9 Ocak 2019 Çarşamba

‘Suriyeliler’ - DENİZ YILDIRIM

BM raporuna göre dünyada en fazla sığınmacıyı barındıran ülkeyiz. 4 milyona yakın insandan söz ediyoruz. Bizi 1.4 milyonluk sığınmacıyla Pakistan ve Uganda izliyor. Dünya, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en kitlesel göç hareketlerini yaşıyor ve göçün faturası gelişmekte olan ya da azgelişmiş ülkelere kesiliyor. 

Durum böylesine ağır, ama bizde sağlıklı bir göç politikası bahsi açılamıyor. “Gitsinler, kalsınlar” tercihlerine sıkıştırılmış bir “Suriyeliler” tartışmasıysa, sorumlu merkezleri gözden kaçırıyor. Oysa Suriyeliler sonuç, neden değil. 


Önce içeriye bakalım. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye’de geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 2015’te 1.5 milyonun biraz üstündeydi; bu sayı 2017’de 3 milyon 426 bin oldu ve 2018 sonundaysa 3 milyon 622 bini geçti. Ne anlatıyor? Tamamlanmış bir sürecin olmadığını. Yani sayı sınırı yok; nereye uzanacağı belirsiz, gelişler artarak sürüyor. Açık kapı. İktidar, Suriye savaşının sona ermesi için ne yapıyor peki? 

Mevzuata gelelim. Türkiye’deki Suriyeli nüfus “Geçici Koruma Yönetmeliğine” tabi. Aynı mevzuat Avrupa Birliği’nde de var ve orada süre sınırı konulmuş. Bu sürecin sonunda da yeni statü belirleniyor. Ya bizde? Yönetmelik süre sınırı da belirtmiyor, sayı sınırı da. Ama adı “geçici”. Uç bir örnek vereyim: Böyle esnek, önü sonu belirsiz bir yönetmeliğe dayanarak bütün Suriye halkı Türkiye’ye yerleşebilir. Asıl bu hesapsızlığı, plansızlığı eleştirmek ve gerekçesini sorgulamak hakkımız.
 
Yetki kimde mi? 
Kanun çerçevesinde yayımlanan yönetmeliğe göre sonlandırma ya da sınırlama yetkisi daha önce Bakanlar Kurulu’ndaydı. Bakanlar Kurulu 16 Nisan değişiklikleriyle kaldırıldı ve bir KHK ile bu yetki Cumhurbaşkanı’na devredildi. Yani Cumhurbaşkanı süre, sayı sınırı belirleme, durdurma ya da durdurmama gibi alanlarda “karar” yetkisine sahip. Tek kişi, bütün nüfus-göç politikasını belirleyebiliyor ülkenin. Mis gibi demokrasi, öyle değil mi? 

Diğer bir gösterge... İktidar koalisyonu sürekli “sınır güvenliğimizi sağladık” propagandası yapıyor. Gerçekten mi? Elini kolunu sallayan sınırı geçiyor bugün. Türkiye’nin doğu sınırlarından kaçak geçişlerde rekor artış var mesela. Yine Göç İdaresi’nin verisi: 2010 yılında Türkiye’ye kaçak girenlerin sayısı sadece 32 bin 667’ydi. Bu sayı 2017’de 175 bini, 2018 sonundaysa 265 bini geçmiş. Bir yılda artış 90 binin üstünde. Yine “Suriyeliler” diyeceksiniz, ama değil. Sadece 2018’de, o da saptanabildiği kadarıyla, 150 binAfganistan ve Pakistan vatandaşı kaçak yollarla Türkiye’ye girmiş. İlk sırada 100 bin Afgan var. Demek ki konu “Suriyeliler” değil; konu bu iktidarın yanlış göç politikası, daha doğrusu politikasızlığı. Ama “sınırlarımızı koruyoruz”. 

Ya dışarıdaki sorumlular? Bugün en çok göç veren ülkeler arasında Suriye,  Afganistan ve Irak başa güreşiyor. Ortak yönleri dikkatinizi çekti mi? 2002’de Afganistan’ı, ardından 2003’te Irak’ı işgal edenler, son olarak cihatçı çeteler eliyle Suriye’ye iç savaş ihraç edenler kimlerdi? Bugün bu ülkelerin insanları savaştan, çatışmadan, kötü yaşam şartlarından kaçmak için yarışıyor. Ya bunu yaratanlar? Kimisi ABD gibi sınıra duvar örme derdinde, kimisi Türkiye’ye para verip sığınmacıların kendilerine yönelmesini durdurma telaşında. 

İşe de yarıyor. Pek “özgürlükçü” AB’nin Türkiye ile yaptığı anlaşmalar sonucunda Avrupa’ya geçişlerde ciddi azalma var. Avrupa Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı’na göre, 2015 ve 2016’da Avrupa ülkelerine toplam kaçak giriş sayısı 2.3 milyonmuş. Bu sayı 2017’de 204 bine düşmüş mesela. Uluslararası koruma talep edenlerin sayısıysa 2016’da 1.3 milyon iken; 2017’de yüzde 44 oranında gerilemeyle 728 bine inmiş. Akdeniz üzerinden kaçak geçiş sayıları da 2018’de 134 bine gerilemiş. 2016’nın yarısından da az. Türkiye kaynaklı geçişlerde özellikle azalma var; nedeni AB ile yapılan anlaşma.
 
Bizde artıyor, Avrupa’da düşüyor. Müthiş başarı! Göçe yol açan savaşları, eşitsizlikleri konuşmadan; sorumlusu ülkeleri de göreve çağırmadan ülkemizi sığınmacı üssü yapmanın, Batı ile ilişkilerde bu eşitsiz iş bölümünü sorgulamadan kabul etmenin sonucu bu. 

İktidar, AB ile anlaşma gereği ülkemizin batı sınırlarından gidişleri durduruyor. AB sınırını koruyor. Ama güney ve özellikle son iki yılda doğu sınırımızdan gelişleri engelleyemiyor. Bir dönem Batı’ya geçiş için transit ülke olan Türkiye, Batı’ya göç zorlaştıkça ana yerleşim üssüne dönüşüyor. 
Planlama, entegrasyon stratejisi mi? 
Güldürmeyin. 
Bu sorunlara karşı, “Müslümanlık,kardeşlik ile çözeriz” dışında bir cümleleri yok. Asıl bunları konuşmalıyız.

Deniz Yıldırım / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder