Türkiye’de her şey gibi basın da büyük bir çöküş içinde. Gazeteler, TV kanalları iktidarın eki haline getirilirken, gazetecilik de meslek olarak çok sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Çünkü tek okuyucusu iktidar olan bu tür gazetelerde muhabir olmaz, haber müdürü olmaz, köşe yazarı olmaz. Çünkü yazılacak tek şey iktidara iş dilekçesidir. Çöküşü bundan daha iyi ne anlatabilir?
Dün, bir öğretim üyesi Hürriyet'in tirajını sosyal medya hesabı üzerinden rakam vererek açıkladı; “Hürriyet gazetesi İstanbul gerçek bayi satışı 28.000, toplam Türkiye bayi satışı 60.000. Bu sayılara inilmesinin tek nedeni sosyal medya ve dijital devrim mi?” diye yazdı.
Paylaşımı yapan kişi Prof. Teoman Cem Kadıoğlu’ydu. Kadıoğlu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde öğretim üyesi ve Galatasaray Divan Kurulu üyesi. Bir başka özelliği Demirörenlere satılan Posta’da sağlık yazıları yazması. Bu paylaşım üzerine, ben de isim vermeden bu paylaşımdan söz edip verilen tiraj rakamının doğru olduğunu, AKP’nin basını tasfiye etmek için Demirörenlere verdiğini yazdım. Birkaç saat sonra Kadıoğlu’nu arayıp yazılarına son verildiğini tebliğ ettiler.
Gazetelerde bu ikiyüzlülük her zaman vardı. Tirajlarını şişirirler, reklam verene daha büyük gösterirler kendilerini. Devlet ilanlarından gelen gelirlerini de böylece büyütürler. Fakat “amiral gemisi” Hürriyet’in Demirörenlere zimmetlenene kadar böyle bir ihtiyacı olmamıştı. Artık var. Gurubun bir yazarı Hürriyet’in İstanbul bayi satışını 28 bin, toplam bayi satışını 60 bin olarak verdi. Gerçek rakamlar olduğundan kuşku duyulmamalı. Basın ile iktidar bülteni aynı şey değildir ve yandaşlığın da bir sınırı vardır. Sınır aşmanın hazin sonucudur bu.
Kadıoğlu’ndan önce başka bir holding gazetesinde yazan Fatih Altaylı da benzer bir açıklama yapmış, "Bundan 15 sene önce gazetelerin 5-6 milyon tiraj vardı. Eskiden Hürriyet ve Sabah'ın hafta sonu tirajı 2 buçuk milyondu. Ben iddia ediyorum Hürriyet bugün 100 bin satmıyor" demişti.
Fatih Altaylı’nın yazdığı gazete de benzer bir sebepten kapatıldı. “Alo Fatih” sonunu getirdi Habertürk’ün. Artık sadece iktidara doğrudan tutunan gazeteler satıyormuş efekti yaratabiliyor. O Sabah’la, Yeri Şafaklar iktidarın desteğiyle yayın yapabiliyor. Tek okuyucuları ve tek alıcıları var; iktidar.
Hürriyet’i “satın alan” Demirören ailesi, sahibi olduğu Vatan gazetesini kapattı, Milliyet’i süründürüyor, kapattı kapatacak. Bunun üzerine Hürriyet’i neden aldığı ilk bakışta muamma. Aile, yıllar evvel Milliyet ve Vatan’ı Aydın Doğan’dan satın alarak gazetelerin için boşalttı. Bu hizmetinin karşılığı TOTAL ile mükafatlandırıldı. Öyleyse Hürriyet’i aldıktan sonra verilen ihalelere yeniden bakılmalıdır.
Hürriyet'in resmi tirajı 250 bin dolayında. Kim alıyor gerçek tirajdan geriye kalan 190 bin gazeteyi? Devlet, belediyeler, devlet ve belediyelerden ihale alan şirketler, THY, devlet kütüphaneleri. Bir kısmını da bedava dağıtıyorlar. Patron cebinden vermediğine göre bedava gazetelerin paraları bir yerlerden geliyor. Hürriyet Demirörenlere “Okur Garantisi” ile satılmıştır.
Kapatılmadan önce Zaman gazetesi de 1 milyon tiraj gösterirdi ama herkes 20 bin civarında bayi satışını olduğunu bilirdi. Fethullah gitti yöntemleri kaldı yadigâr.
Türkiye’de her şey gibi basın da büyük bir çöküş içinde. Gazeteler, TV kanalları iktidarın eki haline getirilirken, gazetecilik de meslek olarak çok sıkıntılı bir süreçten geçiyor.
Çünkü tek okuyucusu iktidar olan bu tür gazetelerde muhabir olmaz, haber müdürü olmaz, köşe yazarı olmaz. Çünkü yazılacak tek şey iktidara iş dilekçesidir.
Çöküşü bundan daha iyi ne anlatabilir?
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder