26 Ağustos 2019 Pazartesi

Neo-Abdülhamitçilik - Mehmet Ali Güller

Nedir İdlib meselesi? Kısaca anlatalım:
 
Rus hava kuvvetleri destekli Suriye ordusu kuzeye doğru bir taarruza başlamış ve topraklarını parça parça yeniden egemenliğine alıyordu. Geri çekilen terörist gruplar İdlib’de mevzileniyordu. Suriye ordusu, Rusya hava kuvvetleri desteğiyle buraya da bir operasyona hazırlandı. Ancak AKP hükümeti sığınmacı sorunu yaratacağı gerekçesiyle bu operasyona karşı çıkıyordu (Oysa AKP için esas neden şuydu: İdlib’i verirse, Afrin’de tutunamayacaktı.

AKP hükümeti, normalleştiği ve işbirliği geliştirdiği Astana ortağı Rusya’dan zaman istedi. Moskova, Washington’la sorun yaşayan Ankara’nın Atlantik cephesiyle birlikte hareket etmemesi için o zamanı verdi ve Soçi Mutabakatı imzalandı. Mutabakata göre özetle Türkiye bir silahsızlandırma bölgesi kuracak, radikal teröristlerle ılımlı teröristleri birbirinden ayıracak, radikal teröristleri silahsızlandırma bölgesinden çıkaracak, M4 ve M5 otoyollarının güvenliğini sağlayarak trafiğe açacaktı… 

Ancak AKP hükümeti mutabakatın gereklerini yerine getirmedi. Rusya zaman zaman hatırlatsa da ve zaman zaman Suriye ordusunun İdlib kırsalına yönelik operasyonlarına yeşil ışık yaksa da, esas olarak ABD’yle pazarlık yapan AKP’yi küstürmemek için ağırdan aldı.

‘ABD’yle anlaşan İdlib’de tutunamaz’ 
Ancak AKP hükümeti ABD’yle güvenli bölge anlaşmasına varınca durum değişti! Rusya hava kuvvetleri destekli Suriye ordusu İdlib’e yeni bir taarruz başlattı. Bir Rus uçağı da nokta atış yaprak Türk konvoyunun önündeki ÖSO komutanını taşıyan aracı vurdu. Putin de “Soçi mutabakatını imzaladığımızda İdlib’in yüzde 50’si  teröristlerin kontrolündeydi, şimdiyüzde 90’ı” diyerek AKP’yi suçladı. 

Özetle Moskova, Ankara’ya “ABD’yle Fırat’ın doğusu için anlaşan, Fırat’ın batısında tutunamaz” mesajı verdi. 

Şimdi AKP hükümeti İdlib’de nasıl tutunabileceği üzerinde çalışıyor. Erdoğan’ın yarın Putin’le yapacağı görüşmeye hangi tavizleri içeren bir dosya götürdüğünü göreceğiz… 

Artık başlıktaki kavramı incelemeye geçebiliriz:

Erdoğancılık, neo-Abdülhamitçiliktir 

Abdülhamit’in 31 yıllık (1877-1908) istibdat rejimi, özetle dışarıda bir büyükgüce karşı bir diğer büyük güce yaslanmak, içeride ise iktidarına tehdit gördüğü her kesime şiddetli baskı   uygulamaktı.

Abdülhamit’in bu çizgisi ne 1.6 milyon kilometrekarelik toprak kaybını önledi, ne de Osmanlı’nın çöküşünü…
Erdoğan’ın 18 yıldır uyguladığı çizgiye Erdoğancılık denecekse, bu Erdoğancılık esas olarak neo-Abdülhamitçiliktir. 

Suriye düzleminde bakarsak, neo- Abdülhamitçilik şudur: Erdoğan’ın Rusya’yla anlaşarak kendisine Suriye’de alan açmaya çalışması, bunu ABD’yle pazarlığında kullanması ve bu iki büyük gücü de AB’yle ilişki ile dengelemeye çalışması

Suriye’de neo-Abdülhamitçilik 
Pratikte Erdoğan’ların Suriye’deki neo-Abdülhamitçiliği şöyledir özetle: 
Neo-Abdülhamitçilik, AKP’nin, Fırat’ın batısında Rusya’yla işbirliği yaparak İdlib’de ve Fırat’ın doğusunda ABD’yle işbirliği yaparak 30 km. derinlikte, güvenli bölgeler kazanacağını sanmasıdır. 

Neo-Abdülhamitçilk, Rusya ve İran’la Astana formatı kurması ama bunu dengelemek için de Rusya, Almanya ve Fransa’yla ayrı bir dörtlü oluşturup İstanbul Zirvesi toplamasıdır. 

Neo-Abdülhamitçilik, Suriye’de rejimi yıkma ve Şam’da İhvan rejimi kurma hayalleriyle başlayan ve 5 milyon Suriyelinin Türkiye’ye girmesiyle sonuçlanan siyasi körlüktür. 
Neo-Abdülhamitçilik, Esad’ı yıkmak için PYD’yle işbirliği yapmak, sonra PYD’ye karşı çıkmak ama en sonunda ABD’yle anlaşarak PYD’yi tanımayla sonuçlanacak yola girmektir.

Ankara Şam’la anlaşmalı 
Ancak bu anlayış sürdürülemez hale gelmiştir ve artık Türkiye’yi ciddi bir felakete götürmektedir!
 
Türkiye ABD’ye karşı Rusya’ya, Rusya’ya karşı ABD’ye yaslanma siyasetini bir an önce terk etmeli ve asıl Şam yönetimiyle anlaşarak komşusunun topraklarının tamamında egemenliğini yeniden kurmasınayardım etmelidir. 

Zira bir ülkenin sınır güvenliğinin garantisi, komşusunun sınırının güvenliğinden geçer!

Mehmet Ali Güller / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder