Ukrayna’nın Kerç Boğazı kışkırtması yol açtığı olaylarla devam ediyor. Bu kışkırtmanın bir ABD planı olduğu ve Ukrayna’nın kendi başına Rusya karşısında herhangi bir kayda değer askeri varlığı olmadığı biliniyor. Bu kışkırtma sonuç vermeye başladı.
İki hafta önce işaret ettiğimiz, Ukrayna’yı devre dışı bırakıp Rus doğalgazını Baltık Denizi’nden Almanya’ya taşıyacak Kuzey Akımı 2, Avrupa Parlamentosu’nda tartışıldı ve Avrupa’nın enerji güvenliğini tehdit ettiği için durdurulma kararı çıktı. Farklı sermaye gruplarının temsilcilerinin oranı hakkında fikir verdiği için 433’e karşı 105 oyla bu kararın alındığını hatırlatalım.
Ukrayna’nın kışkırtmayı sürdürmek için Donbass’a saldırabileceği söyleniyor. Eski Alman Dışişleri Bakanı “Ukrayna’nın bu kışkırtma ile Almanya’yı savaşa çekmek istediğini” söyledi. Siz ABD çekmek istedi diye okuyun.
Anladığımız kadarı ile resmi olmayan bir söylemde kaldı, ama Ukrayna Montrö Anlaşması’na gönderme yapıp, bunun bir savaş hali olduğunu ve NATO gemilerinin sınırsızca İstanbul Boğazı’ndan geçerek Azak Denizi’ne gelmelerini istedi. ABD ve NATO bu isteği yalanlamadı ama zaten Karadeniz’deyiz diyerek sessizlikle karşıladılar.
Kısa bir süre önce Rusya’nın alternatif enerji hatlarından olan ve yine Ukrayna’yı devre dışı bırakan Türk Akımı tamamlanmış ve Avrupa bacağı görüşülmeye başlanmıştı. Bu doğalgaz kanalı da dolaylı olarak kışkırtmanın hedeflerinden biri haline geldi.
Bu esnada uzun süredir konuşulmakta olan, Trabzon’da Türkiye’nin donanma üssünün açılacağı haberi belirdi. Sürmene’de açılacak bu tam donanımlı donanma üssünün Türkiye sermayesinin Karadeniz’deki çıkarlarını mı koruyacağı, yoksa bir NATO üssü olarak mı işlev göreceği belirsiz ve pazarlık masasına yeni bir stratejik bir unsur olarak konulmuş oldu.
Bu karmaşık ve tedirgin edici durumda, İdlib anlaşmasının bir sonuca ulaşmadığı ve Türkiye’nin cihatçı çeteleri silahsızlandıramadığı anlaşıldı, ama Rusya'nın iyice karmaşıklaşan çok boyutlu formül nedeniyle Suriye devletini bir süre daha sakinleştirmeyi tercih ettiği görüldü.
İşte herkesin nefesini tuttuğu ama oldukça kritik olan uluslararası ortamda, Türkiye Fırat’ın doğusuna askeri operasyona birkaç gün içinde başlayacağını bildirdi ve sınıra askeri yığınak yapmaya başladı, ÖSO kuvvetlerini buraya kaydırdı.
Şimdi durumu daha iyi anlamak için, Sol Haber Portalı okuyucusunun çok aşina olduğu haritaya bir kez daha bakalım:
Harita Suriye’deki güncel siyasi durumu gösteriyor. IŞİD’in ABD emperyalizmi tarafından bahane olarak kullanılan varlığını saymazsak üç temel hegemonya alanına bölündüğü görülüyor. Kırmızı ile gösterilen geniş alan Suriye Devleti’nin ve Rusya’nın hegemonyasını, sarı ile gösteren alan Kürt güçlerine dayanan ABD hegemonyasını ve kuzeydeki mavi-yeşil renkler ise Türkiye’nin hegemonya alanlarını gösteriyor.
Fırat’ın doğusu diye adlandırılan bölgenin genişliği ve birçok ABD üssünü içermesi, Türkiye’nin Irak’a girer gibi burada operasyon yapmasının zorluğunu gösteriyor. Zaten böyle bir hava da yok. ABD yapılan görüşmelerde itiraz ediyor ama kıyameti koparmıyor. Borsa ve döviz fiyatları yerinde duruyor. Aksine pazarlık masasındaki unsurlardan, ABD’de tutuklu olan Halk Bankası yöneticisinin serbest kalması için sürecin başladığı duyuluyor.
Bu koşullarda Türkiye’nin emperyalist rekabette karmaşıklaşan pazarlık masası ve çok boyutlu formülde avantajlı bir durum gördüğünü ve elini güçlendirmek için bu operasyonu gündeme taşıdığını düşünebiliriz.
Formül; Karadeniz’de askeri dengeleri, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin nasıl uygulanacağını, enerji koridorlarını, Suriye’deki hegemonya alanlarının geleceğini, silah satış sözleşmelerini, İran ile ilişkileri, Doğu Akdeniz’de enerji rekabetini vb. içeren çok boyutluluğa sahip.
Ancak formül nasıl çözülürse çözülsün, emekçi sınıfların yararına değil.
2019 bu uğursuz formüle sahip pazarlığın ne şekilde seyredeceğini ve sadeleşeceğini izleyeceğimiz ve gücümüz yettiğince müdahale edeceğimiz bir yıl olacak.
Bu süreçte şu belgi bize yol gösterecek: Emperyalistlerin savaşı bizim savaşımız değil!
ERHAN NALÇACI / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder