Yerel seçimlerin sonuçları muhalefet açısından geleceğe ilişkin umut veren bir başarı ama, duruma bakarken soğukkanlı olmak gerekir. Uluslararası basında yankılanan, içeride sevinçle karşılanan “Sonun başlangıcı” yorumları oldukça yüzeysel. İktidarın gücünü, medyanın durumunu, karşımızda da “seçimler üzerinden darbe yapıldı” diyebilen hastalıklı ruhların olduğunu unutmamakta yarar var.
Genel manzara
Oyların coğrafi dağılımında da kayda değer bir değişiklik yok.
Oyların sınıfsal dağılımına bakınca, İstanbul’u, Bursa, Sakarya, Kocaeli gibi sanayi merkezlerini örnek alırsak, işçi sınıfı, vasıfsız emekçiler, orta sınıflar (“yeni” ve geleneksel) gibi kategorilerin yoğunlaştığı ilçelerdeki tercihlerin dağılımı, 2014 seçimlerinden bu yana değişmiş gibi durmuyor: İşçi sınıfının, emekçilerin, “yoksul-dar gelirli” kategorisine sokabileceğimiz seçmenin, derin ekonomik krize karşın AKP’ye terk etmemiş olduğu söylenebilir.
Ne ki AKP’nin bu resmi koruması son derecede zor. Ekonomik “reform” lafını duyunca aklına neo-liberalizm gelenlerin de bir kez daha düşünmesi gerekecek. Resesyon, işsizlik, sermaye kaçışı, borç yükü, devalüasyon ortamında, serbestleştirme, “serbest piyasa”, bütçe disiplini, krizi aşmaya yardımcı olmaz; kaynak sorununu aşacak düzeyde özelleştirme nesnesi de kalmadı. Dahası, bu tür “reformlar”, zaten daralmakta olan bir ekonomide AKP açısından siyasi, dolayısıyla ekonomik intihar anlamına gelir.
Müdahaleci, rant yaratılmasına, paylaşımına, yandaşları kayırıcı ekonomi politikalarına öncelik verilmesinin yanı sıra, kaynak yaratmak amacıyla, büyük sermayeyi hedef alan önlemler de söz konusu olabilir. Siyasal İslamın egemen sınıfı, destek burjuvazisi kendilerini bir ölçüde koruyabilirler ama, kriz içinde kaynak sorunu derinleştikçe, “pasta iyice küçüldükçe” 4 yıllık istikrarlı dönem beklentisi de buhar olup uçar. Orta döneme, pazartesi yazımda vurguladığım biçimde hazırlanmak gerekiyor!
Genel manzara
Muhalefet üç büyük kenti aldı ama, oyların ülke çapında, coğrafi, sınıfsal dağılımında 2014 yerel seçimlerine kıyasla önemli bir kayma göremiyorum. Bu kez AKP, ya “nasıl olsa iktidarız, risk almaya değmez” diye düşündü, ya “oyları çalmaya” gücü yetmedi.
AKP 2014’te toplam oyların yüzde 43.16’sını, 2018 genel seçimlerinde de yüzde 42.56’sını almıştı. Bugün oylarını yüzde 44.42’ye yükseltmiş görünüyor, hem de bir ekonomik kriz ortamında. CHP’nin oy oranları aynı dönemlerde sırasıyla 26.6, 22.64 ve 30.07 olmuş. Bu HDP’den gelen oylardan arındırıldığında 3-4 puan azalacağı düşünülse bile önemli bir artışa işaret ediyor. Buna karşılık toplumdaki bölünmüşlük, kutuplaşma da devam ediyor.
AKP 2014’te toplam oyların yüzde 43.16’sını, 2018 genel seçimlerinde de yüzde 42.56’sını almıştı. Bugün oylarını yüzde 44.42’ye yükseltmiş görünüyor, hem de bir ekonomik kriz ortamında. CHP’nin oy oranları aynı dönemlerde sırasıyla 26.6, 22.64 ve 30.07 olmuş. Bu HDP’den gelen oylardan arındırıldığında 3-4 puan azalacağı düşünülse bile önemli bir artışa işaret ediyor. Buna karşılık toplumdaki bölünmüşlük, kutuplaşma da devam ediyor.
Oyların coğrafi dağılımında da kayda değer bir değişiklik yok.
İstanbul’u İmamoğlu kazandı ama, ilçeler bazında AKP’nin konumunda bir gerileme
görülmüyor. Ankara ve İstanbul’u kazanan adayların, CHP ya da sosyal demokrasi geleneğinden gelmediğini unutmayalım.
Haritaya bakınca, ülkede küresel kapitalizmin dünyasıyla (sermayenin uygarlığıyla) ekonomik ve kültürel olarak en fazla bütünleşmiş bölgelerin, bu kez İstanbul’u ve Ankara’yı da içine alarak yine kırmızıya boyanmış olduğunu görüyoruz. AKP’nin oy tabanını, yine ağırlıklı olarak, ekonomik açıdan görece zayıf ve kültürel olarak içine kapanık bölgeler oluşturuyor. HDP’nin sayısal olarak oyunun azaldığını düşündüren bir gelişme söz konusu ama, bunun özel koşullardan kaynaklandığını, seçmeninin HDP’yi terk etmemiş olduğunu düşünüyorum.
Oyların sınıfsal dağılımına bakınca, İstanbul’u, Bursa, Sakarya, Kocaeli gibi sanayi merkezlerini örnek alırsak, işçi sınıfı, vasıfsız emekçiler, orta sınıflar (“yeni” ve geleneksel) gibi kategorilerin yoğunlaştığı ilçelerdeki tercihlerin dağılımı, 2014 seçimlerinden bu yana değişmiş gibi durmuyor: İşçi sınıfının, emekçilerin, “yoksul-dar gelirli” kategorisine sokabileceğimiz seçmenin, derin ekonomik krize karşın AKP’ye terk etmemiş olduğu söylenebilir.
Balkon konuşması
Erdoğan balkon konuşmasında kendi tabanına, kapitalist sınıflara ve muhalefete yönelik mesajlarla dolu bir resim sundu. Kendi tabanına: Moralinizi bozmayın, korkmayın, ben ve partim iktidardayız; boynunuzu eğdirmeyeceğiz (aç bırakmayacağız, refahınızı arttıracağız değil), milleti küçümsetmeyeceğiz; ulaştığınızı düşündüğünüz toplumsal statüyü kaybetmeyeceksiniz. Sermaye sınıfına ve liberal entelijansiyaya: Dört yıllık seçimsiz dönem, serbest piyasa, yapısal reformlar. Ulusalcı entelijansiyaya: Kürt sorunu tehlike olmaktan çıktı.
Erdoğan balkon konuşmasında kendi tabanına, kapitalist sınıflara ve muhalefete yönelik mesajlarla dolu bir resim sundu. Kendi tabanına: Moralinizi bozmayın, korkmayın, ben ve partim iktidardayız; boynunuzu eğdirmeyeceğiz (aç bırakmayacağız, refahınızı arttıracağız değil), milleti küçümsetmeyeceğiz; ulaştığınızı düşündüğünüz toplumsal statüyü kaybetmeyeceksiniz. Sermaye sınıfına ve liberal entelijansiyaya: Dört yıllık seçimsiz dönem, serbest piyasa, yapısal reformlar. Ulusalcı entelijansiyaya: Kürt sorunu tehlike olmaktan çıktı.
Ne ki AKP’nin bu resmi koruması son derecede zor. Ekonomik “reform” lafını duyunca aklına neo-liberalizm gelenlerin de bir kez daha düşünmesi gerekecek. Resesyon, işsizlik, sermaye kaçışı, borç yükü, devalüasyon ortamında, serbestleştirme, “serbest piyasa”, bütçe disiplini, krizi aşmaya yardımcı olmaz; kaynak sorununu aşacak düzeyde özelleştirme nesnesi de kalmadı. Dahası, bu tür “reformlar”, zaten daralmakta olan bir ekonomide AKP açısından siyasi, dolayısıyla ekonomik intihar anlamına gelir.
Bütçe disiplininin de bir neo-liberal programın parçası olarak değil, muhalif belediyelerin “yönetemediklerini” kanıtlamakta kullanılacağını düşünüyorum.
Müdahaleci, rant yaratılmasına, paylaşımına, yandaşları kayırıcı ekonomi politikalarına öncelik verilmesinin yanı sıra, kaynak yaratmak amacıyla, büyük sermayeyi hedef alan önlemler de söz konusu olabilir. Siyasal İslamın egemen sınıfı, destek burjuvazisi kendilerini bir ölçüde koruyabilirler ama, kriz içinde kaynak sorunu derinleştikçe, “pasta iyice küçüldükçe” 4 yıllık istikrarlı dönem beklentisi de buhar olup uçar. Orta döneme, pazartesi yazımda vurguladığım biçimde hazırlanmak gerekiyor!
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder