4 Ocak 2019 Cuma

Taksim ne ki Gaziantep kaynıyor! - Suriyeliler konusunda korkutan gelişmeler; Gaziantep örneği - BATUHAN ÇOLAK

Taksim ne ki Gaziantep kaynıyor!

Suriyeli sığınmacıların kontrolsüz bir şekilde Türkiye'ye alınmasının ilerleyen yıllarda sosyolojik travmaya yol açacağı ifade edildi. Ama bu türlü eleştirilerin tamamı "şoven milliyetçilik" nitelemesiyle dar bir alana hapsedildi, ötekileştirildi.
Yılbaşı akşamı Taksim'deki manzara uzun bir dönemde yaşanan olayların tek karede özeti gibiydi... ÖSO bayraklarıyla "Suriye" sloganlarının atıldığı ve yüzlerce sığınmacının katıldığı eğlence büyük tepki çekti. İşin ilginç yanı tepki gösterenlerin büyük bir çoğunluğu da yıllardır, "Onlar bizim din kardeşimiz, neden tepki gösteriyorsunuz, ırkçısınız" diyen hükümete yakın kesimdi.

Hadiselerin üstü örtülüyor
Taksim'deki hadiseden yaklaşık 1 hafta önce ise Gaziantep'te çok acı bir olay yaşandı. Evlerinin önünde sohbet eden 2'si kardeş 3 kişi "neden bakıyorsunuz" diyen Suriyeli bir grubun saldırısına uğradı.

Olayda ağabey Necati Bağcı, boğazına saplanan bıçakla hastaneye kaldırıldı. Yaşanan bu üzücü olayın hemen ardından hem konuyu araştırmak hem de aileyle görüşmek için Gaziantep'e gittim. Duyduklarım ve gördüklerim oldukça acıydı.
Olayın hemen ardından yerel basına konuşan anne ve baba, Suriyeli sığınmacılara tepkiliydi. Baba Ali Bağcı "Kavga başlar başlamaz Suriyeli grup bir anda 35 kişi oluyor. Benim oğlum da şu an yoğun bakımda. Bütün yetkililer beni arayıp susmamı istiyorlar. Seçimin yaklaşmasından dolayı yetkililer bana 'Seçim var sus. Sonra halledeceğiz' diyorlar" ifadelerini kullanmıştı.

Babanın bu tepkisi üzerine yetkililer hemen harekete geçip, yerel basına "yayın yasağı" getirdiler. Kimsenin konu hakkında araştırma ve haber yapmasına müsaade edilmedi. Sonrasında yaralı Necati Bağcı, bizzat Valinin talimatıyla özel bir hastaneye sevk edildi.

İşte tam bu sırada devlet yetkilileri, Bağcı ailesinden "Hiçbir şekilde konuşmayacaksınız. Devletiniz yanınızda, çocuğunuzun tüm tedavisini en iyi şekilde yapacağız" şeklinde söz alıyor. Haliyle aile çaresiz bir şekilde "tamam" demek zorunda kalıyor.

Aileyi hastanede ziyaret ettiğimde oluşturulan bu baskıdan dolayı gergin bir atmosfer vardı. Bağcı ailesiyle görüştüğümde "Çocuğumuz ayağa kalkmadan herhangi bir açıklama yapmayacağız, bizi bir tarafa çekmek istiyorlar" ifadelerini kullandılar. Yaptığımız bu görüşmeden tek bir kare fotoğraf alınmasına müsaade edilmedi.

Güzel bir haber de vereyim. Necati Bağcı şu anda gözlerini açtı ve solunum cihazından çıkarıldı. Çevresindekilere tepki vermeye başladı. Umarız ki kritik süreci en kısa zamanda atlatır.

Olay yerinde gördüklerim
Aileyi ziyaret ettikten sonra olayın yaşandığı Gazikent Mahallesi'ne gittim. Kan izleri hâlâ yerde duruyordu. Birkaç kare fotoğraf aldım, mahalledeki vatandaşlarla konuştum.Müthiş bir gerginlik hâkimdi. Olayın yaşandığı noktadaki dükkânların çoğu Suriyeliler tarafından işletiliyor. Fotoğraf çekerken yanıma gelip "Ağabey siz burayı neden çekiyorsunuz, sonra bizim başımıza iş gelmeyecek değil mi?" şeklinde dolaylı bir tehdit mesajı verdiler.

Tam bu sırada biri sivil biri resmî üniformalı polis koşarak yanımıza gelip "Buyrun nereye bakmıştınız" şeklinde sorgulama yapıp, kimliğimizi sordular. Basın kartımızı gösterdikten sonra "İnceleme yapılması yasak mı" diye sordum. "Herhangi bir sorun yok, tabii bakabilirsiniz" diyerek uzaklaştılar. Bu konuşmanın ardından iki polis aracı devriye attı.


                                                             ***

Suriyeliler konusunda korkutan gelişmeler; Gaziantep örneği

Gaziantep'teki gözlemlerimize kaldığımız yerden devam edelim.

Öncelikle Suriyelilerle çıkan kavgada ağır yaralanan Necati Bağcı'nın son durumunu aktarayım. Sağlığı her geçen gün daha iyiye gidiyor. Bir hafta içinde yoğun bakımdan çıkması bekleniyor. Yaralanma olayının ne gibi hasarlar bıraktığı, ilerleyen günlerde belli olacak. Temennimiz en iyi şekilde ayağa kalkabilmesi...

Gaziantep'teki birçok olay sansür ve baskıyla saklanmaya devam ediyor. Sığınmacıların karıştıkları en ufak bir olaya bile "yayın yasağı" getiriliyor.

İleride doğabilecek sorunlara karşı önlem almayı zorlaştıran bu durum, vatandaşlar arasında fısıltı gazetesinin güçlenmesine yol açıyor. Fısıltı gazetesi aslında sosyolojik travmaların da çıkış noktasıdır. Fısıltı gazetesinin kitlesel eylemlere ve hareketlere zemin hazırladığı ortamlarda medya bastırılmış, adalet ve hukuk sisteminde aksaklıklar kontrol edilemez noktaya çıkmıştır. Çünkü fısıltı gazetesinin objektifliği, 5n1k'sı yoktur.

Bu bakımdan "toplumda sığınmacılar konusunda tepki oluşmasın" diye gerçekleri kamuoyundan gizlemenin ilerleyen dönemlerde daha büyük sorunlara yol açacağı unutulmamalıdır.

Bu bakımdan Gaziantep'teki araştırmalarımda elde ettiğim verileri paylaşmayı her şeyden evvel bir vatandaşlık görevi olarak görüyorum.

"Evimin kapısında tacize uğradım"
Doğma büyüme Gaziantepli olan ve şu anda yerel bir gazetede çalışan meslektaşımın anlattıkları akıl alır gibi değildi. Sözü bu noktada kendisine bırakmak istiyorum:
"Bıçaklanan Necati Bağcı aynı zamanda arkadaşım olur. Olaydan sonra yerel basın mensupları olarak çok sayıda haber yaptık. İlk saatlerde yaptığımız haberler hızlı bir şekilde yayıldı. Ancak çok kısa bir süre içinde 'yayın yasağı' geldi. Konuyla ilgili tek bir haber yapamadık. O gece orada yaşananlar uzun bir zamandır biriken saldırganlığın küçük bir örneğiydi. Sığınmacıların bir kısmı burayı artık sahiplenmiş ve bizi üstten gören bir psikolojideler. Birbirlerine çok fazla bağlılar. Çoğu genç nüfus olan bu kesimin üzerlerinde sürekli olarak kesici alet bulunuyor. İşim gereği birçok zaman eve dönüşüm 23.00'ı bulabiliyor. Dolmuştan indikten sonra çoğu zaman takip edildim, ama bir tanesini hiç unutamıyorum. Yine saat 23.00 civarıydı, gazetedeki işlerimi tamamlamış evime dönüyordum. Dolmuştan indikten sonra uzun bir süre takip edildim. Hatta evimin burada olduğunu belli etmek için telefonda ailemle konuştum. Ancak bir türlü peşimden ayrılmadılar. Anahtarlarımı çıkardım ki 'her an eve girebilecek' olduğumu göstereyim diye... Ama takip devam ediyordu. En sonunda ailemle yaşadığım apartmana girdim. Arkamı döndüğümde benimle birlikte içeriye girmeye çalışıyorlardı. Bir anda çığlık atarak kendimi eve zor attım. Nefeslerini üzerimde hissetmiştim. Yaşadığım bu olaydan sonra geç kalacağım zamanlarda babam alıyor dolmuş durağından. Benim yaşadığım olayın aynısı komşumun da başına geldi, onu elle taciz ettiler, çevredekiler yetişti.
Olaydan sonra 155'i arayarak ihbarda bulundum. Aldığım cevap üzüntümü daha da katladı. Polis memuru 'Hanımefendi durumların farkındayız, biliyoruz, bir şekilde çözeceğiz' dedi. Sonrasında hiçbir gelişme olmadı.
Benim gördüğüm, polisler de çok fazla konulara müdahil olmak istemiyorlar. Çünkü kendi can güvenliklerinin de tehlikede olduğunu hissediyorlar. Ben bu şekilde yorumluyorum."

Down sendromlu çocuğa cinsel istismar
Temmuz ayında yaşanan bir olayın tıpkı Bağcı kardeşlerin uğradığı saldırı gibi üzeri örtülmüştü. Hoşgör Mahallesi'nde oturan 15 yaşındaki Down sendromlu bir çocuk, 3 sığınmacının cinsel istismarına maruz kalmış, olayın duyulması sonrasında gerginlik büyümüştü. Toplanan kitlenin öfkesi her dakika artarken "idam isteriz" sloganları atılıyordu. Hoşgör Mahallesi'nde oturan, olaylarla ilgili olmayan çok sayıda sığınmacı evlerinde korku dolu bir bekleyiş geçirmişti. Bölgeye sevk edilen çevik kuvvet, mahallelinin öfkesini dindiremeyince sığınmacıların tamamını güvenli bir yere taşıdı. Olayda 3 kişi tutuklandı.

Gaziantep'teki tablo ne yazık ki bir-iki olayla sınırlı değil, yüzlerce benzer örnek var. Kadınlara laf atma ve fiziki takip gibi konularla ilgili artık 155'yi arayan kalmadı. İnsanlar mahallelerinde tek başına dolaşamıyor.

Sığınmacıların oluşturduğu mahalle baskısı hiç beklenmedik karşı eylemlere, protestolara zemin hazırlayabiliyor. Dikkatli olunmalı ve yaşananlar kamuoyundan gizlenmemeli.


Batuhan Çolak / YENİÇAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder