Madam Katia en çok Beyoğlu için endişeli olduğunu söylüyor: “Burası Pera’ydı… Grand Rue de Pera’ydı… Bir defa hiçbir İstanbullu’nun bunu unutmaması gerekiyor. Bir zamanlar Pera’ya şapkasız çıkmanın mümkün olmadığını hemen herkes duymuştur fakat bunun yanı sıra dükkanlar da tertemizdi, şıktı. Kötü, bakımsız hiçbir dükkan yoktu."
Madam Katia ile bordo taftadan bir şapka vesilesiyle tanıştığımda on sekiz yaşındaydım. O günü hiç unutamam. Dükkanın içinde bir düğün sebebiyle bir araya gelmiş son derece şık hanımefendiler vardı. Onlardan çekindiğimi hatırlıyorum. Fakat hiç de korktuğum gibi olmadı. Madam Katia bana çok sıcak, çok ilgili davranmıştı. Bir süre sonra özgüvenim yavaş yavaş yerine geldi. Madam Katia ile aramızda o gün başlayan, zamanla çok güzel bir dostluğa dönüşen bir ilişki oluştu. Ben aradan geçen on iki yıl boyunca sayısız defa Hacopulo’daki o rüyalardan çıkıp gelen dükkanı ziyaret ettim, bordo taftanın üstüne yepyeni şapkalar ekledim. Bir gün olsun o ilk heyecanı yitirmedim. Dükkanda çok şık bir endam aynası vardır ki bir zamanlar Madam Katia’nın Aznavur Pasajı’ndaki çocukluk evini süslermiş, o aynadan bakınca hayat hep daha güzel göründü bana. Kışsa, dışarda yağmur varsa Madam Katia ıhlamur içer, sevgili eşi Bay Aleko sade kahve sever. Bu vakitler genellikle elinde “düğüne yetişecek” bir vualet vardır. Mavi gözleri yorulana kadar iğneyi batırır çıkarır, batırır çıkarır, batırır. Dışarda Hacopulo’nun podima taşlarına vuran yağmur sesi, içerde sabun, lavanta karışımı bir koku. Baharsa masasında muhakkak bir mor sümbül, frezya… En son tasarladığı şapkayı anlatırken, “Eğer yandan takarsan Kate Middleton, geriye doğru takarsan Greta Garbo olursun” demişti. Artık ona da siz karar verin. Hadi gelin Hacopulo’nun yollarını beraber yürüyelim, Butik Katia’dan içeri süzülelim.
AZNAVUR PASAJI’NIN ŞAPKA TASARIMCISI: MADAM EVA
Madam Katia ile bordo taftadan bir şapka vesilesiyle tanıştığımda on sekiz yaşındaydım. O günü hiç unutamam. Dükkanın içinde bir düğün sebebiyle bir araya gelmiş son derece şık hanımefendiler vardı. Onlardan çekindiğimi hatırlıyorum. Fakat hiç de korktuğum gibi olmadı. Madam Katia bana çok sıcak, çok ilgili davranmıştı. Bir süre sonra özgüvenim yavaş yavaş yerine geldi. Madam Katia ile aramızda o gün başlayan, zamanla çok güzel bir dostluğa dönüşen bir ilişki oluştu. Ben aradan geçen on iki yıl boyunca sayısız defa Hacopulo’daki o rüyalardan çıkıp gelen dükkanı ziyaret ettim, bordo taftanın üstüne yepyeni şapkalar ekledim. Bir gün olsun o ilk heyecanı yitirmedim. Dükkanda çok şık bir endam aynası vardır ki bir zamanlar Madam Katia’nın Aznavur Pasajı’ndaki çocukluk evini süslermiş, o aynadan bakınca hayat hep daha güzel göründü bana. Kışsa, dışarda yağmur varsa Madam Katia ıhlamur içer, sevgili eşi Bay Aleko sade kahve sever. Bu vakitler genellikle elinde “düğüne yetişecek” bir vualet vardır. Mavi gözleri yorulana kadar iğneyi batırır çıkarır, batırır çıkarır, batırır. Dışarda Hacopulo’nun podima taşlarına vuran yağmur sesi, içerde sabun, lavanta karışımı bir koku. Baharsa masasında muhakkak bir mor sümbül, frezya… En son tasarladığı şapkayı anlatırken, “Eğer yandan takarsan Kate Middleton, geriye doğru takarsan Greta Garbo olursun” demişti. Artık ona da siz karar verin. Hadi gelin Hacopulo’nun yollarını beraber yürüyelim, Butik Katia’dan içeri süzülelim.
AZNAVUR PASAJI’NIN ŞAPKA TASARIMCISI: MADAM EVA
Madam Katia, şapka tasarlamaya çocukluğunda başlamış. Okulu da Beyoğlu’nda olduğu için okul çıkışlarında annesi Madam Eva’nın şapka dükkanına gelirmiş. “Annem Madam Eva, 1911 İstanbul doğumlu. Hayatını şapka tasarlayarak kazanırdı. Bu mesleğe 12 yaşındayken, bir Fransız hanıma çıraklık yaparak başlamış. 18 yaşında kendi dükkanını açmış. Annemin işleri yoğundu. Çünkü o zamanlar İstanbul’un seçkin aileleri sokağa şapkasız çıkmazdı. Tabii bu işler hep aynı yoğunlukta sürmedi. Bazı zamanlar çok az iş alırdı. O zamanlar gelinlik dikerdi. Sonra yeniden şapkaya döndü. Ben de ona yardım ederdim. Zaten çok yetenekliydim ve severek yapardım her işi. Örneğin kız kardeşim benim kadar sevmezdi. Çok fazla ilgilendiğim zaman da annem derslerime engel olur düşüncesiyle çok kızardı. Annem bana ve kız kardeşime en küçük yaşımızdan itibaren şapka takmasını, kullanmasını öğretti. Benim için yaptığı 5-6 yaşlarımda kullandığım şapkalar var. Biz dantellerin içinde doğduk. İpek ve tüllerde büyüdük. Aznavur Pasajı’nda şapkacıların, terzilerin yanı sıra nakışçılar da vardı. Alyanak kardeşler”in nakış atölyesi oldukça ünlüydü” . 1986 yılında hayatını kaybeden Madam Eva’nın portresi dükkanın en özel yerini süslemeye devam ediyor. Madam Katia’nın annesinin ilk dükkanı Aznavur Pasajı’ndaymış. Aslında bu dükkan aynı zamanda evleriymiş. O yıllarda Aznavur Pasajı şapka tasarımcılarıyla ünlüymüş. Madam Eva’nın şapka atölyesinde de 45 kişi çalışırmış.
O dönemler Beyoğlu’nda çok sayıda şapkacı varmış; Madam Trophe, Madam Kristin, Madam Margrit, Marinet, Pier, Filipuçi, Fransua d’Apola, Sotiropulos… Madam Eva ise bu şapkacıların içinde geleceğe kalanlardan. Daha sonra şimdiki dükkanın olduğu Hacopulo Pasajı’na taşınmışlar. Madam Katia, günümüzde Hacopulo Pasajı’nın görkemli zamanlarının son tanığı olarak biliniyor. Pasajla beraber anıldığı için de oldukça mutlu. Bir zamanlar onu mutlu eden çok değerli komşuları olduğunu söylüyor: “Bu pasajın 1870’lerde yapıldığı düşünülüyor. İstanbul Rum cemaatinin önde gelen isimlerinden, doktor ve milletvekili Bay Hacopulo’dan alır ismini. Pasajın ilk yılllarıyla günümüzdeki halinin yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok. Bir defa dükkanlar farklı, hayatlar, insanlar farklı. Tuhafiyecileri ünlüymüş; Marino, Yan, Acaryan, Kosmi… Valantin Kardeşler berbermiş. Pasajın erkek terzileri de ünlüymüş; Foskolo, Barbagello, Marengo…Pasajın en önemli isimlerinden biri olarak Madam Eitenne Touzet söylenir. Madam Eitenne, kadın iç çamaşırı mağazası sahibiydi. Paris karyolalarını satan Neyrat bu pasajdaydı. Annemin gençliğinde de meşhur tuhafiyeciler Hacopulo Pasajı’ndaymış. Pol Antikasis, Mihal Kaotsies isimlerini hatırlıyorum. Başka isimler de vardı. Örneğin peruk yapımcısı Edward Lekeciyan, manifaturacı Vincent Tıngır, ütücü Demosten Valsamakis… Ben de bu dokunun nispeten korunduğu zamanları hatırlıyorum.1964 yılında 37 numaralı bu dükkana, Hacopulo Pasası’na geçtik. Moda evleriyle, dantelcilerle, kemercilerle dolu bir pasajdı. Her dükkanın içi çok şık ve bakımlıydı diyebilirim. İnce çorap satan dükkanlar çok nadirdi ve bu pasajdaydılar. Boğaziçi’nin, Moda’nın kibar hanımları ince çorap almaya buraya gelirdi. Yakınlarda kaybettiğimiz fotoğrafçı Ara Güler’in babası Dacat Güler’in eczanesi de Hacopulo’daydı. Masal yıllarıydı o zamanlar. Şimdi ise çok tehlikeli bir hal aldı. Özellikle son yıllardaki toplumsal olaylardan dükkanım çok etkilendi. Maalesef bu kötüye gidişi durduramıyoruz. Pek çok müşterim keşke Nişantaşı’na taşınsanız diyor ama bu dükkan bir sembol. Burayı bırakamam” .
‘MUSEVİ DÜĞÜNLERİ VE GAZİ KOŞUSU BENİM İÇİN ÇOK DEĞERLİDİR’
Madam Katia, annesinin genellikle milletvekili eşlerine, İstanbul’un ünlü ailelerine şapkalar tasarladığını hatırlıyor. Belgin Doruk ve Türkan Şoray da annesinin önemli müşterilerindenmiş. Annesi, en son yeşil fötr bir şapkayı Sezen Aksu için tasarlamış. Madam Katia annesinden devraldığı dostluklara yenilerini de eklemiş. “Şapka demek Katia demek” diyecek kadar Madam Katia’nın işlerine hayranlığını belirten Vitali Hakko’nun yeri ise apayrı. Son yıllarda diziler için de epey şapka tasarlayan Madam Katia şöyle anlatıyor: “Pek çok ünlü müşterim var. Ajda Pekkan, Ebru Şallı, Bülent Ersoy, Pelin Batu, Hande Ataizi ünlülerden aklıma gelen ilk isimler. Kate Middleton ise benim gözümde şapkayı en iyi taşıyanların başında gelir. Fakat Musevi düğünleri ve Gazi Koşusu için hazırladığım şapkaların önemi ayrıdır. Çünkü her ikisinin de başlıca aksesuarı şapkadır, hak ettiği değer verilir. Ben asla bakımsız, bayağı bir insana şapka satmam. Nasıl kullanılacağı muhakkak sorarım. ‘Pantolonumla, kazağımla, mantomla kullanacağım’ diyorlar. Abiye şapka mantoyla gider mi hiç! O zaman onlara ‘kusura bakmayın, böyle kullanmanıza izin veremem’ diyorum. Tabii çok kızıyorlar ama maalesef öyle. Şapka takmak bir kültür işidir”. Madam Katia şapka malzemelerini annesinden öğrendiği gibi başta Paris olmak üzere Avrupa’dan getirtiyor. Genellikle kadife, saten, ipek organze kumaşlarla çalışıyor. Hiçbir zaman Çin malı kumaşlarla çalışmıyor. Bütün şapkaların modellerini kendisi tasarlıyor. Fakat yoğun bir emekle tasarladığı şapka modellerinin kopya edilmesinden dolayı oldukça kızgın. 300’den fazla kendi tasarladığı model var. Bu nedenle şapkaların fotoğraflarının çekilmesine izin vermiyor. Dükkandaki şapkalar satılmıyor. Sipariş verdikten sonra, önce başınızın ölçüsü alınıyor. Bir süre beklemeniz gerekiyor. Bu sürede şapkaların kalıbı hazırlanıyor, kesiliyor, dikiliyor…
Madam Katia, şapka kullanımı konusunda da çok değerli ipuçları veriyor: “Uzun ve süslü bir elbiseye asla büyük ve süslü püslü bir şapka olmaz. Sade ve küçük bir şapka olmalı. Kilolu hanımlar orta boylu şapkalar tercih etmelidir. Şapkalar muhakkak kutu içerisinde ve lavantalı sabunlarla muhafaza edilmelidir. Kürk şapkalar da yine kutu içinde ve sabunun yanı sıra tane karabiberlerle birlikte saklanmalıdır.”
Bir devrin görkeminin ve zarafetinin yakın tanığı olan Madam Katia en çok Beyoğlu için endişeli olduğunu söylüyor: “Burası Pera’ydı… Grand Rue de Pera’ydı…Bir defa hiçbir İstanbullu’nun bunu unutmaması gerekiyor. Bir zamanlar Pera’ya şapkasız çıkmanın mümkün olmadığını hemen herkes duymuştur fakat bunun yanı sıra dükkanlar da tertemizdi, şıktı. Kötü, bakımsız hiçbir dükkan yoktu. O yıllarda kadınlar sabah-öğle-akşam farklı kıyafetler giyerler, farklı şapkalar takarlardı. Yaşamanın bir zarafeti vardı. Bir gün sevdiğim bir müşterim geldi. Kadıncağız ağlayarak, ‘Markiz Pastanesi’ni gördün mü?’ dedi. Neden biliyor musunuz? Çünkü Markiz’in camına yemek resimleri asmışlardı. Elektronik bantta çorba şu kadar tavuk bu kadar diye yazıyordu. Hiç olacak şey mi bu? Markiz’e gitmek için nasıl hazırlanırdık biz. En güzel kıyafetlerle giderdik. İnci Pastanesi de taşınmak zorunda bırakıldı. Eski dükkanlardan son yıllara kadar direnen kumaşçı Hacı Resul vardı, kapandı. Kelebek Korse kapandı. Eskilerden Şekerci Üç Yıldız kaldı, Diamanştayn kaldı. Artık dükkan sahiplerini tanımıyorum. Zaten eskiden aileler otururdu. Örneğin Mısır Apartmanı’nda en seçkin aileler oturmuştur.” Madam Katia, Beyoğlu’nda kötüye gidişin “6-7 Eylül” le birlikte başladığını, daha sonra bu kötü gidişatın önüne geçilemediğini anlatıyor; “İstanbul’u İstanbul yapan pek çok aile buradan gitmek zorunda kaldı. Çünkü benim ailem dahil bütün gayrımüslim aileler çok korkmuştu. Neyse ki bizim dükkanımız olaylar sırasında Aznavur Pasajı’ndaydı. Aznavur Pasajı iki Müslüman genç tarafından korunmuştu. Beyoğlu’nda bu şekilde zarar görmeyen az sayıdaki pasajdan biri Aznavur Pasajı’ydı. Fakat ben yine de İstanbul’u çok seviyorum. Avrupa’yı da çok iyi bilirim fakat hiçbir kent İstanbul’la kıyaslanamaz.”
İlhan Berk, Pera kitabına şöyle yazar;
“Biz Hacopulo Pasajı sakinleri, şapkacı, terzi, düğmeci, kuaför, kurdelacı biz.
Biz Nikol, Yurda, Marika, Ayten , Mıgırdiç, Katia, Küçük İplikçi Kız Loretta biz.
Her gün uyanır bakarız sabah makasımız iğnemiz ipliğimiz.
Her gün bakarız, akşam üstümüz başımız -nasıl da sürer yaşam.
Biz Hacopulo Pasajı sakinleri, şapkacı, terzi, düğmeci, kuaför, kurdelacı biz.”
Ne Loretta kaldı, ne Mıgırdiç… Madam Katia’ya gözümüz gibi bakalım.
BERKEN DÖNER / duvaR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder