Düzeltmek, daha iyi sonuçlar elde etmek amacıyla o kadar sık reform, köklü değişiklik yapıyoruz ki, sonunda farklı yönde etkiler deformasyona yol açıyor.
Açıklamalarda içeriğini çok iyi kavrayamadığımız süslü, yaldızlı sözcükler kullanıldığından, somut bilgi edinme olanağı da olmuyor. Genelde hep gelecek zaman ekleri kullanılarak pembe tablolar çizildiğinden, geçmişteki reformlarla nelerin gerçekleştiği ya da gerçekleşmediği sık reform ihtiyacının nereden kaynaklandığı da anlaşılamıyor. Bu bağlamda daha basit sözcüklerle “dı”lı geçmiş ekleri ile yapılacak açıklamalar, kamuoyunu aydınlatıcı olur.
Geçen hafta açıklanan reform paketi de bu genel özellikleri taşıyordu. Reform ihtiyacı nereden kaynaklanıyor, somut olarak neler getiriyor anlaşılamıyor, yine pembe tablolar çiziliyor, tümceler gelecek zaman ekleri ile bitiyor, yaldızlı sözcüklerle paket süsleniyordu.
Verginin tabana yayılması, dolaylı vergilerin vergi gelirleri içinde payının azaltılması, mali disiplinin sürdürülmesi, kıdem tazminatı fonu oluşturulması hemen her reform paketinde programında yer alıyor.
Ülkemizde servet vergileri önemsenmediğinden dolaysız vergilerin iki ana kaynağını gelir ve kurumlar vergileri oluşturur. Kurumlar Vergisi’nin oranının düşürülmesi öngörüldüğüne göre tabana yayılacak, hasılatı artıracak vergi, gelir vergisi olmaktadır.
Mizah gibi gelebilir ama Maliye Bakanlığı’nın vergiyi tabana yaymak, gelir vergisi hasılatını artırmak için yaptığı “reformist” uygulamalarına örnekler vereyim.
Gayrimenkul sermaye iradı vergilendirilmesinde mükelleflere gerçek veya götürü gider indirimi seçimi tanınmıştır. Götürü gider indirimi seçiminde indirim oranı yüzde 25.0 iken yüzde 15.0’e indirilerek başlayan “reformist” uygulama, 2018 yılı gelirlerinin vergilendirmesinde sağlık harcamalarının belgelenmesinde de sürdürüldü. Beyan edilen gelir vergisi matrahının yüzde 10’u ile sınırlı olarak sağlık harcamalarının indirilmesinin belgelenmesinde eczanelerden ilaç bedeli karşılığı alınan yazar kasa fişleri, önceki yıllar tevsik edici belge olarak kabul edilirken 2018 yılı gelir vergisi beyannamesinde, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın özelgesine dayanılarak yazar kasa fişleri belge olarak kabul edilmedi. GİB özelgesinde yazar kasa fişleri, VUK’de tevsik edici belge olarak yer almadığından, sağlık harcamalarının da fatura ile tevsiki gerektiği ifade ediliyordu. Gelir yazılırken belge olarak kabul edilen yazar kasa fişlerinin, gider kanıtlayıcı belge olarak kabul edilmemesiyle, vergi matrahı ve oranı yükseliyor, vergi hasılatı artırılarak “reform” gerçekleştiriliyordu.
Önemli bir “reform” da, marketlerin plastik poşetlerine 25 kuruş ödenmesiyle, çevre de korunarak, Hazine’ye gelir sağlanarak gerçekleştiriliyordu. Ciddi bir çevre korunması amaçlanıyorsa, yapılması gereken, karbongazı salınımının ve çevreyi kirletmenin etkin bir şekilde vergilendirilmesidir.
Reform paketlerinin, değişmez konularından biri de kıdem tazminatı sorunudur. İşgörenlerin ancak yüzde 20’si hak ettikleri tazminatı tam alabildiğinden kıdem tazminatı sorun olmaktadır. Kıdem tazminatı ücretin bir parçası olduğundan, işletmeler, muhasebe kuralları gereği, yürürlükteki yasalara uygun olarak kıdem tazminatı karşılığı ayırmak zorundadır. Ancak Maliye Bakanlığı’nın muhasebe uygulama genel tebliğleriyle küçük işletmelere kıdem tazminatı karşılığı ayırma konusunda serbesti (hıyar hakkı) tanımıştır. Kıdem tazminatı tahakkuk ettiğinde, ödendiğinde vergisel açıdan gider yazılabildiğinden, küçük işletmeler genelde kıdem tazminatı karşılığı ayırmamaktadır.
Buna karşı bağımsız denetime tabi şirketler (bankalar, halka açık ortaklıkları, belli büyüklüğün üstünde olan şirketler) kıdem tazminatı karşılığı ayırmak zorundalar. Ancak işletmeler, ayrılan karşılıkla bir fon oluşturmamakta, diledikleri gibi kullanmakta; deneyimlerinin de doğruladığı gibi kıdem tazminatını ödememenin yollarını da bulmaktadırlar. Bu nedenle işverenler devletin kontrolünde olacak bir fona sürekli kaynak aktarmak istememektedirler. Özellikle sendikalı işçiler de kıdem tazminatlarını tam olarak almak beklentisinde olduklarından, devlet eliyle kesintiye uğrayabilecek bir sisteme karşı çıkmaktadırlar.
Taraflar karşı olduklarından, kıdem tazminatı bir türlü “reforme” edilememekte; hükümetin eli altında bir fon oluşturulamamaktadır.
Reform, ciddi, köklü önlemler gerektirdiğinden, lafzi reform süreci ülkemizde sonlanamadığından, yakın bir gelecekte de yeni bir “reform paketi”nin yüz günlük programın açıklanması beklenebilir.
Öztin Akgüç / CUMHURİYET
Açıklamalarda içeriğini çok iyi kavrayamadığımız süslü, yaldızlı sözcükler kullanıldığından, somut bilgi edinme olanağı da olmuyor. Genelde hep gelecek zaman ekleri kullanılarak pembe tablolar çizildiğinden, geçmişteki reformlarla nelerin gerçekleştiği ya da gerçekleşmediği sık reform ihtiyacının nereden kaynaklandığı da anlaşılamıyor. Bu bağlamda daha basit sözcüklerle “dı”lı geçmiş ekleri ile yapılacak açıklamalar, kamuoyunu aydınlatıcı olur.
Geçen hafta açıklanan reform paketi de bu genel özellikleri taşıyordu. Reform ihtiyacı nereden kaynaklanıyor, somut olarak neler getiriyor anlaşılamıyor, yine pembe tablolar çiziliyor, tümceler gelecek zaman ekleri ile bitiyor, yaldızlı sözcüklerle paket süsleniyordu.
Verginin tabana yayılması, dolaylı vergilerin vergi gelirleri içinde payının azaltılması, mali disiplinin sürdürülmesi, kıdem tazminatı fonu oluşturulması hemen her reform paketinde programında yer alıyor.
Ülkemizde servet vergileri önemsenmediğinden dolaysız vergilerin iki ana kaynağını gelir ve kurumlar vergileri oluşturur. Kurumlar Vergisi’nin oranının düşürülmesi öngörüldüğüne göre tabana yayılacak, hasılatı artıracak vergi, gelir vergisi olmaktadır.
Mizah gibi gelebilir ama Maliye Bakanlığı’nın vergiyi tabana yaymak, gelir vergisi hasılatını artırmak için yaptığı “reformist” uygulamalarına örnekler vereyim.
Gayrimenkul sermaye iradı vergilendirilmesinde mükelleflere gerçek veya götürü gider indirimi seçimi tanınmıştır. Götürü gider indirimi seçiminde indirim oranı yüzde 25.0 iken yüzde 15.0’e indirilerek başlayan “reformist” uygulama, 2018 yılı gelirlerinin vergilendirmesinde sağlık harcamalarının belgelenmesinde de sürdürüldü. Beyan edilen gelir vergisi matrahının yüzde 10’u ile sınırlı olarak sağlık harcamalarının indirilmesinin belgelenmesinde eczanelerden ilaç bedeli karşılığı alınan yazar kasa fişleri, önceki yıllar tevsik edici belge olarak kabul edilirken 2018 yılı gelir vergisi beyannamesinde, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın özelgesine dayanılarak yazar kasa fişleri belge olarak kabul edilmedi. GİB özelgesinde yazar kasa fişleri, VUK’de tevsik edici belge olarak yer almadığından, sağlık harcamalarının da fatura ile tevsiki gerektiği ifade ediliyordu. Gelir yazılırken belge olarak kabul edilen yazar kasa fişlerinin, gider kanıtlayıcı belge olarak kabul edilmemesiyle, vergi matrahı ve oranı yükseliyor, vergi hasılatı artırılarak “reform” gerçekleştiriliyordu.
Önemli bir “reform” da, marketlerin plastik poşetlerine 25 kuruş ödenmesiyle, çevre de korunarak, Hazine’ye gelir sağlanarak gerçekleştiriliyordu. Ciddi bir çevre korunması amaçlanıyorsa, yapılması gereken, karbongazı salınımının ve çevreyi kirletmenin etkin bir şekilde vergilendirilmesidir.
Reform paketlerinin, değişmez konularından biri de kıdem tazminatı sorunudur. İşgörenlerin ancak yüzde 20’si hak ettikleri tazminatı tam alabildiğinden kıdem tazminatı sorun olmaktadır. Kıdem tazminatı ücretin bir parçası olduğundan, işletmeler, muhasebe kuralları gereği, yürürlükteki yasalara uygun olarak kıdem tazminatı karşılığı ayırmak zorundadır. Ancak Maliye Bakanlığı’nın muhasebe uygulama genel tebliğleriyle küçük işletmelere kıdem tazminatı karşılığı ayırma konusunda serbesti (hıyar hakkı) tanımıştır. Kıdem tazminatı tahakkuk ettiğinde, ödendiğinde vergisel açıdan gider yazılabildiğinden, küçük işletmeler genelde kıdem tazminatı karşılığı ayırmamaktadır.
Buna karşı bağımsız denetime tabi şirketler (bankalar, halka açık ortaklıkları, belli büyüklüğün üstünde olan şirketler) kıdem tazminatı karşılığı ayırmak zorundalar. Ancak işletmeler, ayrılan karşılıkla bir fon oluşturmamakta, diledikleri gibi kullanmakta; deneyimlerinin de doğruladığı gibi kıdem tazminatını ödememenin yollarını da bulmaktadırlar. Bu nedenle işverenler devletin kontrolünde olacak bir fona sürekli kaynak aktarmak istememektedirler. Özellikle sendikalı işçiler de kıdem tazminatlarını tam olarak almak beklentisinde olduklarından, devlet eliyle kesintiye uğrayabilecek bir sisteme karşı çıkmaktadırlar.
Taraflar karşı olduklarından, kıdem tazminatı bir türlü “reforme” edilememekte; hükümetin eli altında bir fon oluşturulamamaktadır.
Reform, ciddi, köklü önlemler gerektirdiğinden, lafzi reform süreci ülkemizde sonlanamadığından, yakın bir gelecekte de yeni bir “reform paketi”nin yüz günlük programın açıklanması beklenebilir.
Öztin Akgüç / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder