CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adana’da katıldığı Dünya Avşarlar Derneği dördüncü kuruluş yıldönümü şenliğinde özetle şunları söylemiş:
“Bizim de çok kabahatimiz, kusurumuz var. Bir başörtüsü meselesini Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel meselesi haline getirdik. Sana ne kardeşim ya, kadın ister başörtüsü takar, ister takmaz. O kız çocuğumuz üniversiteye gidiyor mu, okuyor mu, imkânını sağlıyor muyuz? Derdin o olmalı. Çocuklarımız okumalı, bilimi öğrenmeli ve hayatı sorgulamalı. ‘Neden Türkiye bu haldedir?’ demeli. Bunları yapmalıyız.”
“Bizim de çok kabahatimiz, kusurumuz var. Bir başörtüsü meselesini Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel meselesi haline getirdik. Sana ne kardeşim ya, kadın ister başörtüsü takar, ister takmaz. O kız çocuğumuz üniversiteye gidiyor mu, okuyor mu, imkânını sağlıyor muyuz? Derdin o olmalı. Çocuklarımız okumalı, bilimi öğrenmeli ve hayatı sorgulamalı. ‘Neden Türkiye bu haldedir?’ demeli. Bunları yapmalıyız.”
Kılıçdaroğlu yanılıyor ve başörtüsü ile türbanı karıştırıyor. Sözcükleri yanlış kullanınca işte böyle olur. İslamcılar hile yaparak bir tür üniforma olan türbana “başörtüsü” dediler. Ancak Cumhuriyetçiler bu tuzağa düşmediler, başta ben fakir olmak üzere geleneksel başörtüsüne değil, türbana karşı çıktılar. Rahmetli dostum Tunuslu şair ve filozof Abdelwahab Meddeb başörtüsü ile türban farkını şöyle açıklıyordu. Açıklamaya Türkiye’yi ben kattım:
“Geleneksel başörtüden ideolojik başörtüsüne geçildi. Daha önce Pakistan’daki, Hindistan’daki başörtüsü sariye benziyordu. Fas’taki ise cebellaya benziyordu. İkisinin arasında bir benzerlik yoktu. Bugün, başörtüsü -ya da hicap- Endonezya’dan Paris’e, İstanbul’a kadar aynı: Türban yani. Geleneksel başörtüsü ile hiçbir ilişkisi yok, her yerde Siyasal İslamın simgesi oldu. Evrensel amaçlı bir üniforma oldu. Henüz kazanamadı ama Müslümanın aklı (mantığı) İslamcılığın etkisine girdi. Böyle bir etki son derece tehlikelidir.”
“Geleneksel başörtüden ideolojik başörtüsüne geçildi. Daha önce Pakistan’daki, Hindistan’daki başörtüsü sariye benziyordu. Fas’taki ise cebellaya benziyordu. İkisinin arasında bir benzerlik yoktu. Bugün, başörtüsü -ya da hicap- Endonezya’dan Paris’e, İstanbul’a kadar aynı: Türban yani. Geleneksel başörtüsü ile hiçbir ilişkisi yok, her yerde Siyasal İslamın simgesi oldu. Evrensel amaçlı bir üniforma oldu. Henüz kazanamadı ama Müslümanın aklı (mantığı) İslamcılığın etkisine girdi. Böyle bir etki son derece tehlikelidir.”
***
Kıdemli imam hatipli Ahmet Hakan, Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasının üzerine mal bulmuş mağribi gibi atladı: “CHP, biraz da şartların zorlamasıyla ve hayli gönülsüz olarak başörtüsünü mesele olarak görmekten vazgeçtiğine dair işaretler vermişti ama özeleştiriye asla ve kata yanaşmamıştı. / Dikkat! Dikkat! / Bu bir ilktir! / CHP, ilk kez bu konuda yan yollara sapmadan şahane bir özeleştiri yaptı./ Mırın kırın etmeden... Hepimizin ama hepimizin... / Bu özeleştiri nedeniyle... / Ayakta alkışlamamız gerekir Kemal Kılıçdaroğlu’nu...” (Hürriyet, 5.10.2019)
***
“Türban”, yukarıda da işaret ettiğim gibi İslamcılığın evrensel boyut kazanmak için kullandığı en önemli silahtı. Başörtüsünün Tanrı buyruğu olduğunu ileri sürüyordu. Ama yalan söylüyordu, Kuran’da başörtüsünü zorunlu kılan özel bir ayet yoktu. Nûr suresi 31’inci ayetini tanık göstermeleri de mümkün değil(di).
Nûr Suresi 31. ayet: “Söyle inanan kadınlara: Harama bakmaktan sakınsınlar ve cinsel organlarını (ferçlerini) saklasınlar… Örtülerini göğüsleri üzerine indirsinler.”
Bu ayet dilimize mealen türlü türlü tercüme edilmiş. Ama Muhammed bin Hamza 15. yüzyılda saptırmadan şöyle çevirmiş:
“Dakı eyit mu’mine avratlara: Örtsünler gözlerinin bir nicesin, dakı saklasınlar ferçlerini. Dakı göstermesinler bezeklerini… Dakı bıraksunlar derinceklerini göncükleri üzre…” (Kültür Bakanlığı Yayınları, 1976, s. 283-284)
Günümüz Türkçesi ile şöyle: “Ve söyle inanan kadınlara: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ve saklasınlar cinsel organlarını. Ve göstermesinler zinetlerini (süslerini)… Ve yakaları üzerine bıraksınlar başörtülerini…”
Bu ayet dilimize mealen türlü türlü tercüme edilmiş. Ama Muhammed bin Hamza 15. yüzyılda saptırmadan şöyle çevirmiş:
“Dakı eyit mu’mine avratlara: Örtsünler gözlerinin bir nicesin, dakı saklasınlar ferçlerini. Dakı göstermesinler bezeklerini… Dakı bıraksunlar derinceklerini göncükleri üzre…” (Kültür Bakanlığı Yayınları, 1976, s. 283-284)
Günümüz Türkçesi ile şöyle: “Ve söyle inanan kadınlara: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ve saklasınlar cinsel organlarını. Ve göstermesinler zinetlerini (süslerini)… Ve yakaları üzerine bıraksınlar başörtülerini…”
***
Derincek “başörtüsü” anlamına geliyor. Ama bu başörtüsü, kadınların, erkeklerin, putperestlerin, Yahudilerin, Hıristiyanların, Müslümanların güneşten ve çöl kumlarından korunmak için başlarına örttükleri geleneksel örtü. Bugün de var. Kuran, “başınızı örtün” demiyor, “başınızdaki örtüyü çıplak göğsünüze indirin, salın” diyor. Çünkü İslamdan önce putperest Arap kadınları göğüslerini örtmüyorlardı.
Bu konuda birçok yazı yayımladım, ayetin Almanca, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca çevirilerinden örnekler verdim. Bana sadece küfrettiler, ölümle tehdit ettiler.
Bu konuda birçok yazı yayımladım, ayetin Almanca, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca çevirilerinden örnekler verdim. Bana sadece küfrettiler, ölümle tehdit ettiler.
***
Türban geleneksel başörtüsü değildir. İslamcı cihadın simgesidir! “Türban”a “Başörtüsü” demek selefi İslamcı AKP’nin tuzağına düşmek olur!
Özdemir İnce / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder