal El-Suud'un himayesine girdi. Afganistan, Sudan ve Cezayir'deki pek çok "projeye" dahil oldu. Kaşıkçı, Londra ve ardından Washington DC elçisi olduğu sırada, Turki'yi "medya danışmanı" sıfatıyla takip etti.

Cemal Kaşıkçı, "Arap Baharı" zamanında Müslüman Kardeşleri destekledi. Bu pozisyon, Hillary Clinton/Barack Obama tarafından arkalanan Orta Doğu'da rejim değişikliği programıyla da uyumluydu. Mısır'da Başkan Mübarek'in devrilmesinin ve seçimleri İhvan'ın kazanmasının ardından, Suudi yöneticiler, sıradakinin kendileri olacağından korktular. Ve Mısır ve başka yerlerde karşı devrimleri finanse etmeye başladılar. Kral Salman'ın ve oğlunun hükümranlığı altında, İhvan nüfuzunun bütün alanlarda baskılanması yoğunlaştı. Böylece koruma kalkanını yitiren Kaşıkçı, Suudi Arabistan'ı terk etmeye karar verdi:

"Arkadaşları Kaşıkçı'ya, ABD'de kalıcı oturma izni alması için yardımcı oldu." (Ignatus, David, Washington Post, 12.10.2018)

The Washington Post'un neo-con (yeni muhafazakar) editörü Fred Hiatt, Kaşıkçı'yı işe aldı ve The Post (Washington Post'un kısaltması - ÇN) onun Suudi yöneticileri karşısına alan İngilizce ve Arapça köşe yazılarını yayınladı.
Son zamanlarda Kaşıkçı, Suudi Arabistan'da CIA yönlendirmesi bir renkli-devrime hazırlığın pis kokularını yayan bir dizi proje başlatmıştı:
"Üretken bir yazar ve yorumcu oan Cemal Kaşıkçı, entelektüeller, reformcular ve İslamcılarla birlikte Arap Dünyası İçin Şimdi Demokrasi (Democracy for the Arab World Now) adında bir grubun yola çıkışı için sessizce çalışıyordu. Basın özgürlüğünü kayıt altına almak için bir medya gözlem örgütü kurmak istiyordu.
Ayrıca, propagandaya değil ama gerçek haberlere aç bir nüfusa çarpıcı gerçekleri sunmak için, uluslararası haberleri Arapça'ya çevirecek ekonomi odaklı bir web sitesi açmayı planlıyordu.
Kaşıkçı'nın görüşü, demokrasinin inşası olarak tanımladığı sürece siyasal İslamcıları da dahil etmekti. 
...
Başka bir arkadaşı, Halit Saffuri'nin söylediğine göre, Kaşıkçı, DAWN adındaki demokrasi savunucusu grubunu, Ocak ayında Delaware'de tüzel kişiliğe kavuşturmuştu... Bir başka arkadaşı, Filistinli-İngiliz aktivist ve TV sunucusu Azzam Tamimi'nin aktardığına göre ise, İslamcıları ve liberalleri temsil eden projenin, gazetecilere ulaşması ve değişim için lobi faaliyeti yürütmesi bekleniyordu.
...
Tamimi, kendisinin ve Kaşıkçı'nın, 1992'de ilk defa tanıştıklarında benzeri bir demokrasi yanlısı proje başlattıklarını söylüyor. Tamimi'nin aktardığına göre, projenin adı Cezayir'de Demokrasi'nin Dostları'ydı ve Cezayir'de acemice düzenlenen ve hükümet tarafından kesin bir İslamcı zaferini engellemek için iptal edilen seçimler takip ediliyordu."
(El Deeb, Sarah, AP News, 12.10.2018)

Kaşıkçı'nın Washington DC'de çok geniş sayıda dostu var. Ana akım gazeteciler onu kendilerinden biri olarak görüyorlar ve tıpkı kendileri gibi, onun da böylesi korkunç bir sonu hak etmediğini düşünüyorlar. Neo-liberaller kadar neo-conlar da onun "rejim değişikliği" için Arap Baharı'na verdiği desteği ve Suudi Arabistan karşıtı çalışmalarını beğeniyordu. Kongre'den pek çok kişi onu kişisel olarak tanıyordu. Ve bu çevreler, öne çıkan Suudi isimlere yaptırım getirecek Küresel Magnitsky İnsan Hakları Sorumluluk Yasası prosedürlerini işletmeye başladılar. Medya, bankalar ve tanınmış şahsiyetler, "Çöldeki Davos" olarak anılan Riyad'daki üç günlük finans konferansından çekildiler.
Trump da "bir şey yapması", Suudileri ve özellikle Muhammed bin Salman'ı cezalandırması için baskı altında.

Ancak Trump'ın Orta Doğu politikası Suudi Arabistan'a ve kişisel olarak Muhammed bin Salman'a (MbS) dayanıyor. MbS, Suriye'deki ABD işgalini finanse ediyor. Trump'ın damadı Jared Kushner, Netanyahoo'ya** sunduğu barış planını Suudi desteği üzerine bina ediyor. İran'a yönelik yaptırımlar ise, yalnızca, Suudi petrolü İran'dan kalan boşluğu doldurduğu müddetçe sürdürülebilir. Trump'ın "Amerika'yı yeniden büyük yap" programı da Suudilerin ABD'den silah almaya devam etmesine gereksinim duyuyor. Ayrıca, Trump'ın, Suudilerin Afganistan'da kesin bir yenilgi almamasına da ihtiyacı var. Son olarak önemli bir nokta da, Trump'ın, Kaşıkçı meselesini anti-Trump kampanyasının bir parçası olarak algılayacağıdır.

Eski CIA direktörü Brennan, hırslı bir Trump karşıtı olarak, bu mesele üzerinden Muhammed bin Salman'ı tahttan indirmek için lobi çalışması yürütüyor:
"Suudilerle uzun yıllar boyunca yakın çalışma yürütmüş ve bir ABD yetkilisi olarak beş yıl boyunca Suudi Arabistan'da yaşamış ve çalışmış biri olarak eminim ki, eğer Suudi diplomatik misyonu içerisinde, bir ABD gazetesine çalışan yüksek profilli bir gazeteciye dönük böyle bir operasyon gerçekleştirilmişse, buna Suudi Arabistan'ın en tepedeki liderliği -veliaht prens- tarafından doğrudan yeşil ışık yakılmış olması gerekir.
...
İnanıyorum ki, ABD istihbarat servisleri, yüksek bir kesinlik derecesinde, Kaşıkçı'ya ne olduğunu saptayabilecek kapasiteye sahiptir. Eğer, Kaşıkçı'nın, Suudi hükümetinin ellerinde öldüğü ortaya çıkarsa, -Trump, Kongre ya da dünya kamuoyu tarafından - ölümü yanıtsız bırakılamaz. İdeal olan, Kral Salman'ın sorumlulara karşı derhal harekete geçmesidir ancak bunu yapacak iradesi ya da kabiliyeti yoksa, Birleşik Devletler adım atmak zorunda kalacaktır. Bu adımın, olaya karışmış Suudilere karşı derhal yaptırım getirilmesi, ABD'den Suudi Arabistan'a askeri malzeme satışının durdurulması, Suudi güvenlik servisleriyle bütün rutin istihbarat işbirliğinin askıya alınması ve ABD'nin girişimiyle BM Güvenlik Konseyi tarafından cinayeti mahkum eden bir bildirinin yayınlanmasını içermesi gerekir." (Brennan, John, Washington Post, 12.10.2018)

Suudiler olayın nereye doğru gittiğini fark ediyor ve savunmasız olmadıklarını biliyorlar. Bu nedenle, yaptırım tehditlerine karşı bir "s***  gidin" açıklaması yayınladılar ve açıkça, herhangi bir yaptırımın, 30 sert karşı önlemle yanıtlanacağı tehdidini savurdular:

"Riyad petrolün başkenti ve buna dokunmak başka bir yaşamsal metadan önce petrol üretimini etkiler. Bu, Suudi Arabistan'ın 7,5 milyon varil üretim hedefinin gerçekleşmemesine yol açabilir. Eğer petrol fiyatının 80 dolar olması Başkan Trump'ı öfkelendirdiyse, kimse fiyatın 100 ya da 200 dolara sıçraması, hatta bunun da iki katına çıkması ihtimalini yok saymamalıdır.
Bir petrol varili, dolar yerine farklı bir para birimiyle, belki, Çin yuanıyla fiyatlandırılabilir. Gelgelelim petrol, bugün dolarla ticareti yapılan en önemli meta.
Bütün bunlar Orta Doğu'yu, bütün İslam dünyasını, Riyad'a Washington'dan daha yakın hale gelecek İran'ın kucağına atacaktır.
...
ABD, aynı zamanda, dünyanın ilk 20 ekonomisinden biri olarak değerlendirilen Suudi pazarından da atılacaktır.
Karar sürecinde etkili olan isimlere yakın Suudi kaynaklara göre, bunlar, yaptırım getirildiği takdirde Riyad'ın gözünü kırpmadan yürürlüğe sokacağı 30 önlemin yalnızca bazı basit parçaları.
Gerçek şu ki, eğer Washington Riyad'a yaptırım getirirse, sadece Riyad'ı vurduğunu düşünse bile, kendi ekonomisini öldürmüş olacaktır."
(Aldakhil, Turki, Al Arabiya, 14.10.2018)

Getirilecek önlemler, aynı zamanda Suudi Arabistan'a da büyük bir darbe vurulması anlamına gelir. Bunlar yayınlandıktan sonra Suudi menkul kıymetler borsası keskin bir düşüş yaşadı.

ABD doları, Suudi petro-dolarlarının ABD Hazinesi'nden yeniden çevrime sokulmasını öngören, 1974'deki gizli anlaşmaya yaslanıyor. Eğer, el-Suudlar, iki ülke arasındaki ilişkilerin bu köşe taşına dokunmaya başlayacak olurlarsa, ABD işgale ve onların boktan ülkelerini küçük parçacıklara dönüşecek şekilde tarumar etmeye mecbur kalacak. Mekke ve Medine, bugün Ürdün'ü yöneten Haşimilere geri verilebilir; çoğunlukla Şii nüfusun yaşadığı ve petrol ve petrol sanayisinin yoğunlaştığı Körfez kıyı şeridi, kendi başına bir ülkeye dönüşebilir; Yemen ise iki kuzey bölgesini geri kazanabilir. Bunu gerçekleştirmek için planlar çoktandır çizilmiş durumda.

Bir çözüm bulunmak zorunda. En kolayı, Kral Salman'ın oğlunu görevden alması ve Muhammed bin Salman'ın devirdiği, Muhammed bin Nayef'e veliaht prens sıfatını yeniden tanıması olabilir. Nayef, CIA'in adamı. Ancak eğer, Salman bunu yapmak için isteksiz ya da eli kolu bağlı ise, Kaşıkçı'nın başına gelenler için bir bahane bulunmak zorunda.

Suudiler Erdoğan'a, Kaşıkçı olayı için "ortak soruşturma" önerdiler. Bu, mesele hakkında bir çözüme varmak için yapılmış bir talepti. Kabul edilmesi karşılığında açılış teklifi olarak 5 milyar dolar önerildiği söylentileri dolaşıyor. Suudi Kralı, saygın Mekke Valisi, Prens Halid bin Faysal El Suud'u Ankara ile bir anlaşma ayarlaması için görevlendirdi. AB3, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya, iki tarafa da bu mekanizmayı kullanma doğrultusunda çağrıda bulunuyor.

Eğer iki taraf da isterse, davayı kapatmak için izlenmesi gereken süreç oldukça açık:
"Açıklamalarında [..] Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Suudileri suçlamak konusuna gelince aniden duruverdi. Türk yetkililer, başkanlarının ateşi kestiğini çünkü Suudi Arabistan'a Kaşıkçı'nın başına gelenleri kabul etmesi için baskı uygulamak konusunda Washington'un yardım edeceğini umduğunu söylediler.
...
Suudi Arabistan'ın Washington'daki bazı müttefikleri şunu kabul ediyor: Birleşik Devletler'den gelecek basınç, krallığı - Veliaht Prens Muhammed'i herhangi bir sorumluluktan koruyacak bir şekilde de olsa - Kaşıkçı'nın akıbeti konusunda bir noktaya kadar sorumluluğunu kabul etmeye itebilir."
(Kirkpatrick, David D., New York Times, 12.10.2018)

Suudi devletinin bazı "muzip unsurları" Kaşıkçı'yı öldürdüklerini itiraf edebilirler. Muhammed bin Salman bilgisi dahilinde olduğunu reddeder. Ancak en güvenilir adamlarından İstanbul'da görülen 15 tanesi, cezalandırılmak zorunda kalır. (Peki bodyguardlarının geri kalanı buna nasıl tepki gösterir?)

Ancak esas sorun, iki tarafın da - Erdoğan ve Muhammed bin Salman - aşırı derecede inatçı olması. İki adam için de mesele Kaşıkçı olayından çok daha büyük. Çatışmanın tarihsel, stratejik ve son derece kişisel boyutları var. Bu da bir anlaşmaya varılmasını güçleştiriyor.

Erdoğan, Muhammed bin Salman bu aptalca eylemi gizli servisinin burnunun dibinde gerçekleştirdiği için son derece şanslı olduğunu biliyor. Bu durum ona Suudileri budamak için ihtiyaç duyduğu malzemeyi veriyor. Bu yüzden, Suudi Arabistan üzerindeki baskıyı ve ortaya çıkan rezaleti ağırlaştırmak için, parça parça gün ışığına yeni deliller çıkaracak.
Diğer tarafta, Muhammed bin Salman, pozisyonunu korumak için elinden geleni yapacak. Hatta, eğer Kral Salman kendisini görevden almaya karar verecek olursa, babasının ani bir şekilde ölmesine dahi izin verebilir. Kaşıkçı, açıkça taht için bir tehlikeydi. Muhammed bin Salman muhtemelen doğru şeyi yaptığını ve bu konu üzerinden herhangi bir eleştiriyi hak etmediğini düşünüyor. Ne de olsa, yabancı ülkelerde yaşayan muhalifleri kaçırma ve gerekirse öldürme, daha önce hiç bu kadar ciddi bir şamataya yol açmamış, kökleri eskilere dayanan bir Suudi politikası.

Ayrıca, Muhammed bin Salman, Kongre'den yükselen sesleri ve Trump'a yönelen "bir şeyler yap" basıncını kesecek kudretli bir müttefike de sahip.
Siyonistler çoktan MbS'ye yardım etmenin kendi çıkarlarına olduğunu kavradılar:
"Kudüs Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve eski Ulusal Güvenlik Konseyi Üyesi Eran Lerman, 'Washington'da Suudi hükümetinin konumunun zarar görmesi kesinlikle bizim çıkarımıza değil' yorumunu yaptı.
...
Lerman, - bir zamanlar İsrail'deki ofisinin şefi olarak çalıştığı Amerikalı Yahudi Komitesi vb- Washington'daki Yahudi siyasal örgütlerinin, geçmişte olduğu gibi gerçekten Capitol Hill'e (ABD Kongresi - ÇN) gidip, iki ülkeyi paradoksal şekilde birbirine daha da yakınlaştıracak bir adım olarak, gizlice Suudiler için lobi yaptığı bir senaryo öngörüyor."
(Keinon, Herb, Jerusalem Post, 12.10.2018)

Bu jeopolitik dramın baş kahramanlarından hiçbiri acınmayı hak etmiyor. Erdoğan, Trump, Muhammed bin Salman birer zorba. Kaşıkçı ise pek çok yaşamın yıkımında kendi iradesiyle araç olmuş biriydi. Bu insanları birbirlerinin boğazına çökmüş görmek çok eğlenceli.

Ancak bu çatışma tehlikeli de. Bir anda pek çok insan için acı verici sonuçları olacak çok daha büyük bir şeye dönüşebilir. Ne yazık ki, bu insanlara sağduyulu davranmayı öğretip, davayı kapatmalarını sağlayabilecek kimse yok gibi gözüküyor.

Daha önce bu meselenin kısa süre içerisinde sönümleneceğini düşünmüştüm, şimdi çatışmanın haftalar hatta aylar boyunca sürmesini ve etrafında kalıcı bir zararın birikerek büyümesini bekliyorum.

Çeviri: Doğa Can Oruçoğlu / SOL
 
Yazar kelime oyunu yaparak "veliaht prens" anlamına gelen "crown prince" tamlamasını, palyaço prens anlamına gelen "clown prince" olarak değiştirmiş - ÇN
** Yazar İsrail Başbakanı Netanyahu'yu alaya almak için adının sonunda ufak bir değişiklik yapıyor - ÇN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder