18 Ocak 2019 Cuma

Birleşik Krallık ne kadar birleşik? - İBRAHİM SİRKECİ

Brexit taslak anlaşmasının Pazartesi akşamı Avam Kamarasında büyük bir çoğunluk tarafından reddedilmesi bir anlamda kartların yeniden karılması anlamına geliyor. 634 milletvekilinin 432’si Başbakan Theresa May’in anlaşma taslağına red oyu verdi. Oylamanın ardından İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn hükümet için güven oyu çağrısında bulundu ve Salı akşamı güven oylamasına karar verildi.
May Brexit oylaması sonrasında yenilgiyi kabul edip ilk kez parlamentoyu dinleyeceğini ifade etti. Brexit oylaması varolan parlamento matematiği içerisinde uzlaşma olasılığının çok düşük olduğu görüldü.
Tarafsız bir gözle bakıldığında İşçi Partisi ve diğer partilerin destekleyebileceği bir Gümrük Birliği seçeneğinin kabul edilebileceği görünüyor. Böyle bir anlaşma parlamentoda geçebilir ama üç seçenekli referandumda kabul edilmesi mümkün değil.
Ancak parlamento içindeki olasılıklarda şimdiye dek siyasi ‘kabileler’ arası uzlaşmanın reddediliyor olması. Muhafazakarlar ekseriyetle Corbyn’le asla işbirliği yapılmayacağı kanaatinde. Başbakan May de parlamentodaki taraflarla görüşeceğim derken Corbyn’le görüşmeyeceğini hissettirdiği için böyle bir uzlaşma şimdilik mümkün değil. Brexit işi partilerin dışında, belki bazı ılımlı muhaliflerin ittifakı üzerinden bir komisyona havale edilirse belki bir uzlaşma planı ortaya çıkabilir.
Parlamento içinde uzlaşma arayışları yoluna da gidilse erken seçim veya referandum yoluna da gidilse gerekli olan ilk hareket AB’den çıkış sürecini başlatan ‘50. Madde’ sürecinin uzatılması olacaktır. 50. Madde AB’den çıkış sürecinin çıkış başvurusundan sonraki iki yıl içerisinde tamamlanmasını öngörüyor. Uzatma kararı ise AB Parlamentosu’ndan çıkmak durumunda.
Dolayısıyla Brexit sürecinde Birleşik Krallık’ın ne yapacağı konsunda AB’nin rolü ve ağırlığı bundan sonra artacaktır. Salı sabahı Avam Kamarasındaki Brexit oylamasını tartışmak üzere toplandı ve bu oturumda kastettiğim türden bir ağırlığın ipuçlarını gördük.
Avrupa Konseyi’nden Melania Ciot, Avrupa Komisyonu Başkanı Frans Timmermans ve Birleşik Krallık ile çıkış müzakerelerini yürüten Michel Barnier durumdan duydukları üzüntüyü ifade ederken, konuşmalarında iki ton göze çarptı: Birincisi ‘bu kadar zamandır vaktimizi harcadık, ayıp olmadı mı şimdi’ manasında bir yakınma, ikincisi ise bundan sonra aynı iyi niyetle görüşmelerimizi sürdüreceğiz mesajıydı.
Onlardan sonra kürsüye çıkan Manfred Waber, Guy Verhofstad, Kamal Syed, Roberto Gualtieri gibi AB Parlamentosundaki grupların liderleri ve temsilcilerinin konuşmalarında da iki vurgunun öne çıktığını söyleyebiliriz. Hemen herkesin ihtirasla dile getirdiği ilk mesele AB ve İngiliz vatandaşlarının haklarının ve çıkarlarının her ne pahasına olursa olsun korunacağı oldu. İkinci mesaj ise Birleşik Krallık’a bu süreçte bundan sonra da destek olunacağı yönünde.
Bu durumda Theresa May ve Muhafazakar hükümet dolaylı olarak AB’nin desteğini almış gibi görünebilir. Ancak AB Parlamentosunda konuşan sol grup temsilcileri ve liberallerin paylaştığı bir nokta da Birleşik Krallık’ın ne yapmak istediğine kesin olarak bir an önce karar vermesi gerektiği oldu. Bununla birlikte şimdiye dek olmadığı kadar bir açıklıkla yeni bir referandum yapılması gerektiği de vurgulandı. Bunların doğal olarak İngiltere’deki Brexitçiler tarafından içişlerine müdahale olarak görülüp aleyhte kullanılacağı kesin. Ayrıca AB parlamenterlerinin gönderdiği net mesajlardan biri de anlamlı bir gerekçe ve plan sunulursa 50. Madde’nin süresinin uzatılacağı.
Hem hükümetin hem de muhalefetin varolan parlamento matematiği çerçevesinde bu uzatmaya gereksinim duyacağı kesin. Bundan sonra İşçi Partisi’nden hükümetin düşürülmesi ve erken seçim yönünde daha fazla baskı ve May’den ise çeşitli manevralar bekleyebiliriz.
İbrahim Sirkeci / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder