Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi olan Ceren Damar Şenel’in ölümünün ardından üniversiteye bıçak ve silahın nasıl sokulabildiği tartışma konusu olmuştu. Sorunun yanıtı üniversitenin durumunun görünenden çok daha vahim olduğunu ortaya koydu. Öğrenci saldırısı sonrası burnu kırılan, sürekli öğrenci tehdidine maruz kalan ve dayanamayarak istifa eden bir akademisyen, Ceren Damar’ın katledilmesine giden süreci soL’a anlattı.
Henüz 27 yaşında olan Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi Ceren Damar Şenel, bir öğrencinin önce silahlı, ardından da bıçaklı saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. Olayın ardından üniversiteye silah ve bıçağın nasıl sokulduğu tartışılırken, üniversite yönetiminin yaptığı “uzlaşma” açıklaması ise büyük tepki çekti.
Üniversitede yaşanan cinayetin ardından soL’a konuşan üniversitenin eski araştırma görevlilerinden Emre Yılmaz, Ceren Damar Şenel’in ölümüne giden sürecin göz göre geldiğini anlattı.
soL’a çarpıcı açıklamalarda bulunan Yılmaz, üniversitede akademisyen tehdit etmenin neredeyse normal bir davranış haline geldiğini, darp etmenin bile sıradanlaşmaya başladığını söyledi. Kendisi de daha önce defalarca öğrenciler tarafından tartaklanan, bir defa da uğradığı saldırı sonucunda burnu kırılan Yılmaz, tüm bu yaşadıklarına, üniversite yönetimine verdiği dilekçe ve raporlara karşın hiçbir somut adım atılmadığını vurguladı. Yılmaz, okula silah ve bıçak sokmanın da sıradalaştığına dikkat çekti.
Yılmaz, “Ölümlü bir olay bekliyordum diyemem ama bir yerde olacaksa böyle bir olay ve Çankaya Üniversitesi’nde olduysa, nasıl olur da demem, diyemem. Silah getiriyorlar, bıçak getiriyorlar, palaları getiririz diye tehdit ediliyorlar. Yani yaralanmalı olaylar geliyorum diyordu ve yaşanıyordu da” diyor.
İşte Yılmaz’ın soL’a yaptığı açıklamalar:
Önce sizin hikayenizden başlayalım isterseniz… Çankaya Üniversitesi’nde ne kadar süre görev yaptınız?
Ben aynı zamanda Çankaya Üniversitesi öğrencisiydim. 2009 yılında öğrenci olarak başladığım üniversitede mezuniyetten sonra da araştırma görevlisi olarak görev yaptım.
Hangi bölümdeydiniz?
Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümünde.
Yaşadıklarınıza gelmeden önce üniversitede nasıl bir atmosfer vardı, sizin gözlemleriniz neler?
Kendi durduğum yerden anlatayım... Genç Yeşilay Topluluğu’nun danışmanlığını yapıyordum. Kapalı alanda sigara yasağı var biliyorsunuz. Bu nedenle bu konuda çeşitli çabalarda, çalışmalarda bulundum. Derslere girmeyen, üniversiteye neredeyse sigara içmeye gelen, sosyalliği bu olan öğrenciler vardı. Biraz mafyatik tarzda olduklarını söyleyebilirim. Ancak bunun ne kadar ağır olduğunu anlayamadığım. Biraz zaman aldı tam olarak algılamam.
Sanki hapishane koğuş ağası gibi bir yaklaşımları vardı. Biz istediğimiz yerde sigara içeriz diyen öğrencilerden bahsediyorum. Buna karşın ben de kapalı alanda sigara yasağını hatırlatınca ilk tehditleri almaya başladım.
'Kapalı alanda sigara yasak' dediğiniz için?
Evet, bu nedenle ilk tehditleri aldım. Kapalı alanda sigara içmeyin uyarısı yapmak kötü bir şeydi onlara göre. Kopya meselesinde de aynı durum var. Kopya çekmek değil ama çeken hakkında işlem yapmak suç gibi bir atmosfer vardı üniversitede. 10 kişilik gruplar halinde, organize olarak kopya çekiliyordu.
Engellenemiyor muydu?
Hayır, gayet meşruydu. Diyelim tutanak tuttunuz, seni çağırıyorlar, hadi arayı bulun diyorlar. Bir diğer durum da seni suçlu ilan etmeleri.
Bir sınavda sadece formüllerin sorulduğu bir sınavda 15 kişi organize şekilde kopya çekmişti. Yakalandılar. Hocam da oradaydı, beraber tutanak tutuldu. Bu 15 kişi sınav sonunda etrafımızı sardı. İşin sonunda neredeyse tutanak tuttuğumuz için dayak yiyecek, biz suçlanacaktık.
Üniversite yönetimi seyirci kalıyor yani?
Evet, hiçbir adım atılmıyor neredeyse. Artık alışılmış, sıradan bir şey gibi. Açık şekilde bu yanlıştır denilmiyor. Hiç mi işlem yapılmıyor diye sorarsanız, çok nadir diyebilirim.
KAR MASKELİ SALDIRI
Tehdit konusuna dönersek, bu çok aleni bir şeye dönüştü diyebiliyoruz sanırım.
Evet. Bir arkadaşımız kopya çekenleri yakaladığı ve işlem yaptığı için okul dışında kar maskeli bir grup tarafından darp edildi. Ben de benzer bir saldırıyı sigara yasağı hatırlatması sonrası yaşadım.
O konuya gelirsek, neler yaşadınız?
Tehdit her zaman oluyor. Tehdit diyorsam gerçek anlamıyla tehdit. Kaba konuşma, sert sözleri tehdit olarak saymıyorum… "Dikkat et yarın öbür gün başına bir şey gelir", "Şuralarda seni görüyoruz", "Seni şu durakta görüyoruz gibi". Birkaç kez tartaklandım, ittirme vesaire. En sonuncusunda artık tartaklamayı da geçti, en ufak bir karşılık vermeye çalışsam saldırıya uğrayacağım yani. Bu olayın ardından bir dilekçe yazdım.
Üniversite yönetimine mi?
Evet, Rektörlüğe yazdım. Tartaklandığımı, tehdit edildiğimi söyledim. Kişinin kendini savunma hakkı var, bana bir şey olursa ne yapacaksınız, bunun sorumlusu kim olacak diye sordum. Bu dilekçeme “Bize isim ver” oldu.
Bu tehditten, tartaklamadan tam bir ay sonra ise saldırıya uğradım.
'KÖŞEYE SIKIŞTIRIP SALDIRDILAR, BURNUM KIRILDI'
Aynı kişiler mi?
Hayır, bu kez farklı kişilerdi. Yine kapalı alanda sigara içmenin yasak olduğunu söyledim. Biri kız biri erkek öğrenciydi. Benim talebimin ardından tam aşağı inerlerken birden saldırıya uğradım. Bu saldırı sürerken malum uzun zamandır tehdit ediliyorum, başıma bir şey gelir diye yanıma aldığım biber gazını kullanmaya çalıştım ama onu bile kullanamadım. Gazı saldıranlara sıkamamışım bile…
Köşeye sıkıştırıp saldırdılar. Kapaklandım ben de daha fazla zarar görmeyeyim diye. Artık ne zaman bırakacak beni diye düşünüyorum. Kapaklandığım elimi saldırı durdu diye düşürdüğümde açtığımda suratıma bir de tekme yedim. Beni revire götürdüler, direk burnumun kırıldığını söylediler. Diğer iki öğrencinin ise hiçbir şeyi olmadığı tespit edildi burada.
Sonra jandarmaya giderek şikayette bulundum. Sonunda soruşturma açıldı, davada onlar mağdur ben sanık oldum. Burnu kırılan, saldırıya uğrayan benim ama sanık da benim. Olay sırasında saldırganlardan biri “Sen benim babamın kim olduğunu biliyor musun?” dedi. Ben de tabii bu tehdide yordum bunu. O dönem yaşananları ve raporları BİMER’e yolladım. Bu arada öğrendim ki öğrencilerin fakültesinde suçlunun ben olduğum söyleniyor, Dekanlık tarafından üstelik.
Bu arada benim şikayetimin ardından benim mağdur olduğum bir soruşturma daha açıldı. Benim mağdur olduğum soruşturma değil ama diğeri hızlıca mahkemeye gönderildi. Üstelik bu mahkemeye gider gitmez benim üniversitede açılan soruşturmama “kanıt” olarak gönderildi.
'ARTIK BABASI KİMSE?'
Peki üniversite yönetimi ne yaptı?
Üç ay maaş kesme cezası aldım. Yani bırakın cezayı soruşturulmak bile canımı oldukça sıktı. Bir öğrenci burnumu kırdı, öğrenciler en ufak bir zarar görmemiş, ben elimi bile kaldırmamışım, dakikalarca saldırıya uğramışım ama bana ceza veriyorlar. Artık babası kimse…
Burada toplumsal bir sorun var. Mesele bir öğrencinin hocasına uyguladığı şiddetin de ötesinde. Yoksa bana kalsa öğrenci ceza almasa da olur.
'KINAMAZSANIZ GERİSİ GELİR' DEDİM, 'KÖTÜ REKLAMIMIZI YAPMAYIZ' DEDİLER
Yani üniversite yönetimi olaya tepki bile göstermedi?
Olayın ardından Dekanlığa gittim, taraf tutun demiyorum ama bir akademisyenin burnu kırıldı, saldırıya uğradı, bunu kınamanız gerekir dedim. Kendi kötü reklamımızı niye yapalım yanıtı aldım. Çünkü kınasalar bu olayı kabul edeceklerdi.
Bunu kınamazsanız gerisi gelir dedim, kınamadılar bile. Üniversitede birçok olay oluyor, şikayeti geri çektiriyorlar, şikayet geri çekilince ortada olay da olmuyor ne de olsa…
BİR DE RAPOR YAZMIŞTIM, UYARMIŞTIM
Dilekçede yazdıklarınız doğrulandı yani?
Evet, dahası da var. Rapor yazmıştım 2016 yılında. Genç Yeşilay Topluluğu için hazırladığım “Üniversitede anti sosyal davranışlar, sigara bağımlığı ve üniversitemiz için çözüm önerileri” başlıklı raporda önlem alınmazsa yaralanmalı olaylar yaşanacağını yazmıştım.
Bir yanıt aldınız mı bu rapora?
Hayır. Üniversitede öğrenciler birbirlerinin kolunu kırıyor, silah çekiyor, bıçak çekiyor ve hiçbiriyle ilgili işlem yapılmıyor. Niye yapılmıyor? Çünkü üniversite yönetimi arkasında durmayacak, onu biliyorlar. Bir şekilde arayı bulup şikayeti çektiriyorlar.
Ben yaşadığım saldırının ardından saldırıya uğradığını öğrendiğim diğer isimlerle de konuştum ama hiçbiri şikayetçi olmadı. Yani mediyetin m’si yok. Şansına yaşıyor insanlar.
'BENİ DÖVECEKLER DİYE KORKTUĞUM ÇOK OLDU'
Ceren Damar’ın uğradığı saldırıya benzer bir saldırı bekliyordunuz yani?
Ölümlü bir olay bekliyordum diyemem ama bir yerde olacaksa böyle bir olay ve Çankaya Üniversitesi’nde olduysa, nasıl olur da demem, diyemem. Silah getiriyorlar, bıçak getiriyorlar, palaları getiririz diye tehdit ediliyorlar. Yani yaralanmalı olaylar geliyorum diyordu ve yaşanıyordu da.
Açık söyleyeyim, birinin kopya çektiğinden şüphelendiğimde bakamaz oldum. Bana takar, iftira atar diye çekiniyordum, bir arkadaşımızın başına da geldi, senin hakkında şunları söylerim diye…
Çok iyi hocalar, öğrenciler de var tabii ki ama bunları söylemek, dile getirmek gerekiyor.
Beni dövecekler diye korktuğum çok oldu. Öğrenci kalabalıkları gördüğümde uzaklaşır oldum olay yerinden. Sigara içen insanlar görüyorum kapalı alanlarda, hiçbir şey demeyeceğim demeye başladım.
İnsanlar benim davranışlarım sorgulanıyor diye düşünmüyor, çünkü bu davranışların kötü olduğuna ilişkin hiçbir uyarı yapılmıyor neredeyse. Bu bir toplumsal sorun, bu sorunun ortadan kaldırılması gerekiyor, bu sorun çözülmeden çıkış olduğunu da düşünmüyorum.
Ali Ufuk Arikan / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder