3 Nisan 2020 Cuma

Bir yangından bir yangına ‘Tepebaşı Dram Tiyatrosu’ - H. AYHAN TİNİN / DİKEN

Geçmişin külleri arasından bir Nisan akşamında yok olan ‘Tepebaşı Dram Tiyatrosu‘ ise bu tarihin en onurlu ve acılı sayfalarından birini oluşturur. Bir yangınla başlar öyküsü, bir yangınla biter!

Tiyatro yalnızca oyuncular, tekstler, yönetmenler ya da yazarlar değildir. Onları bütünleyip saran, birbirine yaklaştıran, en güzel imecelerden biriyle sanata dönüştüren tiyatro binalarıdır.
Yani biraz kırmızı kadife kaplı koltuklardır. Tavandan yere ağır perdelerdir. Kulisler, localar, işlemeli tavanlar, kostüm odaları ve o sahneden geçmiş oyuncuların sesleri, ahşap zemindeki ayak izleri, koridorlarda kalmış anılarıdır. 
Yoksul bir Osmanlı vatandaşı olarak hayata gözlerini yuman ve bu topraklarda tiyatro sanatına bir ömür veren Tomas Fasulyeciyan’ın o unutulmaz tiradı bize bunu ne güzel anlatır:
“Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız.
Görooorum, hepiniz gardoroba koşmaya hazırlanıorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelere takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuşla Virginia’nın bir dialogu eski kostümlerden birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde sahneye dökülürler.
Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır… Perde !”
Bugünkü Tepebaşı’nda ‘Theatré des Petit Chemps’ isminde bir tiyatro binası olduğunu batılı kaynaklardan biliyoruz. Ne zaman kurulduğunu bilmiyoruz. Fakat ne zaman yok olduğu daha kuvvetli bir tahmin. 1870 büyük Beyoğlu yangını… 
1871 yılında bugün hala kullandığımız Tünel yapılırken, buradan çıkan hafriyat ‘Theatré des Petit Chemps’in bulunduğu alana dökülmüştür. Böylece Tepebaşında bir seyir terası oluşturulmuş ‘Jardin Pulique’ ya da ‘Halk Bahçesi’ adıyla anılan alan açılmıştır.
Daha sonra 1984 yılında Bedrettin Dalan aynı bölgeye 70 bin ton beton dökerek adını tarihe yazacaktır. Şehremini değişse de bazı bölgelerin kaderi değişmiyor demek.
Biz hikayemize dönelim. 
1872 yılında Donatelli Paşa’nın halefi Guatelli Paşa’ya bir ferman verilir. Bu alana tiyatro yapması istenir. Yangından ders çıkarılmış ve bina kâgir olarak yapılmak istenmiş ancak maliyetin yüksek olduğu görülünce, ahşap olmasına karar verilmiştir. Şaşırdık mı?
Beyoğlu belediye binasını da yapan İtalyan mimar Barborini’ye verilir iş… Ancak bir süre sonra ödenek yetersizliğinden yapım durur. Dönemin 6. Daire diye anılan Beyoğlu Şehremini Bilek Paşa (Blaque) bu zengin bölgeye önce çingeneleri yerleştirir. Onlardan şikayetçi olan zengin konak sahiplerine de “İsterseniz aranızda para toplayıp verin, orayı tiyatro ve bahçe yapayım” der.
Sonuçta yine tam bilinmemekle birlikte 1890 yılında ünlü Mısır Apartmanı, Abbas Halim Paşa Köşkü, Cibali Tütün Fabrikası gibi yapıların mimarı Hovsep Aznavur tiyatroyu tamamlamıştır. Örnekleri Viyana ve Paris’te çokça görünen Barok tarzı bir yapıydı ‘Tepebaşı Dram Tiyatrosu…’
1908’e kadar yabancı gruplar sahneye çıkar. Sarah Bernart, Jean Bolier o sahnede yer alır. 20 Ocak 1916’da Darülbedayi-i Osmanlı ilk oyununu oynar ‘Çürük Temel’. Sonrası tiyatronun adına da uygun dramatik bir maceradır.
Tiyatro önce özel bir gruba kiralanmış ve epeyce bakımsız kalmış. Ardından 1927 yılında Muhsin Ertuğrul liderliğinde Darülbedayi sanatçıları boya, badana ve çeşitli tamirat işlerini yapmışlar; o tertemiz heyecanlarıyla ahşap binayı tutan kalasları ayağa kaldırabilmek için var güçleriyle mücadele etmişlerdir.
Tiyatro dediğin nedir ki zaten; iki kalas bir heves…
Bir yıl sonra açılır tiyatro. Üç yıl sonra içinde bir de tiyatro okulu açılır. 1932’de Atatürk oyun seyretmeye geleceği zaman iki loca birleştirilir ve ondan sonra adı ‘Atatürk Locası’ olarak kalır. İlk çocuk tiyatrosu da burada başlar. Yan bahçedeki sinema binasını alırlar. Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nun yanına bir de Tepebaşı Komedi Tiyatrosu açılır. Bu son iyi haberdir neredeyse…
1955’de imar müdürlüğü burayı yıkmaya kalkar, süs bahçesi yapılacaktır. 61’de tiyatronun elektrik tesisatı yetersiz diye faaliyeti durdurulur. Yasaklayacak mercii vardır fakat yenileyecek mercii yoktur. 1962’de ‘La Traviata’ ile açılır. Bir yıl sonra bir oyun yüzünden sahne basılır! Ne tuhaf buna da şaşırmıyoruz! 
Ardından yeniden yapılandırma projesi içinde turistik alan yapılmak istenir. 7 Ocak 1970 günü tiyatro tamamen boşaltılır. Aynı yılın Nisan ayında ‘elektrik kontağı’ndan bir yangın çıkar. Tepebaşı Dram Tiyatrosu yanar.
Tiyatro sanatçıları, başta Beklân Algan yılmaz, mücadeleye devam eder. Tiyatronun eski marangozhanesinden ‘Tepebaşı Deneme Sahnesi’ni kurar. Onun üzerinden de 1980 darbesi geçer.
Sonrası bilindik hikayedir. Bürokrasi müze sözü vererek arazinin üzerinden iş makinalarını geçirir. Ardından bugün TRT’nin kullandığı o çirkin bina ile koridorları kokan, demir merdivenleri paslı kat otoparkı yapılır. Yıl 1984!
Bu yıl 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nü sahnelerde kutlayamadık. Bugünlerde yaşadığımız acılarımızı içimize gömdük. Sonra Nisan gelince, Tepebaşı Dram Sahnesi’ni hatırladık, Sabahattin Ali’yi anımsadık. Gözümüze dolan yaşı, bir perdenin ucuyla silebilseydik. Nisan da ağır geldi. 
Perde!
H. AYHAN TİNİN / DİKEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder