Venezuela halkı ile dayanışmak için “Devrim Televizyondan Gösterilmeyecek”in geçen gün tekrar gösterimi yapıldı. Daha önce defalarca seyrettiğim bu dünyanın en ibret verici belgeselini aynı heyecanla izledim.
Chavez 4 yıl önce ezici bir çoğunlukla seçilerek cumhurbaşkanı olmuştur, İrlandalı Kim Bartley ve ekibi çok konuşulan ama yalan haberlerin içinde gerçeğin seçilmesi zor olan Venezuela’da bir süredir belgesel çekimi için bulunmaktadır.
2002’nin Nisan ayında bazı açılardan bugünkü duruma çok benzeyen bir darbe olur ve film ekibi her şeyi içerden olduğu gibi kaydeder.
Özel televizyon kanallarının sürekli yalan haber üretimi, ABD tarafından muhalefetin desteklenmesi, satın alınan generaller…
Her iki tarafın da sokakta olduğu bir gün kimliği belirsiz keskin nişancılar tarafından kitlelere ateş açılır, insanları kafasından vururlar. Bu yönteme Ukrayna’daki faşist darbe esnasında da başvurduklarını biliyoruz. Özel televizyon kanalları insanların öldürülmesiyle alakası olmayan bir görüntüyü montajlayıp sürekli vererek suçu Chavez yanlılarına atarlar. CNN gibi ABD emperyalizminin bir silah gibi kullandığı medya görüntüleri dünyaya yayar.
İki gün sonra generallerden, sermaye temsilcilerinden ve papazlardan oluşan muhalefet kliği başkanlık sarayını basar, Chavez kaçırılır ve istifa etmediği halde istifa ettiği medya gücüne dayanarak duyurulur. Bir kez daha onlarcası yaşanmış olan ABD darbelerinden biri işbirlikçi sermaye sınıfı ile birlikte gerçekleşmiştir. Yeni başkan Chavez dönemindeki halk yanlısı uygulamaları değiştirmeye başlamıştır bile.
Fakat o da ne? Venezuela’nın yoksul ama örgütlü halkı milyonlar olup sokağa dökülmüş Chavez’i istemektedir. Ordu kısa bir süre içinde taraf değiştirir ve darbeden iki gün sonra Chavez kaçırıldığı adadan helikopterle geri döner.
Belgesel o kadar gerçekçidir ki, darbecilerin suratlarındaki mimiklerin zaferden yenilgiye nasıl değiştiğini dahi kaydetmiştir.
Öte yandan belgesel başka bir açıdan daha ibret vericidir. Bolivarcılar bütün bu koşullara rağmen tamamen Anayasa’ya bağlıdırlar, bu süreç içinde Anayasa’nın dışına çıkmaya ve örneğin bir devrimci komite oluşturmaya kalkmazlar. Darbenin yenildiği, fakat Chavez’in henüz dönmediği anlar için Başkan yardımcısının başkan olarak atanması için Anayasa’ya uygun olarak bir başsavcı aranır. Darbenin başlıca araçları olan –bugün de olduğu gibi- özel televizyon kanallarını kapatmak akıllarına bile gelmez. Devlet televizyonunu tekrar çalıştırmaya bakarlar. Chavez’in döner dönmez, ilk sözü Anayasa’nın üstünlüğü olur.
Gerçekten Bolivarcı devrim iki yüz yıl öncesinden fırlamış romantik bir burjuva devrimi gibidir. Devrimin programı 1783-1830 yılları arasında yaşamış ve İspanyol sömürgeciliğine karşı mücadele etmiş Simon Bolivar’ınkine çok benzer:
ABD(İspanya)’ye karşı bağımsızlık, Latin Amerika halklarının ulusal birliği ve sosyal adalet.
Ama devrimin işçi sınıfına ait ve sosyalist karakterde olmadığını şuradan anlarsınız: Mülkiyette eşitliği değil, yasa önünde eşitliği savunur.
Programın bu karakterine rağmen, buna sahip çıkacak bir burjuvazi bulunmuyordu Venezuela’da. İşbirlikçi burjuvazi ABD sermayesinin uzantısıydı, hizmetlerindeki küçük nüfuslu orta tabaka ile birlikte gerici bir klik oluşturuyordu. Oysa bu programa sahip çıkan toplumsal kesim, henüz modern anlamda işçi sınıfının da parçası olamamış, denizde dalgalar gibi tepeler boyunca uzanan gecekondularda yoksul halk tabakaları oldu.
Petrol geliri yoksul halkla paylaşıldı, yaşam kalitesindeki artışla birlikte bir aydınlanma programı yükseltildi.
Öte yandan o yıllarda çok zor durumda olan ve ABD tarafından adice ve insanlık dışı bir abluka altında tutulan Küba ile Venezuala’nın dayanışması bir yaşam öpücüğü anlamına geldi.
Yine o yılların giderek derinleşen gericiliğinde Venezuela insanlık için bir umut ışığı oldu.
Şimdi Venezuela tekrar utanmaz bir darbe girişimi ile karşı karşıya. Üstelik bu sefer emperyalist hegemonya krizinin fay hattının geçtiği başlıca ülkelerden biri haline gelmiş bulunuyor.
Venezuela ABD yaptırımları ve sürekli darbe tehdidi altında Rusya ve Çin’e yaklaştı. Yatırımlar ve savunma silahları bu devletlerden geldi.
Bu devletler tarafından Venezuela’nın ABD ve yardakçılarının bir işgaline karşı savunulup savunulmayacağı Venezuela halkının çıkarlarına değil, Çin ve Rusya’nın karmaşık stratejik hesaplarına bağlı.
Ancak güveneceğimiz başka şeyler var:
Biri, Bolivarcı Devrimi destekleyen ama kendini onun içinde eritmeyerek bağımsızlığını koruyan Venezuela Komünist Partisi.
İkincisi ise, 500 yıldır sömürünün ve caniliğin her türlüsüne maruz kalmış Latin Amerika halklarının her zaman tarihsel sürprizler yaratmaya hazır yıllanmış direnci ve öfkesi.
Üçüncüsü ise, bu kadar gayri-meşru bir darbeyi planlayan ABD’li ve darbeyi destekleyen Avrupa Parlamentosu denilen haydutların kendi ülkelerinde ve dünyanın her yerinde uğrayacakları prestij kaybı ve buna karşı yükselen uluslararası emekçi sınıfların dayanışması.
Dayan Venezuela!
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder