Bizanslı tarihçi Yeorgios Françis’in İstanbul’un fethine ilişkin tanık olduğu olayları gün gün yazdığı ve Dr. Kriton Dinçmen’in eski Yunanca’dan dilimize çevirdiği “Şehir Düştü” kitabını geçmişte okumuş olmama rağmen, geçen ay kitaplıkta elime gelince yeniden okuyup gülmüştüm. Françis, II. Murat ölüp de yerine oğlu Sultan Mehmet’in geçtiğini öğrenince, “Hay aksi, tahta çıkan Mehmet şimdi bize savaş açacaktır. Bizans’ın ekonomik kriz ve borçlarla debelendiği bu dönemde bu savaşın hiç de sırası değil” diyor. “Keşke biraz ekonomimizi toparlayıp ihtiyaçlarımızı giderebilseydik de öyle savaş çıksaydı” temmenisinden sonra Françis, saray içinde birbirleriyle kıyasıya rekabet eden ve birbirlerinin felaketi üzerinden ikbal arayan saray eşrafına eleştiriler yöneltiyor. Son bölümde ise Bizans’ın korunaklı surlarında savaşanlara karşılık açık arazide savaşan Türklerin zırh ve top başta olmak üzere savaş teçhizatlarının kendilerine oranla çok zayıf olmasına rağmen nasıl olup da başarı kazanabildiklerine olan şaşkınlığını belirtiyor.
Bu satırları okuyunca “aynı suda ikinci kez yıkanılmaz” diyen Herakliatos’a gel de kızma. Yöneticileri farklı olsa da şehir aynı şehir. Ve bu şehir aynı olayı ikinci kez yaşıyor.
RP, İstanbul Belediyesi’ni kazanmasına “İstanbul Fethi” gibi bir anlam yüklemişti. Bugünlerde şehri kaybeden AKP yandaşları da İstanbul, sanki düşmanın eline geçmiş gibi kahrolmakta. Ne 1994 Martı’nda İstanbul fethedildi ne de 23 Haziran’da şehir düşmanın eline geçti. Her iki düşünce de patalojik bir ruh hali. Bu seçim sadece şehrin hangi siyasal anlayış tarafından yönetileceğini tercihten ibarettir. Daha doğrusu öyleydi. Ancak, gerek 31 Mart gerekse 23 Haziran seçimleri bunun ötesine geçti. Bu iki seçime bir yerel yönetim seçiminin ötesinde anlam yükleyen bizatihi iktidarın kendisiydi. O nedenle uğradıkları seçim yenilgisinin ardından, “Canım sadece bir belediye
kaybettik” ya da yandaş medyanın 24 Haziran günü manşetlerine attığı “İstanbul tercihini yaptı” türünden basit ve sıradan bir olay da değil.
Zira seçim öncesinde muhalefetin adayı kazanırsa “devletin bekası tehlikeye
girer”, “Kandil ve Pensilvanya kazanır”, “Sisi kazanır”, “İstanbul’u Pontuslu biri yönetir”, “Mekke ve Kudüs de kaybeder” söylemleriyle seçimi kendileri ve temsil ettikleri siyasal İslam için bir referanduma dönüştürdüler. Madem bir yerel seçime bu kadar geniş bir anlam yüklemesi yapıldı, o halde sonuçlarını da öyle okumak gerekir.
Kaybeden sadece AKP adayı Binali Yıldırım değildir elbet. Kaybeden tek adam yönetimiydi, yürütmenin tek adama bağlanmasıydı, yargının talimatla karar vermesiydi, iktidarın ekonomi ve dış politikasıydı, saray eşrafıydı, eş dost kayırmasıydı, israf yönetimiydi, kamu kaynaklarının aile üyelerinin kurduğu vakfılara peşkeş çekilmesiydi, günlük yaşamımız ve eğitim sistemimizin bir siyasi görüşe aktarılmasıydı.
Sonuçlarda farkın açılması da zaten bunu gösteriyor. Bu sonuçlar sadece YSK’nin talimatla verdiği seçim yenilenmesi kararı ile açıklanamayacak kadar farklı mesajlar içeriyor. Siz bu seçimi sadece belediye seçimi mi sandınız?
***
Gezi olayları patladığında iktidar, “mesele üç beş ağaç meselesi değildir”demişti. Zaten Gezi’de sokağa çıkan on binler de “elbette değildir, üç beş ağacın kesilmesine itirazımız olarak başladı ancak asıl itirazımız dayatmacı bir yönetim anlayışınadır” diyerek iktidarı teyit etmişti.
Seçimin ertesi günü Gezi olayları ile ilgili davanın da duruşması vardı. Gezi’de daha önce yargılanmış ve haklarında beraat kararı verilmiş isimler yeniden “Türkiye Cumhuriyeti iktidarını ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla hâkim karşısına çıktı.
Bir iktidar neyle ortadan kaldırılır? Darbe ya da silahlı mukavemetle. Peki Gezi’de silah kullanıldığına dair bir kanıt var mı? Yok... Güvenlik güçlerinden yaralanan ya da ölen var mı? Göstericilerin saldırısı sonucu ölen yok. İnşaattan düşen ve gaz bombası panzerin içinde patladığı için gazdan etkilenerek yaşamını yitiren iki polis var...
Göstericilerden ölen var mı? Evet 7 kişi.
Kavala, Gezi olaylarını nasıl finanse etmiş? İddaya göre göstericilere gaz maskesi alınması için para vermiş. Varsayalım ki öyle. Gaz maskesi bir saldırı değil savunma aracıdır. Savunma aracı ile iktidar devirmeye kalkışmak Gezi’de eylemcilerinin zekâsına hakarettir.
Siz seçimi millettin zekâsıyla dalga geçen argümanlarla kaybettiğinizi hâlâ anlamadınız mı?
Miyase İlknur / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder