“Kardeşim kitabı, gazeteyi, dergiyi dijital ortamda okuyacaksan bana vergi vereceksin. Hadi pamuk eller cebe; kasam zaten boş, dolması lazım, ama öte yandan piyasa da durgun, canlandırmak için otomotivde, konutta beyaz eşyada, mobilyada ÖTV’leri düşürdüm. Kusura bakmayın önce kendi seçmenimi düşünmem lazım. Yok efendim zaten kâğıt fiyatları çok artmış da, gazeteler dergiler birer birer sayfa azaltıyor, kimileri maliyetleri düşürmek için çareyi elektronik ortama geçmekte buluyorlarmış da... Bizi ilgilendirmiyor efendim bunlar. Pahalı geliyorsa okumasınlar...”
Geçen günlerde resmi gazetede yayımlanarak 1 Ocak’tan itibaren yürürlüğe gireceği açıklanan “elektronik ortamda satışa sunulan; e-gazete ve e-kitapta KDV yüzde 1’den yüzde 18’e, e-dergide KDV yüzde 8’den yüzde 18’e yükseltilmiştir” kararının en net açıklaması ve yorumu yukarıdaki şekilde.
Vergi uzmanı Ozan Bingöl’ün sosyal medyadan duyurduğu gibi “Vergi politikaları; iktidarın tavrını, siyasi kimliğini, tarafını gösteren en net göstergelerden biri”. Onun için şaşırmayın...
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86’ncı sırada, yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride. TÜİK’e göre ise Türkiye’de kitap, ihtiyaç listesinin 235’inci sırasında yer alıyor. Dünyada kitap için kişi başına harcanan para ortalama 1.3 dolarken, Türkiye’de çeyrek dolar.
Anlayacağınız iktidar-seçmen ilişkisi içinde kitaba gazeteye yer yok; hatta ne kadar az okunursa o kadar iyi...
Beyinler daha kolay yıkanır...
Kooperatifçilik mi? O da ne?
Bugün Dünya Kooperatifçilik Günü. Tabana dayalı eşitlikçi kalkınma modelinin en yaygın örneklerinden biri kooperatifler ve kooperatifçilik. İnsanlar tek başlarına yapamayacakları işleri “birlikten kuvvet doğar” sözünü dikkate alarak birlikte yapabilmenin yollarını aradılar ve neticede kooperatifler kurdular. Gelişmiş toplumların özellikle de Avrupa ülkelerinde ekonominin hâlâ en önemli itici gücü. Avrupa ülkeleri, ABD, Kanada gibi gelişmiş ülkeler kooperatifçilik hareketini geliştirerek özellikle dar gelirlilerin yaşam düzeylerinin iyileştirilmesinde ve ülke ekonomilerinin kalkınmasında büyük yarar sağladılar ve sağlıyorlar.
Bugün Dünya Kooperatifçilik Günü. Tabana dayalı eşitlikçi kalkınma modelinin en yaygın örneklerinden biri kooperatifler ve kooperatifçilik. İnsanlar tek başlarına yapamayacakları işleri “birlikten kuvvet doğar” sözünü dikkate alarak birlikte yapabilmenin yollarını aradılar ve neticede kooperatifler kurdular. Gelişmiş toplumların özellikle de Avrupa ülkelerinde ekonominin hâlâ en önemli itici gücü. Avrupa ülkeleri, ABD, Kanada gibi gelişmiş ülkeler kooperatifçilik hareketini geliştirerek özellikle dar gelirlilerin yaşam düzeylerinin iyileştirilmesinde ve ülke ekonomilerinin kalkınmasında büyük yarar sağladılar ve sağlıyorlar.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kooperatifçilik aynı gerekçelerle Türkiye için de kalkınmanın itici gücü oldu. 1935’te bizzat Atatürk’ün desteği ve himayesi ile çıkarılan 2834 ve 2836 sayılı Tarım Satış ve Tarım Kredi Kooperatifleri kanunları kırsal alanda kooperatiflerin gelişip yayılmasında öncü oldu. Hatta Atatürk, Silifke Taşucu’ndaki Tekir Çiftliği Tarım Kredi Kooperatifi’nin kuruluşunu 36 üretici ile birlikte gerçekleştirdi ve 1 No’lu kurucu üye oldu.
Gelelim bugüne. Kooperatiflerin pazar payı
Hollanda’da yüzde 83,
Finlandiya’da yüzde 79,
İtalya’da yüzde 55,
Fransa’da ise yüzde 50
Türkiye’de ise yalnızca yüzde 2.
Neden mi? Yıllar içinde bilerek çökertildi, siyasi arpalık haline getirildi, kapatıldı.
1995yılında İngiltere’nin Manchester kentinde 7 ilke, kooperatifçiliğin evrensel ilkeleri olarak bütün ülkelerce kabul edildi.
Bu maddeler:
1- Gönüllü ve Açık Ortaklık (Serbest Giriş),
2- Demokratik Ortak Kontrolü,
3- Ortağın Ekonomik Katılımı,
4- Özerklik ve Bağımsızlık,
5- Eğitim Öğretim ve Bilgi,
6- Kooperatifler Arasında İşbirliği,
7- Toplumsal Sorumluluk.
Bu ilkeleri hakkıyla yerine getiren kooperatifler büyüdü, üyelerini de zenginleştirdi. Hatta içlerinden bazıları dünyada önde gelen markalar haline geldi. Örneğin Migros, Groupama, Raiffeisen, Rabobank, Eureko...
2013 yılında bir yazımda İspanya’daki Mondragon Kooperatifleri’ni yazmıştım. Yeniden gündeme getireyim: Her çalışanın ortak olduğu, ömür boyu istihdam garantisi, tüm kayıt ve raporlara eksiksiz erişim, tüm kararlarda eşit ve tek oy, yıllık kârdan eşit pay, sağlık ve emeklilik hakları, yanına bir de ekip biçebileceği küçük bir toprak parçası veren bir kooperatif.
İspanya’nın Bask bölgesinde Mondragon isimli kasabada 1956 yılında küçük bir soba üretim atölyesi ve 24 işçinin katılımı ile başlar süreç. 2 yıl sonra sayı 158’e yükselir. 1959’a önce kendi bankası olan Caja Laboral Popular’ı, sonra da 1969’da hükümetin kooperatifleri sağlık sigortası kapsamı dışında bırakması ile kendi sağlık sigortası kooperatifi Lagun Aro’yu kurarlar. 1982’ye gelindiğinde, Mondragon, 20 bin çalışan- ortak, 85 sınai, 6 tarımsal, 3 hizmet kooperatifi, 45 kooperatif teknik okulu, bir banka, bir araştırma merkezi, bir politeknik, 14 yapı kooperatifinden oluşur hale gelmiştir.
Günümüzde ise Mondragon Kooperatifleri’ne bağlı şirketlerde 85 bin işçi çalışıyor. Yıl sonunda elde edilen kârın yüzde 45’i Ar-Ge, yeni iş yaratma ve ilgili yatırım rezervleri olarak saklanırken, yüzde 45’i de işçi-üyelerin hesaplarına dağıtılıyor. Yüzde 10 oranında bir fon ise Mondragon’un idare ettiği sağlık, eğitim, konut ve diğer toplumsal faydaya ayrılıyor.
Tüm bunları neden bir daha anlatıyorum?
Çünkü bir yandan çökme noktasına gelen bir tarım ve hayvancılık sektörümüz var, öte yandan tarım ürünlerinin nihai tüketiciye son derece pahalı ulaştığı gerçeği... Eğer tarımda doğru kooperatifleşme sağlanırsa bundan hem üretici hem tüketici kazanır.
Özlem Yüzak / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder