23 Mayıs 2019 Perşembe

AVRUPA SANDIĞA GİDİYOR (VII-VIII)

YKP MK üyesi Nikolau: AB'ye başkaldırının karşılığı kapitalist Yunanistan olamaz(VII)

Yunanistan’da 2019 dört seçimin birden yapılacağı bir yıl. Bu hafta yapılacak AP seçimleri, yerel ve bölgesel seçimler sonrasında, sonbaharda da parlamento seçimleri gerçekleştirilecek. Geçen yıllarda Syriza iktidarı boyunca uygulanan kemer sıkma politikaları toplumun geniş kesimlerinde tepki yaratmış durumda, bunun da sandıktan çıkacak sonuca yansıması bekliyor.

YKP Avrupa Parlementosu vekil adayı ve Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komitesi, Uluslararası İlişkiler Bürosu üyesi Lefteris Nikolau hazırlandıkları seçimler öncesinde sorularımızı yanıtladı. Görüşmemizde Nikolau, kapitalizmin kendi hayatları için yarattığı açmazların farkına varan işçilerin bugün önünde bir seçenek olarak YKP’nin durduğuna işaret etti. AB karşıtlığı tartışmaları için “Drahmi kullanan kapitalist Yunanistan yetmez, tüm kurumlarıyla birlikte sermaye iktidarına son verilmeli" diye konuştu.

AB’ye dair tartışmalarda YKP kozmopolitanlık ve “Avro-skeptiklik” görüşlerinin ikisini de reddediyor. YKP’nin AB’ye dair görüşü nedir? Bu görüşü kitleler içerisinde nasıl yayıyorsunuz?
YKP, AB’yi olduğu gibi görüyor: Avrupa burjuva devletlerinin, Avrupa tekel gruplarının ABD, Çin, Rusya, Hindistan gibi rakiplerle mücadelesinde kârlarına hizmet etmeyi hedefleyen gerici emperyalist birliği. Bu gerici karakteri her gözeneğinden sızıyor. Sömürüyü yoğunlaştırmayı, esnek çalışma ilişkilerini yaygınlaştırmayı, zor mücadeleler sonucu elde edilmiş grev hakkını, eğitim-sağlık haklarını gasp etmeyi hedefleyen tüm girişimlerinde bu karakteri görmek mümkün. Sonsuz bir zenginlik parazit burjuva sınıfının elinde toplanırken, milyarlarca Avro her yıl askeri müdahalelere ve emperyalist NATO ile işbirliğine harcanırken, 110 milyondan fazla emekçi yoksulluk sınırında ya da sınırın altında yaşıyor, 16 milyondan fazlası ise işsiz.

AB’nin, kendi açıklamalarında bile, anti-komünist ve halk düşmanı nefreti gizlenemez durumda. Eski ve yeni sosyal demokratlar, yeni liberaller, aşırı sağcı AB ilderleri tarafından imzalanmış açıklamalarda bile, tıpkı bu 9 Mayıs’ta –Avrupa halklarının komünistler ve Kızıl Ordu öncülüğünde Nazi faşizmini yendiği günde- gördüğümüz gibi.

ÇÖZÜM YOLU DRAHMİ KULLANAN KAPİTALİST YUNANİSTAN OLAMAZ
YKP, AB’den belirsiz bir çıkışı savunan güçlerin aksine, ya da yalnızca Avro’dan çıkmayı savunanların aksine, AB, NATO ve tüm diğer emperyalist birlikler ile bağların koparılmasını, iktidarın işçi sınıfının ve halkın elinde toplanmasını savunuyor. İşçi sınıfı ve halk için çıkış yolu Drahmi kullanan kapitalist Yunanistan olamaz, AB içinde hatta dışında olsa da. Bu tür bir “çözüm”, kapitalizmin merhametsiz sömürüsü sürerken, halkın yaşam koşullarında iyileşme sağlayamaz.

YKP sosyalizm-komünizm için stratejisini parçalara, aşamalara bölmüyor. NATO ve AB emperyalist birlikleri ile bağları koparma talebinin, tekellere ve emperyalizm aşamasında bulunan AB ve NATO gibi birlikleri kuran kapitalizme karşı mücadelenin bütünsel bir parçası olduğuna, tekellerin çıkarlarının AB’nin işleyişinin ve yapılandırmasının temellerini oluşturduğuna inanıyoruz.

Bugün, Yunanistan’daki komünistler işçi sınıfı ve toplumsal hareketlerin içerisinde AB’nin ve AB üyesi burjuva hükümetlerin 8 saatlik iş gününün, kamusal ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetinin ortadan kaldırılmasına, işçilerin gelirlerinin sermayenin kârlılığı için kesintiye uğramasına, yoksul çiftçilerin tarımsal üretimin tekellerin elinde birikmesini sağlamak için yok edilmesine yol açan “Avrupa Birliği'nin Ortak Tarım Politikası” gibi halk düşmanı uygulama ve kararlarına karşı mücadele ediyor.

Komünistler mücadelelere, grevlere, gençlik eylemlerine, çiftçilerin yolları kapatma eylemlerine öncülük ediyor. Halkımıza, ülkemizin emperyalist planlara ve örgütlere dahil olmasının olumsuz sonuçlarını gösteriyoruz. Aynı zamanda burjuva yönetim içerisinde hapsolmamak ve kapitalist sınıflar ve emperyalist merkezler arasında giderek belirginleşen çelişkileri kendi çıkarı doğrultusunda kullanabilmek ve Sosyalizmin Yunanistan’ına ve Avrupası’na giden yolları açmak için ancak gerçek düşmanı hedef alan bir sınıf hareketinin işçilerin gerçek çıkarlarını ifade edebileceğini gösteriyoruz. Bu yüzden ancak YKP’nin, daha geniş bir sermaye iktidarına son verme mücadelesinin bir parçası olan “ (emperyalizmle -ç.n.) bağları koparma” önerisi, halk hareketinin kesintiye uğramamasını, sürekliliğini ve zafere ulaştıracak perspektifini sağlayabilir.

Yunanistan 26 Mayıs’ta bir “üçlü seçime” hazırlanıyor: Avrupa seçimleri, bölgesel ve yerel seçimler. Avrupa Parlementosu seçimlerinin halkı harekete geçirmekte etkili olmadığı ve bunun bir sonucu olarak seçmen katılımının belirgin bir biçimde düşük olduğu biliniyor. Yunanistan Komünist Partisi (YKP), Avrupa Parlementosu’nda da temsil edilen bir parti olmasına rağmen, Avrupalı tekellerin çıkarlarına hizmet eden emperyalist bir merkez olan Avrupa Birliği’nin karakterine dair yanılsamalara katı bir biçimde karşı durdu. Avrupa seçimlerinin YKP için önemi nedir?
Burjuva siyasi sistemi yeni önlemler geliştirdiği her seferinde, kendini işçilerin manipülasyonu için yeniden yapılandırır ve YKP’nin çabaları karşısında yeni engeller yaratır. Avrupa seçimlerinin, yerel seçimlerle bir arada yapılmamasının sebebinin kamusal kaynakların israfını önlemek olduğu belirtiliyor. Oysa YKP halkın Avrupa Birliği (AB) duvarları ve kapitalist üretim biçimi içerisindeki tüm “çözümleri” denediğini özenle vurguluyor. Sosyal demokrat SYRIZA’nın eski ve yeni sosyal demokrasisi, “yeni liberal”, “muhafazakar”, “Avro-skeptik” reçetelerin hepsi kapitalist sömürü düzenine ve tekellerin diktatörlüğüne hizmet ediyor. Bu yüzden bu düzenin taraftarları halka karşı sert ve giderek sertleşen önlemler alıyorlar, böylece büyük tekel gruplarının bizim haklarımızın çiğnenmesi pahasına kârlarını arttırmaları sağlanıyor.

Kapitalizmin kendi hayatları için yarattığı açmazların farkına varan işçilerin bugün önünde bir seçenek var: YKP tarafından öne sürülen AB ile bağları koparma teklifine destek olmak, iktidarın halkın elinde toplandığı bir şekilde, bağımsız bir biçimde.

Bizim önümüzde ise büyük bir sorumluluk var: işçi sınıfının, diğer halk katmanlarının ve bu grupların gençlerinin önemli bir kısmının AB’yi kabullenmediklerini göstermek, tekellerin gerici birliğine ve bu birliğin savunduğu çürümüş sömürü düzenine karşı olduklarını göstermek. Tüm ülkelerin işçilerine AB’den kopma mücadelesinin, tüm iktidarın ve ekonominin işçilerin elinde olması için mücadelesinin, sosyalizmin Yunanistan’ı, sosyalizmin Avrupası mücadelesinin güçlendiğini göstermek.

YKP, belirttiğiniz gibi, Avrupa Parlementosu (AP) seçimlerine katılıyor, AB’nin değişmez emperyalist karakterine vurgu yapmak için bu seçimlere katılıyor. Tıpkı ulusal seçimlere katıldığımız gibi, işçilere bu burjuva parlementer kapitalizminin “insanileşebileceği” yanılgısına kapılmamalarını söylemek için katılıyor. AP seçimlerine bütüncül önerimizi halka sunmak için katılıyoruz: işçi sınıfının mücadelesini güçlendirmemiz gerekir, diğer halk katmanlarıyla ortak toplumsal çıkarlar için mücadele edebilecek ittifaklar kurmamız gerekir ve kapitalizm ve tekellere karşı birlikte savaşmamız gerekir. Bu perpektif işçi hareketi içerisinde, iş yerlerinde, sokaklardaki gündelik mücadelelerde güçlü bir YKP’yi ve yerel meclislerde, ulusal ve Avrupa parlementolarında kazanabileceğimiz tüm konumları kullanmamızı gerekli kılıyor. YKP’nin daha da güçlenmesinin bir iyimserlik mesajı ileteceğine ve Avrupalı ve uluslararası komünist hareketin yeniden örülmesi ve güçlenmesi için bir adım olacağına inanıyoruz.

Emperyalist sistem içerisinde çelişkilerin yükseldiği gözlemleniyor. Avrupa ise emperyalizm içi çelişkilerin merkezlerinden biri. Bu çelişkilerin 2019 AP seçimlerinin önemini artırdığını söyleyebilir miyiz?
AB kaygılı, hem AB içi eşitsiz gelişimin sürmesinden, iç çelişkilerinden, özellikle güçlü kapitalist sınıfları arasındaki çelişkilerden hem de emperyalizm içi, ABD, Rusya, Çin ve diğerleriyle rekabetten.

Emperyalizm içi rekabetin iki yanı da buna neden oluyor: bir yanda kapitalistler arasında durmaksızın süren mücadele bir tür “kurtlar ittifakı” yaratıyor ki bu rekabet İngiltere’yi AB’den ayrılmaya yöneltiyor, ama öte yanda “Avro-skeptisizm” örtüsü altında görülebilecek başka süreçler de varlık gösteriyor. “Avro-skeptisizm” sıklıkla milliyetçi, ırkçı hatta faşist görüşlerle bir araya gelen bir burjuva siyasi ideolojisi. Bu tür güçler korumacılığı, özellikle küresel kapitalist ekonomide yavaşlama sürerken, AB burjuvazisinin kimi kesimlerini düşmekte olan rekabet güçlerinin sonuçlarından korumak adına bir seçenek olarak öne sürüyorlar.
Öte yandan AB içerisindeki güçlü çizgi –Alman kapitalist sınıflarının çizgisi- AB’nin karar alma mekanizmalarında hükümetler arası karakterini korumak ile bu kararların değişen hızlarda uygulamaya konma, eş merkezden yönetilen farklı çemberler olarak gözükme ve katı bir maliye politikası izleme özellikleri dahilinde hareket ediyor.

Aynı zamanda, ABD, Rusya, Çin ve diğer güçler arasında doğal kaynaklar, enerji, emtia ticaret yolları, pazar payları için yaşanan emperyalizm içi çelişkiler daha keskin bir hal alıyor ve AB, tam da bu temellerde, askeri gücünü genişletmeye çabalıyor.

Elbette, AB içi ve diğer ülkelerle rekabet ve tüm diğer ilişkiler bir dizi siyasi gelişmeden etkilenecek. Yalnızca belli başlı sorumluluklara sahip olan Avrupa Parlamentosu ve onun seçimlerinden değil, her bir AB üyesi ülkenin iç siyasi gündeminden ve ekonomik koşullarından da etkilenecek.

Komünistler için mesele, AB’ye karşı baş kaldırmanın (örneğin Yunanların %74’ünün AB’ye karşı görüşleri olumsuz) düzeni tehdit etmeyen “Avro-skeptiklik” gibi görüşlere hapsolmasına engel olmak. Bu başkaldırının AB ve NATO ile bağları koparmayı hedefleyen, güç ve ekonominin işçilerin elinde toplandığı, sermayenin kârları için değil bizim ihtiyaçlarımız için kurulmuş bir ekonomi ve toplum için uğraşan, güçlü bir harekete dönüşmesini sağlamak için etkin bir mücadele sergilemek.

'Taktik oy kullanmanın kapitalizme yararı var' (VIII)

28 Nisan'da bir krizin ardından yaşanan seçimlerden henüz çıkmış olan İspanya'da da siyaset "aşırı sağın tehlikeli yükselişine" karşı düzen partilerinin eteklerinde toplanma çağrıları üzerinde yükseliyor. Meclis dışı partiler için seçimlere katılmanın iki kat zor olduğu İspanya’da, İspanya İşçileri Komünist Partisi (PCTE) 28 Nisan'da özerk bölgelerin büyük çoğunluğunda aday göstererek kısa sürede radikal bir çıkışı örgütlemişti. AP seçimleri için aday listesinde yer alan Martina Gomez ile görüştük.

Bugün, bir ay önce Katalan ayrılıkçıların bütçe planını reddetmesiyle ve yapılan güvenoylamasının düşmesiyle birlikte yönetim krizine giren Halk Partisi hükümetinin erken seçime gittiği İspanya’ya uzanıyoruz. 28 Nisan’da yapılan seçimde diğer büyük parti PSOE galip gelmiş, faşist parti Vox’un ise 24 vekille parlamentoya ilk kez girmiş olması çok konuşulmuştu. Meclis dışı partiler için seçimlere katılmanın iki kat zor olduğu İspanya’da, İspanya İşçileri Komünist Partisi (PCTE) ise özerk bölgelerin büyük çoğunluğunda aday göstererek kısa sürede radikal bir çıkışı örgütlemişti.

PCTE Avrupa Parlamentosu aday listesinde ikinci sırada bulunan, partinin gençlik örgütü sekreterliğini de yapmış olan Martina Gómez İspanya siyaseti ve özel olarak komünist partinin durumu hakkında konuştu.

Geçen ay yapılan parlamento seçimlerinden sonra yaptığını açıklamada, işçi sınıfının oylarını “korkuyla” verdiğini, gerçekte onları temsil edecek siyasileri seçmediklerini söylemiştiriniz. Bunun nedeni neydi ve sizce AP seçimlerinde de benzer bir etki olacak mi?
Geçtiğimiz 28 Nisan’da İspanya’da genel seçimler yeni bir siyasi durumda yapıldı. İki büyük parti, PP (Halk Partisi) ve PSOE (İspanya Sosyalist İşçi Partisi), arasında seçimden seçime gidip gelen iktidar değişikliğine olanak veren iki partili sistem, bu büyük partileri sağdan ve soldan tamamlayan, Ciudadanos (Vatandaşlar) ve Podemos gibi başka siyasi güçlerin ortaya çıkmasıyla değişti. Aşırı sağ parti “Vox”un görünürlüğü son aylarda arttı, özellikle de Endülüs bölgesinden vekil çıkarmaları bunu sağladı. Etkinin bu şekilde artması PSOE ve Podemos etrafındaki “faşizme karşı cephe” tarafından dile getirilen “taktik oy” çağrılarına yol açtı. Sosyal demokrasinin seçim konuşmalarının büyük bölümünü bu oluşturdu.

Böylece işçi sınıfı kendisini gerçekliği olmayan, yanlış konumlandırılmış bir ikilemin karşısında buldu. Bu sayede oyların büyük bölümü sosyal demokrasiye sürüklendi. Geçici iş sözleşmelerini yasallaştıran, iki emek karşıtı reformu geçiren, İspanya’yı NATO üyesi yapan, başka ülkelerdeki darbeleri destekleyen sosyal demokrasiye…

Bu yeni seçim kampanyasında, bu şekilde taktik oy kullanmanın “yararlı” olduğunu, ancak sadece kapitalizme yararı olduğunu anlatmak için çok çaba gösteriyoruz. Ve diğer yandan, işçiler için tek yararlı oyun kendi sınıf çıkarlarıyla tutarlı bir oy olacağını da...

Partiniz Avro’nun İspanya halkları için büyük bir kandırmaca olduğunu söylüyor. Geçtiğimiz yıllarda İspanya’da halkın yaşama ve çalışma koşulları nasıl etkilendi? İşyerlerinde nasıl bir ortam vardı, işçilerin örgütlenme kültürleri nasıldı?
Ocak 2002’den beri, yani İspanya’ya Avro geldiğinden beri, fiyatlardaki artış süreklileşti. Avro ekonomik emegenliğin ciddi anlamda kaybına ve emekçilerin alım gücünün batmasına hizmet etti. 2002’den beri fiyatlar ortalama %40 yükseldi, ücretler ise %28.

Bunun özellikle işler üzerine belirgin etkisi oldu, gıda, giyecek ve barınma ihtiyaçlarımızı (ki bu sonuncusunda fiyatlarin yükselişi durmuyor) maaşlarımızla karşılamak giderek zorlaştı. Ayrıca kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, emekli ücretlerinin kısılması da tüm bu sonuçları ağırlaştırdı.

AB’den bir “kopuş”u, bir kırılmayı öneriyorsunuz. Bu hangi koşullarda gerçekleşebilir?
AB’nin reformlarla iyileştirilemeyeceğini anlıyoruz, çünkü AB ona üye olan ülkelerin işçi sınıflarının yararına çalışan demokratik bir organ değil. Tam tersi, büyük tekeller tarafından ve onlar için yaratıldı, ürettiklerini ihraç edebilmeleri için, çalışma koşullarına müdahale etmek, sendikal hakları kısıtlayabilmek için.
Bu nedenle AB’yi kabul eden ve bu kapitalist emperyalist yapıdan kopuşu güçlü bir şekilde savunmayan hiçbir tutumun devrimci bir duruş olamayacağını söylüyoruz. Bu kopuş her ülkede güçlerin birikmesiyle ve bu duruşa sahip komünist partilerin ortak mücadelesiyle gerçekleşebilir.

İspanya İşçileri Komünist Partisi, PCTE adıyla parlamento seçimlerine girdi. Çok kısa bir sürede partinin binlerce imza toplamayı ve seçime katılma hakkını elde etmeyi başardı. Şimdi bundan hemen sonra, Avrupa Parlamentosu ve belediye seçimleriyle devam ediyorsunuz. Bu süreçten bahsedebilir misiniz? İnsanlar PCTE’ye nasıl tepki gösteriyor?
İspanya’daki seçim sistemi oldukça özgün. Birkaç yıl önce, halihazırda mecliste bulunmayan partilerin seçime katılabilmeleri için belli oranda imza toplamaları şartı getirildi, ki bu PCTE gibi partiler için fazladan çaba anlamına geliyor. Yine de tüm militan güçlerimizle sokağa çıkaya karar verdik ve otuz binden fazla imza topladık. Bu destek 29 seçim bölgesinde aday olmamızı sağladı ve bizi ülkedeki ilk komünist aday da yaptı.

O haftalarda kararlılıkla çalışan Parti ve Gençlik üyelerine teşekkür etmeliyiz, ama onlarla birlikte tüm çalışma arkadaşlarımıza, sendika arkadaşlarımıza, komşularımıza, Komünist Parti’yi, yani onlarla her gün mücadele eden, sokakları, grevleri, eylemleri, sendika seçimlerini, toplantıları paylaştıkları, bedeli ne olursa olsun işçi sınıfının çıkarını savunmaya kendini adamış partiyi destekleyen herkese de teşekkür etmeliyiz. Bu bağlılığın bir örneği için Madrid Özerk Bölgesi’nde PCTE’nin aday listesine bakabiliriz, son yıllarda müdahalede bulunduğumuz tüm şirketlerden işyeri meclisi üyeleri ve sendikacılar listede muazzam bir temsiliyete sahiptiler.

Hazırlayanlar: Burçak Özoğlu, Ali Somel,  Nükhet A. Bordignon, Aynur Gümüş, Erdal Akmaz, Tevfik Taş
SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder