Binlerce insanın katledildiği Halepçe Katliamı'nın yıldönümünde Özkan Öztaş yazdı ve 'Saddam öldü kavga bitti mi?' diye sordu.
16 Mart 1988 tarihinde Irak’ın Halepçe kasabasında ve çevresinde yaşananlar tüm dünyada yankı bulmuştu. Dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin’in, Irak’ın kuzeyinde İran’la sürmekte olan savaşın parçası olarak Kürtlere dönük devam ettirdiği saldırılarda kimyasal silahlar kullanması, gelişmeleri yeni bir evreye taşıdı.
En bilinen anlatımıyla “bir sabah elma kokularıyla uyanan halk” soluduğu şeyin baharın değil de ölümün habercisi olduğunu gördüğünde yapacağı hiçbir şey kalmamıştı. Konu ile ilgili ilk teması kuran gazeteciler ve İran medyasından kimi muhabirler acının tablosunu gözler önüne sermişti. Tahammül edilir cinsten değildi basına yansıyan fotoğraflar. Yaşayanlar için durumun tarifi zaten mümkün değildi. Bir nice şey yazıldı bir nice ağıt yakıldı Halepçe için.
Gelenekleri coğrafyada yüz yıllara dayanan Newroz’dan tam beş gün önce yaşanan bu katliam, Irak Kürtlerine dönük bir mesaj da içeriyordu aynı zamanda.
Kürt şair Ahmed Hüseyni kaleme aldığı “Dar Mezarlar” şiirinde “Vedalaşma Newrozudur/ Ölüm bayramıdır bu/ Ve biz… Umudu ördük içimizde” diye betimler katliamı.
Aradan geçen yılların ardından ABD’nin Irak’ı işgali ve sonrasında yaşanan gelişmelerde Kürt emekçilerine dönük geçici umutlar vaat edildi. 2002 yılında ABD’nin Irak’ı işgalini Kürt dağlarında Newroz ateşleri yakarak selamlayan siyasi liderler en iyi ihtimalle saf bir beklenti içindeydiler. Hatta kimi köşe yazarları ABD’nin müdahale ettiği her yerde bir ABD liderinin heykelinin dikilmesinden yola çıkarak “Bir ABD başkanı heykeli de biz görmek isteriz” demeye kadar vardırdılar işi.
30 Aralık 2006 tarihinde Saddam idam edildi, Kürt emekçilerinde ise bir bayram havası... Nasıl olmasın? Bugüne değin binlerce Kürdün ölümüne neden olan ve bir nicesinin de göçüne vesile olan bir liderden hesap sorulduğu düşünülüyordu. Hatta Saddam’ın son günlerinde yaşadığı acıların nedeni Kürtlerin ahıydı buna göre!
Peki Saddam gidince kavga bitmiş miydi?
Saddam’ın ipini çekenler Saddam döneminde yaşanan acıları aratır cinsten faaliyetlere giriştiler. Ortadoğu’nun seküler birikimi tasfiye edilirken siyasal İslamcı grupların da önü açılıyordu. Irak’ta yaşayan emekçilerde “gün gelmiş, devran dönmüş, hesap sorulmuş” havası yaratılırken geçmiş olayların dosyaları açılmış ve Halepçe Katliamının faillerinden ve bizzat kimyasal silahları kullanan, Kimyasal Ali lakaplı Ali Hasan el Macid göstermelik mahkemelerde yargılanıp idam edilmişti.
İdam ediliyor oluşuna kimse üzülmedi ama sevinenler Kürtler dışında bir de katliamın başka tetikçileriydi. ABD ve onun yerel temsilcilerinin oluşturduğu mahkemelerde hem kırılan kalemin hem de kesilen ipin sahibi aynıydı.
Katliamın mağdurları için artık hesabın sorulmuş ve bir dönemin kapanmış olması isteniyordu. Saddam’ı yargılayan mahkemenin dosyalarının arasında Halepçe’ye dair hiçbir şey yoktu ama olsun. Göstermelik mahkemelerle sadece kendilerini değil aynı zamanda katliamda adı geçen ve katliama zemin hazırlayan, sessiz kalan Kürt siyasi liderlerin de izi siliniyordu. Örneğin, Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi’ne karşı elini güçlendirmek pahasına kendi halkını ateşe atan Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) lideri Talabani’nin İran-ABD ve Saddam Hüseyin üçgeninde yaptığı görüşmelerin ve istişarelerin de kapanan dosya ile tarihe karışması böylece sağlanıyordu.
Saddam sonrasında emekçilerin süngüsü düşmüş, hesapların görüldüğü düşünülmüştü. Ortadoğu’da büyüyen siyasal İslam ile emekçiler için yeni felaket saatleri kurulmuştu. IŞİD ile başlayan süreç bugün hala devam etmektedir.
Ne Saddam ne IŞİD perdenin arkasındaki caniyi aklayabilmektedir. Ne de bunların sahnelerden indirilmesi ya da bir başka tarifle kendilerinden “hesap sorulması”.
Sorunun kendisine bakmadıkça yaşadığımız acıları bir başka acıyla mukayese edeceğiz. Öyle ya Halepçe katliamında ölenlerin sayısı Enfal adıyla sürdürülen katliamların sadece küçük bir parçasıydı. 5 bin kişinin yaşamını yitirdiği düşünülen bu olayların ilki 1986 yılında başlamıştı ve 1990 yılına gelindiğinde katledilenlerin sayısının 100 bini bulduğu düşünülüyordu.
Halepçe ve kimyasal silahlar bir eşikti esasında. Sabrın ve acının eşiği. Saddam da öyle. IŞİD de. Sahneye emekçiler çıkmadan kuklaların gösterisi bitmeyecek.
Özkan Öztaş / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder