Bir şehrin dişiliği şiirlerden, şarkılardan geçip kulağımıza geldiğinde başka bir anlam taşır;
Muhafazakâr bir partinin politikacısının iki dudağı arasından döküldüğünde başka bir anlam.
Hele hele bu politikacı, verdiği bir gazete röportajında şehre “kadın” değil “kız” dediğinin
Muhafazakâr bir partinin politikacısının iki dudağı arasından döküldüğünde başka bir anlam.
Hele hele bu politikacı, verdiği bir gazete röportajında şehre “kadın” değil “kız” dediğinin
altını çizerse, işin rengi iyice belirginleşir.
İzmir...
Kadın mıdır, kız mıdır?
Türkiye...
Kadın mıdır, kız mıdır?
Bu dünya...
Kadın mıdır, kız mıdır?
Bu iktidar...
Erk midir, erkek midir?
Güç sahibi olduğu her alanda kendisini ve üzerinde egemenliğini sürdüreceği “öteki”ni cinsiyetçi bir algının pervasız diliyle tarif edebilen bu iktidar, şehre kız dediğinin, kadın demediğinin altını çize çize vurgulayan bir politikacının fütursuz diliyle bir kez daha deşifre ediliyor.
Bu coğrafyanın medeniyetiyle ünlü en aydınlık şehrine belediye başkanı olmaya aday olarak karşımıza çıkan politikacı;
Temsil ettiği muhafazakâr aklın kirli bilinçaltını bir seçim sloganı gibi kullanmaktan gocunmadığında...
Burası hâlâ aklı başında bir ülke olsa...
O da, temsil ettiği ideoloji de hemen alaşağı edilirdi.
Ama bu aklını kaybetmiş ülkenin ele geçirilmiş bir gazetesine verdiği röportajda niyetini tatlı tatlı anlatan o politikacının konuşurken seçtiği kelimeler artık bu toplumu yeterince irkiltmiyor.
Şehre, ülkeye, dünyaya...
Hatta hayata iki bacak arasından bakan ve erkin erkek dilini hoyrat bir şekilde kullanan politikacıların sözcülüğünü yaptığı aklın bize önerdiği korkunç ahlak es geçiliyor.
İktidarına talip olduğu her yapıyı kız ya da kadın ayrımında gören...
Gücünü cinsiyetçi kavramlarla özdeşleştirip, cümlesini hiç çekinmeden kadınlık ve kızlık değerleri üzerinden kuran politikacıların olmaları gereken yerle, oldukları yer arasındaki uçuruma yuvarlanan bu ülkede...
İzmir’in mahallenin en güzel kızı olmasıyla en güzel kadını olması arasındaki farkın ne anlama geldiği üzerinden ısrarla devam etmesi gereken bir söyleşi, ancak politikacının ailesi vesilesiyle kadına bakışını akladığı bir yere evrilebildiği ölçüde ana akım medyada geniş yer bulabiliyor.
İzmir...
Kadın mıdır, kız mıdır?
Türkiye...
Kadın mıdır, kız mıdır?
Bu dünya...
Kadın mıdır, kız mıdır?
Bu iktidar...
Erk midir, erkek midir?
Güç sahibi olduğu her alanda kendisini ve üzerinde egemenliğini sürdüreceği “öteki”ni cinsiyetçi bir algının pervasız diliyle tarif edebilen bu iktidar, şehre kız dediğinin, kadın demediğinin altını çize çize vurgulayan bir politikacının fütursuz diliyle bir kez daha deşifre ediliyor.
Bu coğrafyanın medeniyetiyle ünlü en aydınlık şehrine belediye başkanı olmaya aday olarak karşımıza çıkan politikacı;
Temsil ettiği muhafazakâr aklın kirli bilinçaltını bir seçim sloganı gibi kullanmaktan gocunmadığında...
Burası hâlâ aklı başında bir ülke olsa...
O da, temsil ettiği ideoloji de hemen alaşağı edilirdi.
Ama bu aklını kaybetmiş ülkenin ele geçirilmiş bir gazetesine verdiği röportajda niyetini tatlı tatlı anlatan o politikacının konuşurken seçtiği kelimeler artık bu toplumu yeterince irkiltmiyor.
Şehre, ülkeye, dünyaya...
Hatta hayata iki bacak arasından bakan ve erkin erkek dilini hoyrat bir şekilde kullanan politikacıların sözcülüğünü yaptığı aklın bize önerdiği korkunç ahlak es geçiliyor.
İktidarına talip olduğu her yapıyı kız ya da kadın ayrımında gören...
Gücünü cinsiyetçi kavramlarla özdeşleştirip, cümlesini hiç çekinmeden kadınlık ve kızlık değerleri üzerinden kuran politikacıların olmaları gereken yerle, oldukları yer arasındaki uçuruma yuvarlanan bu ülkede...
İzmir’in mahallenin en güzel kızı olmasıyla en güzel kadını olması arasındaki farkın ne anlama geldiği üzerinden ısrarla devam etmesi gereken bir söyleşi, ancak politikacının ailesi vesilesiyle kadına bakışını akladığı bir yere evrilebildiği ölçüde ana akım medyada geniş yer bulabiliyor.
***
Eğer bir mucize olamaz da...
Bu halk muhalefetin korkunç zaaflarına rağmen, kendisinden bekleneni değil aksini yapmazsa...
Ve iktidarı sandıkta yüzde yetmişe yakın bir tepkiyle silkelemezse...
Dönüşü gittikçe zorlaşan bu yolda, çok yakında;
Tecavüz suçlarına getirilen iyi hal indirimlerini...
Kadın cinayetlerindeki ağır tahrik hafifletmelerini...
Çocuk tacizlerindeki “rıza” tartışmalarını gündeme bile taşıyamayacak hale geleceğiz.
Kadın, çocuk ve insan haklarıyla hızla vedalaşacağız.
Kendi suskunluğumuzda kapana kısılacağız.
Bu halk muhalefetin korkunç zaaflarına rağmen, kendisinden bekleneni değil aksini yapmazsa...
Ve iktidarı sandıkta yüzde yetmişe yakın bir tepkiyle silkelemezse...
Dönüşü gittikçe zorlaşan bu yolda, çok yakında;
Tecavüz suçlarına getirilen iyi hal indirimlerini...
Kadın cinayetlerindeki ağır tahrik hafifletmelerini...
Çocuk tacizlerindeki “rıza” tartışmalarını gündeme bile taşıyamayacak hale geleceğiz.
Kadın, çocuk ve insan haklarıyla hızla vedalaşacağız.
Kendi suskunluğumuzda kapana kısılacağız.
***
Rivayete göre, İstanbul, 1453 yılında kuşatıldığında, kolayca düşer.
Çünkü o esnada papazlar kilisede meleklerin cinsiyetini tartışmaktadırlar.
Ve bu ülke şu an düştüğü yerden aslında kolayca kalkar.
Çünkü iktidarın aklı aslında anca şehirlerin kadın mı kız mı olduğunu düşünecek kadar.
Çünkü o esnada papazlar kilisede meleklerin cinsiyetini tartışmaktadırlar.
Ve bu ülke şu an düştüğü yerden aslında kolayca kalkar.
Çünkü iktidarın aklı aslında anca şehirlerin kadın mı kız mı olduğunu düşünecek kadar.
Mine Söğüt / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder