Sultanbeyli AKP’nin en önemli kalelerinden biri. AVM’leri ile, gecekonduları ile, yuvalanan tarikat evleri, dar sokaklara konuşlanmış sübyan okulları ile... Ama yanı sıra mülteci mahallesi, Alevi mahallesi ile bir nevi mozaik... Yoksulluğun derin ama aynı zamanda rantın yüksek olduğu...Tipik bir AKP ekseninde kalmış köy-kent dinamiği anlayacağınız. Çoğu mahallede sokakta, o kapalı fanus içinde yaşayan evlerin, ailelerin içine girmek ise hiç kolay değil.
Ama kırılma Sultanbeyli’de de başladı.
Önce bir iki rakam: 31 Mart seçimlerinde 51 bin 379 oy aldı Ekrem İmamoğlu. Toplam oyların yüzde 29’u. 23 Haziran’da yüzde 32.95’e çıkardı 56 bin 995 oy alarak. Biraz daha geri gidelim 2014 seçimlerinde CHP’nin oyu yalnızca yüzde 7 idi. Muharrem İnce rüzgârı ile yüzde 11.6’ya çıkmıştı.
Bunda, İmamoğlu’nun kişiliğinin, barışçı dilinin, azminin payı büyük. Bir o kadar pay da, başta Canan Kaftancıoğlu olmak üzere CHP il yönetimine, CHP merkez yönetimine... Derinleşen ekonomik kriz, İmamoğlu’na 31 Mart’ta yapılan haksızlığın insanların vicdanlarında yarattığı duygu, AKP üst yönetiminin kendi tabanından kopması... Ve tabii Tayyip Erdoğan’ın öfke dolu, kutuplaştırıcı söyleminden, bağırtısından artık birçok insanın bıkmış olması... İYİ Parti ve HDP’nin sağduyulu yaklaşımlarını da unutmayalım.
Ama... Evet işin bir de “ama”sı var...
Sultanbeyli Gönüllüleri
Tam bu noktada, kar kış, sıcak soğuk gözetmeden, hiçbir mazeret üretmeden Sultanbeyli’de dönüşümün ağlarını ilmek ilmek dokuyan bir avuç insandan bahsetmek istiyorum. Saygı ve hayranlık ile izliyorum onları son 4-5 yıldır. Sultanbeyli’ye Türkiye’nin farklı yerlerinden göç ederek yerleşen insanların yaşama tutunma çabalarının bir ucundan da onlar tutuyorlar kendi güçleri yettiğince...
Tam bu noktada, kar kış, sıcak soğuk gözetmeden, hiçbir mazeret üretmeden Sultanbeyli’de dönüşümün ağlarını ilmek ilmek dokuyan bir avuç insandan bahsetmek istiyorum. Saygı ve hayranlık ile izliyorum onları son 4-5 yıldır. Sultanbeyli’ye Türkiye’nin farklı yerlerinden göç ederek yerleşen insanların yaşama tutunma çabalarının bir ucundan da onlar tutuyorlar kendi güçleri yettiğince...
Geçen yıl yazmıştım; tekrarlamak istiyorum: Yoksulluk, cehalet, umutsuzluk kıskacındaki bu insanlara el uzatıyorlar. O el, kimi zaman bir küçük çocuğu tedavi etmek için arabayla haftada birkaç kez başka bir semtte bir devlet hastanesine taşıyıp, saatlerce pansumanı bekleyip yine arabayla çocuğu evine götürmek oluyor, kimi zaman okulunu çeşitli nedenlerden yarına bırakmaya hazırlanan bir genci ikna etmek. Kimi zaman iyi öğrencilere okumaları için burs topluyorlar, kimi zaman başka bir ilçede bir okulu kazanan bir öğrencinin yıllık servis parasını karşılıyorlar...
Bu insanlar Sultanbeyli’de yaşamıyorlar. Hatta çok uzaklardan geliyorlar. Bazen birkaç kişi bir yerde buluşup tek bir arabayla hareket ediyorlar. Profilleri ağırlıklı olarak kadın, eğitimli, çalışan ya da emekli. Kimi bir sınıfın masal anlatıcısı oluyor; çocuklar öyle büyük ilgi gösteriyorlar ki başka okullardaki öğretmenlerden talep geliyor; kimleri kendi dost çevresini harekete geçiriyor ve bir anasınıfının kurulması için paralar toplanıyor, malzemeler alınıyor. Kimileri gönüllü matematik, İngilizce dersleri veriyor ihtiyacı olan çocuklara, kimileri ders verecek olan gönüllüleri Sultanbeyli’ye getirip götürmeyi üstleniyor. Kısacası dokunuyorlar karınca kararınca oradaki hayatlara. Hiçbir karşılık beklemeden... Hiçbir siyasi beklenti içine bile girmeden... Buram buram yoksulluk kokan sokaklarda, derme çatma evlerin içine giriyorlar. Kadınlarla sohbet ediyor, dertlerini dinliyor.
Tüm bu sokaklar, bu evlere bugüne kadar sadece AKP’nin mahalle teşkilatları girmiş. Kadınların önlerine tek seçenek sunulmuş: Evlerde dini sohbetler, dualar... Erzaklar dağıtılmış. Çocukların önlerine de tatil dönemleri için tek seçenek çıkarılmış: Kuran kursları... Bu yüzden Sultanbeyli gönüllüleri bir yandan bu insanlara dokunurken bir yandan da o mahallelerde yerleşik bir imajı yıkıyorlar: Kendilerine yardım eli uzatan, bunu sadece para vererek yapmayan, ilgilenen ve bu ilgiyi sürekli kılan bu kişilerin çağdaş, aydınlık yüzlü kadınlar olduğu, onların da kendileri gibi ilgilenmek zorunda oldukları bir ailelerinin olduğu gerçeğinin farkına varıyorlar...
Bu ülkedeki çağdaşlaşmayı; yakınan ya da oturduğu yerden ahkâm kesenler değil, bu yazıda anlattığım Sultanbeyli gönüllüleri gibi özverili insanlar gerçekleştirebilir ancak. Ve ne yazık ki bu insanların sayısı çok az. Güçlerini ve enerjilerini bir araya getirince ve de tabii ki isteyince nelerin başarılabileceğini ben bu insanlarda gördüm.
İşte o güzel insanlar seçim bitip sonuçlar açıklanır açıklanmaz ne dediler biliyor musunuz: Daha yeni başlıyoruz ve daha yapacak çok şey var. Bence, Ekrem İmamoğlu matbatasını alıp göreve başladıktan sonra bir ara, Sultanbeyli’yi bir de bu gönüllülerden dinlemeli...
ÖZLEM YÜZAK / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder