25 Ekim 2019 Cuma

Herkese boncuk dağıtmak! - Enver Aysever

Bizim memlekette kendin olmak güçtür. Dengeler vardır. Doğrudan tutum takınmak cesaret işidir toplumsal, siyasal olaylarda. Sanmayın ki salt iktidar baskısından olur bu. Her mahallede racon kesen bulunur. Düşünen insan gücünü fikirlerinden, kaleminden alır. Yeri geldiğinde esen sert rüzgâra karşı yürümek zorunda kalır. Bundandır dürüst basın mensuplarının hiçbir mahallede kolayca kendine yer edinememesi. Fikir insanı özgürlük ister. Düşünce özgürlüğü doğru tarif değildir. Esası “ifade özgürlüğü”dür bunun. Dile gelmemiş düşünce tamamlanmış olmaz.

Kendini uygar sayan kimse, ilkin “ifade özgürlüğü” ile sınav verir. Hiçbir kimse, kurum, fikir eleştiri dışı tutulamaz. Dünya değişir, gelişir. Fikir insanı toplumu karşısına almaya, kalabalıkların gürültüsüne kapılmamaya özen gösterir. Elbette tartışma dilini bilmek, biçemine dikkat etmek gerekir. Lakin insanlar irkilecek diye sözünü sakınmak doğrudan sansür anlamı taşır. En tehlikeli sansür, kendi kendimize yaptığımızdır. Düşünce ancak özgürce dile gelirse yaratıcılık ortaya çıkar. Bu da ilerlemeyi sağlar. Sanat, bilim böylece gelişir. Düşünce insanı kutsal tanımaz. Değerli olan eleştirel akıldır.

Vaziyeti idare eden” kimseden düşünce insanı çıkmaz… Kalemin onuru, namusu vardır. Bu, bizden önce kaleme değer katan düşünürler, yazarlardan gelir. Yazık ki neo-liberal dönemde herkes, tarihi kendiyle başlatmak gibi kötü bir alışkanlık edindi. Oysa fikir kökü önemlidir. Kimse bir başına kültür inşa edemez. Devrimci tutum yeri geldiğinde yıkıp, yerine başkasını koymayı gerektirir, doğru. Lakin bu da birdenbire olmaz, tarih bilinci ister. Eline kalem alan kişi, hele de kökü derinde olan gazetelerde yazıyorsa bunun sorumluluğunu taşır.

Bugün ırkçılığa, gericiliğe, militarizme, dinciliğe direnmek aydınlanmacı sorumluluğudur. Tam bağımsız Türkiye kavgası modası geçmiş tutum değildir. Gördük ki, tam da bugün bu kavramlar, değerler ayrıca önemli. Elbette buna çağın sorunları da eklendi: Hayvan hakları, çevre meseleleri, cinsiyetçi dil, göçmenler gibi. Buna karşı kendi düşün dünyasını güncellemek zorundadır aydın kimse. Değişen çağın kavramlarını bilmek gerekir. Ancak temel değer, yani sosyalist ölçüler, diyalektik mantık her dönem geçerlidir. İyice keskinleşen sınıfsal sorunları da buna kolayca eklemeliyiz elbette.
Yazar/aydın; siyasetçi gibi “herkese boncuk dağıtamaz”, kafasında soyut ve genellikle toplumu uyutmak için kullanılan millet, din, mezhep türü kavramlara yer yoktur. İnsanlığı bütün olarak ele almak ve bu ölçüde değerlendirmek uygarlığın ölçüsüdür. Diyeceğim, yazı heveslisiyle, ömrünü yazarlığa veren kişi arasındaki fark buradan doğar. Yazar, “kim ne der, ne düşünür” umursamaz, ilişki ağını gözetmez. Tersine can sıkar. Dolayısıyla kendi canı da sıkılır.


Nâzım Hikmet Putları Yıkmaya” karar verdiğinde ne türden tepki alacağını biliyordu elbette. Bolu’da gerici kaymakamın yüzüne kapıyı çarpıp çıktığında “rüzgâra karşı bir başına yürüdüğünün” de farkındaydı. Bugün ne ona tuzak kuranlar anımsanıyor ne de o kaymakam. Ama Nâzım, yolu aydınlatmaya devam ediyor. Çok örnek vardır böyle.
Diyeceğim; eğer kimseleri irkiltecek cümle kurmuyorsa yazar, kendinden kuşku duymalıdır. Herkesle uyumlu, o gürültüye ilişen ses olmak, geçici şöhret, para, iktidar sağlasa da işe yaramaz. Bunun için de çabalamaya değmez. Can sıkmayan yazı yazmaktansa denize bakıp düş kurmak daha değerlidir. Varsın alkış tutanlar eksik olsun, vicdandır esas olan!

Eğer kalemin onurunu korumayacaksak, niçin yazıyoruz!

Enver Aysever / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder