Amerika’da canlanan sosyalizme niçin şaşıralım? Ustalarımız da 1872’de Birinci Enternasyonal’i (koşulların da zorlamasıyla) New York’a taşımadılar mı? Taşırlarken de Amerika’nın, sosyalizme barışçı yollardan ulaşabilecek (İngiltere ve Hollanda ile birlikte) ender ülkelerden biri olduğunu ileri sürmediler mi? (bk. August H. Nimtz, Demokrasi Savaşçıları Olarak Marx ve Engels, Yordam Kitap, İstanbul, 2012, s.332)
İyi ama, şaşkınlığın gerçekçi bir nedeni var. Ustaların öngörülerine değil, günümüzdeki ABD’ye bakalım: Emperyalizmin ağababası, günümüz dünyasında gericiliğin ideolojik ve maddî kaynağı olan; dev sermaye partilerinin siyaseti sırayla paylaştığı; işçi sınıfının açık farkla Trump’a oy verdiği bir ABD’de sosyalizm nasıl canlanır?
Ben ise daha da gerçekçiyim ve “iyi haber” üzerinde ısrar ediyorum: Trump’ın Amerikası’nda sosyalizm yükselmektedir.
Olgulara göz atalım.
Gençler sosyalizmi yeğliyor. Kapitalizmi değil…
Gallup, 18-29 yaşlardaki Amerikalı gençlere sormuş: “Hangisi iyidir? Kapitalizm mi? Sosyalizm mi?”
Gençlerin yüzde 51’i sosyalizmi yeğlemiş; kapitalizm lehine oy verenler ise yüzde 45 ile sınırlı kalmış.
Aynı anket, Amerikalıların yaşlandıkça kapitalizme meylettiklerini de ortaya koymuş:Kapitalizmi yeğleyenlerin oranı 30-49 yaş grubunda yüzde 58’e; 50-64 yaş grubunda ise yüzde 64’e yükselmiş. “Sosyalist oylar” da aynı gruplarda paralel bir aşınma (%41 → %30) göstermiş.
Gallup, anket sonuçlarına şu yorumu eklemiş: “Sosyalizmin çekiciliği gençlere özgü ve yaşlandıkça aşınacak bir idealizmi mi yansıtıyor? Bu kuşak için kalıcılaşan bir siyasî tutuma mı dönüşecek? İleri yıllardaki anketlerde anlayacağız.” (CNBC-Take It, 14 Ağustos 2018).
ABD siyasetinde “sosyalizm” sözcüğü fiilen yasaklıdır. Yasak, “liberal, ilerici”, olsa olsa “sol” terimleri ile yarım-yamalak telafi edilir.
Genç kuşak bu yasağı nasıl deldi?
Birdenbire sosyalizme niçin yöneldi?
Kuşaklar arasında da bozulan bölüşüm…
Nedeni, artan yoksullaşmada, eşitsizliklerde mi arayalım?
Bölüşüm ilişkilerinde kırk yıl öncesine uzanan bozulma, genç kuşaklara daha da ağır yansıdı. Amerikan kapitalizminin çürümüşlüğünü ortaya çıkaran 2008 krizi, bu durumun da algılanmasını tetikledi.
Araştırma sonuçlarına, kapsamlı istatistiklere giremem. Bir örnek olarak Amerikalı gençleri karamsarlığa sürükleyen sosyo-ekonomik bir soruna değinmekle yetineceğim: Öğrenci borçları…
Yirmi yıldan beri dört nala tırmanan üniversite harçları, öğrencilerin ödeme gücünü fazlasıyla aşmış; çözüm giderek yaygınlaşan banka kredilerinde bulunmuştur. Öğrencilerin kabaca yarısı bankalara borçlu olarak üniversitelerden mezun oluyor. Mezuniyette ortalama 35.000 dolar borç söz konusudur ve toplam öğrenci borçları 1,5 trilyon (1500 milyar) dolara ulaşmış durumdadır.
Borçlu gençlerin önemli bir bölümü istikrarlı, sürekli işlerden yoksundur. Çoğu kayıt dışı işlere muhtaç; bir önceki kuşağa (ebeveynlerine) göre gelirleri daha düşük; sosyal güvenlik sistemiyle bağları, güvenceleri çok daha zayıftır. Ödenemeyen borçlar tırmanmakta; bankalarla yoksul, işsiz gençler arasındaki kovalamaca, ağır bir sosyo-ekonomik sorun olarak siyasetin gündemine girmektedir.
Bu sorun, genç kuşakların eğitimli, yani “seçkin” katmanlarının sancısıdır. Daha aşağılarda işsizlik, uyuşturucu ve suç dünyaları en acımasız biçimleri ile gençleri beklemektedir.
Bu yüzyılın başında hayata gelen kuşağın, gelecek beklentilerinin hızla olumsuzlaştığını; özgüvenlerinin aşındığını belirleyen bulgular artmıştır.
Ancak sormak gerekir: Bölüşüm bozukluklarının, yoksullaşmanın kurbanları ne zamandan beri kendiliğinden sosyalizme yönelir? Doğal tepki, “hayat kavgası”dır; ayakta durmak, iş aramaktır. Çalışma koşullarında, ücretlerde talepkâr olmaktır.
Patolojik tepki ise, yoksul insanın kendisini ve “ötekileri” (göçmenleri, Yahudileri, eşcinselleri, bürokratları vb.) suçlayarak neo-faşizme yönelmesidir.
Toplumsal eşitsizliklere sınıfsal teşhisi koymak ve kapitalizmi bir sistem olarak suçlamak kendiliğinden gelmez. Sınıfsız bir toplum arayışının kuramsal ve tarihsel birikimini bugüne taşıyan bir “dışsal” etken, akım, örgüt, öncü insanlar gerektirir. Tarihsel adlarından biri olan sosyalizm arayışlarını kastediyorum.
ABD’de bu boşluğun doldurulmasına, yani genç kuşağın sosyalizmi yeniden keşfetmesine bugün katkı yapan kişilere, örgütlere değinelim.
ABD’de sosyalizm filizleniyor mu?
Sosyalizm, ABD siyasetinin merkezine 2016 başkanlık seçim kampanyasında yeniden taşındı: Bernie Sanders, Demokrat Parti’nin Başkanlık ön-seçimlerine sosyalist kimliğini açıkça ortaya koyarak aday oldu.
Sanders, siyasete Amerikan Sosyalist Partisi’nin kurucusu, sendikacı Eugene Debs’i örnek alarak atılmıştı. Yirmi yaşında bu partinin gençlik örgütüne üye oldu. Amerika’da radikal solun yükseldiği 1968 kuşağının mücadeleleri içinde yer aldı.
Yıllardan beri ABD Kongresi’nin tek sosyalist üyesidir. Vermont Eyaleti’ni 1990 sonrasında Temsilciler Meclisi’nde, 2007 sonrasında Senato’da temsil etti. Kongre çalışmalarında Demokrat Parti grubu içinde yer aldı.
2016 ön-seçimleri, bir aşamadan sonra Hillary Clinton ile Bernie Sanders arasındaki çekişmeye dönüştü. Obama’nın Dışişleri Bakanı olarak ABD emperyalizmin Latin Amerika’daki ve Orta Doğu’daki saldırgan ve kanlı politikalarının sorumluluğunu taşıyan; Wall Street’in de gözdesi olan Clinton ön-seçimlerde Demokrat Parti yönetimi tarafından açıkça kayırıldı. Amerika Demokrat Sosyalistleri (ADS) ise Bernie Sanders’ın kampanyasını destekledi.
Sanders ön-seçimlerde 13,2 milyon oy (toplamın yüzde 43,9’unu) aldı. Bu, Amerikan sosyalizminin temsilî demokraside ulaştığı zirvedir. Beş kere ABD Başkanlık seçimlerine katılan Sosyalist Parti lideri Eugene Debs ile karşılaştıralım. Debs, 1920 seçimlerine cezaevinden katılır; 914000 oy kazanır; kendi rekorunu kırar. (İki yıl önce savaş karşıtlığı nedeniyle on yıla mahkûm edilmişti.)
Yaklaşık bir yüzyıl sonra Sanders’ın ön-seçimlerdeki 13 milyonu aşkın oyu, ABD siyasetinde sosyalizmin yükselişini; bir anlamda “iade-i itibarı”nı simgelemiştir. 2016 Başkanlık seçimleri Trump ile Sanders arasında gerçekleşseydi sosyalist adayın kazanacağı da anketlere dayanılarak ileri sürülmüştü.
Sanders’ın başarısının geçici olmadığı 2018’deki ABD Temsilciler Meclisi seçimlerinde bir kez daha ortaya çıktı. ADS üyeliği ve desteği ile seçimlere katılan iki sosyalist kadın daha Kongre’ye seçildi: Michigan’dan Filistinli bir göçmen ailenin kızı olan Raşide Tlaib ve New York’tan Porto-Riko kökenli Alexandria Ocasio-Cortez…
Ne tür bir sosyalizm?
ABD Kongresi’nin üç sosyalist üyesinin ve onların seçilmesini sağlayan ADS’nin sosyalizm görüşleri, “revizyonist, reformist, sosyal demokrat” olarak nitelendirilebilir. “Emperyalizme karşı zayıf duruş” tespiti de geçerlidir. Ama, bu değerlendirmeleri topluca küçümsemeye dönüştürmeyelim, silip atmayalım.
Her ülkenin sosyalizmi, kendi mirasınca biçimlenir. O mirasın olumlu, devrime açık, ilerici öğelerini bugüne taşıdığı, içerdiği; bugünkü somut alanın içinde “en sol” seçeneği temsil ettiği ölçüde, hiç olmazsa “kalben bizdendir” diyebilmeliyiz.
Amerika’nın sözünü ettiğim sosyalistlerine bu açıdan bakınca iyi şeyler görüyorum.
Bir kere, Amerikan Sosyalist Partisi’nin kurucusu Debs’in mirasını benimsemektedirler. ADS, bu sosyalist partinin türevidir; sol kanadı olarak oluşmuş; kurulmuştur. Sosyalist Enternasyonal’e üye olmuş; bu örgütü daha sonra “neo-liberalizme teslimiyet” ile suçlayarak ayrılmıştır.
50.000 üyesi, 181 yerel şubesi olduğu söyleniyor. Bunlar, Avrupa-türü parti örgütlenmesi zayıf olan ABD siyaseti için yüksek sayılardır. DSA, 2018 seçimlerinde Kongre’ye giren iki sosyalist dışında eyalet meclislerine de 11 üyesini seçtirmiştir. Bu bilanço ile sosyalizmi genç kuşaklara taşımada önemli katkısı olduğu anlaşılmaktadır.
Bizlere de “hariçten desteklemek” düşer…
ABD’de sarkaç sola salınıyor
Ocasio-Cortez, bu ay, Kongre’nin en genç üyesi olarak göreve başladıktan hemen sonra, gelir vergisindeki en üst dilimlerin yüzde 70 oranında vergilenmesini savunan bir demeç verdi. Demokrat Parti’nin sağ kanadı rahatsız oldu, ama Clinton’un Hazine Bakanı Lawrence Summers “haklıdır…” diye destekledi.
Büyük sermayenin çizgisini ABD yönetimine taşımış olan Summers gibi bir kişi, nasıl oluyor da bu genç sosyalisti destekliyor?
Bir yanıtı Edward Luce, Financial Times’ta yayımlanan bir makalesinde (19 Ocak, 2019’da) veriyor:“Demokratların Wall Street’in güvenini kazanma çabası hiçbir zaman ödüllendirilmedi; Cumhuriyetçiler daha fazla sağa kaydı. Bu anlayışın devri tamamlandı. Şimdi, yeni bir New Deal arayan radikalleşmiş Demokratlar, sözcülerini aramaktadır. Neo-liberalizmin sahte doktrinleri gücünü yitirdi. Amerika solu, yeni fikirler üreten bir fabrikaya dönüştü. Onlarca yıldan bu yana ilk kez Amerika’nın düşünsel enerjisi solda yer alıyor.”
Korkut Boratav / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder