7 Nisan 2019 Pazar

Tekelin tadı kaldı...(SÖYLEŞİ) - AYÇA HAN / CUMHURİYET

Kerim Yanık'la 39 yılı Tekel'de olmak üzere 50 yılı aşkın meslek hayatında, alkollü içkilere yönelik anılarını ve öğrendiklerini anlattığı "Likörden Şaraba Votkdan Rakıya Tekel'in Nesi Kaldı? Damaklarda Tadı Kaldı" kitabını konuştuk.


Kerim Yanık'ın şubat ayında raflardaki yerini alan Oğlak Yayınları'ndan çıkan "Likörden Şaraba Votkadan Rakıya Tekel'in Nesi Kaldı? Damaklarda Tadı Kaldı" kitabı; Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze gelinceye kadar rakıdan votkaya, şaraptan likör ve biraya hemen her içkinin üretildiği, pazarlandığı ve tüketildiği bu topraklardaki yazılı belge eksikliğini telafi edecek mahiyette bir kitap. Yanık'ın 1967 yılında işçi olarak başladığı Ankara Bira Fabrikası'ndan, 2005 yılında emekli olduğu Araştırma Planlama Koordinasyon (APK) Daire Başkanlığı'na kadar geçen süreyi anlattığı kitabında "eski güzel günler"den, 17 Tekel Fabrikası'nın yok pahasına nasıl özelleştirildiğine ve yok edildiğine kadar bir çok anısına yer veriyor.


Cahit Sıtkı'nın dediği gibi...
39 yılı Tekel’de olmak üzere 50 yılı aşkın aralıksız çalıştığını söyleyen Kerim Yanık, kitabı birikimlerini, kazanmış olduğu deneyimleri başkalarıyla; daha doğrusu alkollü içki dünyasına ilgi duyanlarla paylaşma zamanının geldiğini düşünerek yazdığını belirtiyor ve ekliyor: "Cahit Sıtkı Tarancı’nın unutulmaz şiirindeki dizelerdeki gibi, yaşanmışlığın ikinci yarısını da tamamlamak üzereydim. O halde daha fazla zaman geçirmeden işe koyulmalıydım. Şaka da olsa; 50 yılı aşan zaman dilimi içindeki alkollü içkilere yönelik anılarını, öğrendiklerini kimselerle paylaşamadan mezara götürecek biri durumuna düşmekten kurtulmuş olacaktım sanırım."

Masal gibi yıllar...
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1932 yılında Hakimiyet-i Milliye gazetesinde gördüğü bir alkollü içki reklamı, Ankara Bira Fabrikası’nın temellerinin atılmasına ön ayak olur. O ilanda, “Türkiye’nin tek birası olan Bomonti birası için” yazılıdır. Ulusal yatırımlara hız verildiği o tarihlerde böyle bir yabancı ürün ilanı Atatürk’e çok dokunur ve 1933 yılında Atatürk’e ait Orman Çiftliği’ndeki arazi içerisinde temeli atılan bira fabrikası, 1934 yılında tamamlanarak üretime başlar. Kerim Yanık 1967 yılında henüz on dokuz yaşında bir üniversite öğrencisiyken adı o yıllarda Tekel Bira Fabrikasıolan fabrikada işçi statüsüyle çalışmaya başladığı zamanları şu sözlerle anlatıyor: "Hani derler ya, geçen o yıllar birer masal gibiydi. İnanın Atatürk Orman Çiftliği’nde ve Ankara Bira Fabrikası’nda yaşamış olduğum 1960'lı ve 1970'li yıllar kolayca anlatılamayacak ve yazılamayacak keyifli yıllardı. Her şeyden önce Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusuna armağanı olan bir bölgede çalışıyor olmam başlı başına heyecan ve gurur verici bir duyguydu benim için. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, benim yaşamış olduğum bu gurur, o dönemleri yine o mekanlarda yaşayan hemen herkesin ortak duygusuydu diyebilirim. Yine anımsıyorum; Ankara Bira Fabrikası’nın “bira parkı” sadece konserlerin verildiği eğlence mekanları değildi. Yaşları, cinsiyetleri ve kimlikleri, sosyal statüleri ne olursa olsun, pek çok insanın bir araya geldikleri, biralarını veya gazozlarını yudumladıkları günleri."

Likör ikramları...
Yanık henüz çocukken Ramazan ve Kurban bayramlarında Türk kahvesi eşliğinde ikram edilen muz ve nane likörlerini de anlatıyor kitabında. Likör aslında bir alkollü içecek; ancak bu içki alkol ihtiyacını karşılamaktan öte, kahve eşliğinde ferahlatıcı bir tamamlayıcıymış o zamanlar. "Dinî bayramlarda dahi olsa, likör ikramının dinsel yaklaşımlarla bir araya getirilmesi hiçbir zaman düşünülemezdi. 50-60 yıl öncesinin Anadolusundaki hoş görü ve çağdaş dünyaya uyum anlayışına bakar mısınız. İnançlarını yaşayan ama doğanın kendisine sunmuş olduğu olanakları da reddetmeyen, bağnazlığa pirim vermeyen Anadolu insanı vardı bu topraklarda. Dini bayramlarda inançları gereği bayram namazları ile birlikte diğer dini ritüellerini de yerine getirirken, artık bir gelenek haline gelen likör ikramlarını da bayramlarının bir parçası kabul ediyorlardı. Yani aynı zamanda alkollü bir içki olan likörü inanç odaklı olarak değerlendirip dışlamayan, insanlara özgü bir içki olarak değerlendiren bir toplum vardı o dönemlerde." diyor Kerim Yanık. Günümüz Türkiye'sinde bu geleneklerin neden sürdürülemediğini sorduğumda, çocukluk dönemindeki alkollü içeceklere bakış ile günümüzü kıyasladığında inanılması güç çelişkiler gördüğünü şu şekilde ifade ediyor: "Ne yaşamı boyunca içkiyle tanışmamış insanlar içki içmeleri için özendirilmemiş, ne de içki içenler toplumdan dışlanmamışlardı o yıllarda. Bir an günümüze dönecek olursak; İçki içenlere, satanlara, üretenlere neredeyse ülke sınırları içinde yaşam hakkının tanınmayacağı türlü baskılara tanık olabilmekteyiz."   

Nefret oluşturuldu
Ve dönemin alkol kültürü... Bira Parkı gibi birçok insanın bir arada olabildiği mekânlar.. O dönemde alkollü içki karşıtlığının bir devlet politikası haline hiç gelmediğini anlatan Yanık; şimdiyse içki içenlerden adeta nefret eden bir topluluğun ayak seslerini duyduğunu söylüyor. Yanık, "Burada önemli bulduğum bir saptamayı yapma gereğini duyduğumu söylemek isterim. Cumhuriyetin ilk yıllarıyla başlayıp, milenyum diye adlandırılan 21'inci Yüzyılın başlarına kadar geçen sürede hem alkol üretiminde ve hem de tüketiminde toplumumuzu olumsuz yönde değişime dönüştüren her hangi bir unsuru yaşamadığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Yine bu dönem içinde alkollü içki karşıtlığı bir devlet politikası haline hiç gelmemişti. Ancak şu an içinde yaşamakta olduğumuz döneme bakar mısınız... İçki içenlerden adeta nefret eden bir topluluğun ayak seslerini duyar gibiyim. Alkollü içki içmeyenlere gösterilen anlayışa karşın, içki içenlere duyulan düşmanlığın ileride hangi aşamalara ulaşacağını düşünmek dahi istemiyorum." diyor.

Tekel'in yok oluşu
2004 yılında 17 içki fabrikası blok halinde özelleştirildi. Tekel'in alkollü içkiler bölümünün blok hâlinde özelleştirilmesi devletin sahip olduğu varlıkların, değerlerinin çok altında elden çıkarılmasına tipik bir örnek. 24.02.2004 tarihinde, hisse devriyle on yedi içki fabrikasıyla birlikte Kerim Yanık'ın görev yaptığı Bilecik fabrikası da özelleştirilmiş ve yeni sahiplerine devredilmiş. aynı tarihte emeklilik dilekçesini veren Kerim Yanık "Bu özelleştirme hem ülke bazında, hem de her fabrikanın bulunduğu bölge itibariyle yaratmış olduğu etkiler sayılamayacak kadar yıkıcı olmuştur" diyor ve ekliyor: "İçki fabrikalarının bulunduğu bölgelere kazandırmış olduğu ekonomik değerler tartışmasızdır kanısındayım. Üretimin ham maddesi olan tarımsal ürünlerin değerlendirilmesi, istihdamın sağlanması, lojistik, yardımcı hizmet ve malzeme sektörüne vermiş olduğu katkılar azımsanamayacak konulardı. Bu fabrikalar kuruluş yıllarından itibaren bölge çiftçisi ve halkıyla bütünleşmeyi başarmış işletmelerdi. Hatta bu işletmelerin varlıkları ile, bölge halkının sosyal ve kültürel gelişmişlikleri arasında sürekli ilişki hep devam etmiştir. İşte Tekirdağ ve Şarköy’de yapılan bağ bozumu ve şarap festivalleri, Ürgüp’de Uluslararası kimlik kazanan şarap yarışmaları gibi etkinlikler; içki üreten fabrikalar ile yöre halkı arasında sağlanan kalıcı birlikteliklerden bazılarıdır."

"Likörden Şaraba Votkdan Rakıya Tekel'in Nesi Kaldı? Damaklarda Tadı Kaldı" artık esamesi okunmayan Tekel'in ve bir kültürün nasıl yok edildiğini; o kadar çabaya rağmen bir Tekel Müzesi'nin kurulmasına dahi nasıl izin verilmediğini Kerim Yanık'ın tanıklığında sizlerle buluşturuyor.

AYÇA HAN / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder