18 Nisan 2019 Perşembe

Reform paketi - Öztin Akgüç

Düzeltmek, daha iyi sonuçlar elde etmek amacıyla o kadar sık reform, köklü değişiklik yapıyoruz ki, so­nunda farklı yönde etkiler deformasyona yol açıyor. 

Açıklamalarda içeriğini çok iyi kavrayamadığımız süslü, yaldızlı sözcük­ler kullanıldığından, somut bilgi edinme olanağı da olmuyor. Genelde hep gelecek zaman ekleri kullanılarak pembe tablolar çizildiğinden, geçmişteki reformlarla ne­lerin gerçekleştiği ya da gerçekleşmediği sık reform ihtiyacının nereden kaynaklan­dığı da anlaşılamıyor. Bu bağlamda daha basit sözcüklerle “dı”lı geçmiş ekleri ile yapılacak açıklamalar, kamuoyunu aydın­latıcı olur.
 
Geçen hafta açıklanan reform paketi de bu genel özellikleri taşıyordu. Reform ihti­yacı nereden kaynaklanıyor, somut olarak neler getiriyor anlaşılamıyor, yine pembe tablolar çiziliyor, tümceler gelecek zaman ekleri ile bitiyor, yaldızlı sözcüklerle paket süsleniyordu. 

Verginin tabana yayılması, dolaylı ver­gilerin vergi gelirleri içinde payının azaltıl­ması, mali disiplinin sürdürülmesi, kıdem tazminatı fonu oluşturulması hemen her reform paketinde programında yer alıyor. 

Ülkemizde servet vergileri önemsenme­diğinden dolaysız vergilerin iki ana kayna­ğını gelir ve kurumlar vergileri oluşturur. Kurumlar Vergisi’nin oranının düşürülmesi öngörüldüğüne göre tabana yayılacak, hasılatı artıracak vergi, gelir vergisi ol­maktadır. 

Mizah gibi gelebilir ama Maliye Bakanlığı’nın vergiyi tabana yaymak, gelir vergisi hasılatını artırmak için yaptığı “re­formist” uygulamalarına örnekler vereyim. 


Gayrimenkul sermaye iradı vergilendiril­mesinde mükelleflere gerçek veya götürü gider indirimi seçimi tanınmıştır. Götürü gider indirimi seçiminde indirim oranı yüzde 25.0 iken yüzde 15.0’e indirilerek başlayan “reformist” uygulama, 2018 yılı gelirlerinin vergilendirmesinde sağlık har­camalarının belgelenmesinde de sürdürül­dü. Beyan edilen gelir vergisi matrahının yüzde 10’u ile sınırlı olarak sağlık harca­malarının indirilmesinin belgelenmesinde eczanelerden ilaç bedeli karşılığı alınan yazar kasa fişleri, önceki yıllar tevsik edici belge olarak kabul edilirken 2018 yılı gelir vergisi beyannamesinde, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın özelgesine dayanılarak yazar kasa fişleri belge olarak kabul edil­medi. GİB özelgesinde yazar kasa fişleri, VUK’de tevsik edici belge olarak yer almadığından, sağlık harcamalarının da fatura ile tevsiki gerektiği ifade ediliyordu. Gelir yazılırken belge olarak kabul edilen yazar kasa fişlerinin, gider kanıtlayıcı belge olarak kabul edilmemesiyle, vergi matrahı ve oranı yükseliyor, vergi hasılatı artırılarak “reform” gerçekleştiriliyordu.
 
Önemli bir “reform” da, marketlerin plastik poşetlerine 25 kuruş ödenmesiyle, çevre de korunarak, Hazine’ye gelir sağla­narak gerçekleştiriliyordu. Ciddi bir çevre korunması amaçlanıyorsa, yapılması ge­reken, karbongazı salınımının ve çevreyi kirletmenin etkin bir şekilde vergilendiril­mesidir. 

Reform paketlerinin, değişmez konula­rından biri de kıdem tazminatı sorunudur. İşgörenlerin ancak yüzde 20’si hak ettikle­ri tazminatı tam alabildiğinden kıdem taz­minatı sorun olmaktadır. Kıdem tazminatı ücretin bir parçası olduğundan, işletmeler, muhasebe kuralları gereği, yürürlükteki yasalara uygun olarak kıdem tazminatı karşılığı ayırmak zorundadır. Ancak Maliye Bakanlığı’nın muhasebe uygulama genel tebliğleriyle küçük işletmelere kıdem taz­minatı karşılığı ayırma konusunda serbesti (hıyar hakkı) tanımıştır. Kıdem tazminatı tahakkuk ettiğinde, ödendiğinde vergisel açıdan gider yazılabildiğinden, küçük iş­letmeler genelde kıdem tazminatı karşılığı ayırmamaktadır. 

Buna karşı bağımsız de­netime tabi şirketler (bankalar, halka açık ortaklıkları, belli büyüklüğün üstünde olan şirketler) kıdem tazminatı karşılığı ayırmak zorundalar. Ancak işletmeler, ayrılan kar­şılıkla bir fon oluşturmamakta, diledikleri gibi kullanmakta; deneyimlerinin de doğ­ruladığı gibi kıdem tazminatını ödememe­nin yollarını da bulmaktadırlar. Bu nedenle işverenler devletin kontrolünde olacak bir fona sürekli kaynak aktarmak isteme­mektedirler. Özellikle sendikalı işçiler de kıdem tazminatlarını tam olarak almak beklentisinde olduklarından, devlet eliyle kesintiye uğrayabilecek bir sisteme karşı çıkmaktadırlar. 

Taraflar karşı oldukların­dan, kıdem tazminatı bir türlü “reforme” edilememekte; hükümetin eli altında bir fon oluşturulamamaktadır. 

Reform, ciddi, köklü önlemler gerek­tirdiğinden, lafzi reform süreci ülkemizde sonlanamadığından, yakın bir gelecekte de yeni bir “reform paketi”nin yüz günlük programın açıklanması beklenebilir.

Öztin Akgüç / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder