Halkların sorunlarını çözmek isteyenler nereye bakacaklarını iyi bilirler. Yanılsamak ve yanıltmak kalıcı olamaz…
Azerbaycan devlet başkanı Aliyev TRT’ye verdiği demeçte (5 Ekim) Türkiye’nin desteğine teşekkür etti, Türkiye’de iktidarın yakın çevresi tarafından üretilen SİHA’lardan özellikle ve övgüyle söz etti, ilerde kurulabilecek müzakere masasında Türkiye’nin de bulunması gerektiğini vurguladı ve Rusya’nın özel bir yeri olduğunun altını çizdi. Ateşkes için şartlarını sıraladı.Diğer bir ifade ile Aliyev olası müzakere masasında Rusya ile birlikte Türkiye’nin de bulunmasını arzu ettiğini dile getirdi. Öte yandan Ermenistan’ın bu müzakere denkleminde Türkiye’nin bulunmasına cepheden karşı çıkacağı biliniyor. Bu durumda Türkiye’de iktidarın Azerbaycan üzerinden kurgulamak istediği diplomatik başarı hikayesi beklentisini yeterince karşılayamayabilir. Hatta bazıları bunu anti-Rus havaya taşımak için fırsata dönüştürmek dahi isteyebilir. Bu hamleyi diplomatik başarı olarak okuyanlar masada Türkiye’nin etkisinin az olacağını görünce nasıl bir tepki verecekler merak konusu!
Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan askeri çatışma Azerbaycan tarafının sahada askeri üstünlük kurma görüntüsü nedeniyle Türkiye’de kimilerinin ruhunu okşadı, hızlı bir zafer olacağı beklentisi doğurdu. Hatta bazıları Azerbaycan yönetimine “Dağlık Karabağ’ı tamamen ele geçirmeden ateşkes anlaşmasını imzalamayın” tavsiyesinde bulundular.
Öte yandan 5 Ekim günü Kanada Dışişleri bakanı Türkiye’nin Azerbaycan’a sağladığı silahların teknolojisinin Kanada menşeli olduğu iddiasıyla Türkiye’ye askeri ihracat lisansını askıya aldığını duyurdu.
AB Türkiye’nin Azerbaycan üzerindeki nüfuzunu kullanmasını, Rusya ile birlikte tarafları ateşkese ikna etmeleri çağrısında bulundu.
Bu süreçte ABD’nin sessiz kalıyor görüntüsünün İsrail’e alan açtığını, İsrail’in Azerbaycan’ı kaybetmeden Ermenistan ile yakınlaşma arayışına gireceğini, Türkiye’nin yaratmak istediği nüfuz alanının kayganlaştırılmasını sağlamak üzere adım atılacağını tahmin etmek yanıltıcı olmaz.
Fransa’nın Ermenistan’ın arkasında durmak istediği bilinmekle birlikte, Ermenistan’ın alım gücü çok düşük olduğu için Fransa’nın Ermenistan’ı uzun süre desteklemesi ihtimalinin yüksek olmadığı tahmin edilebilir.
Yunanistan yönetiminin Türkiye karşıtı söylemlerinin AB içinde alıcısı olmakla birlikte bunun büyük bir etkisi olmayacağı sistemin başat aktörü Almanya kapitalizmi ve sistemin koruyucu aygıtı NATO’nun tutumundan anlaşılmaktadır.
Başı ciddi dertte olan İran bu süreçte dışarda kalmak istememekte, fakat topu Rusya ve Türkiye’ye paslamaktan öteye geçecek bir politika uygulayabilecek durumda olmadığı anlaşılıyor.
Şimdi asıl soruya gelelim: Yukarıda özetlenen olası politikalar Azerbaycan-Ermenistan çatışmasını bitirip, kalıcı barışın sağlanmasına yol açabilir mi?
Evet demek maalesef zor. Yukarıda özetlenen duruşların hiçbiri sorunu çözmez, sadece dönüştürür. Biz bu filmi Balkanlarda daha önce gördük… Orta Doğu’da halen görüyoruz.
Peki sorun çözümsüz mü?
Elbette çözümü mümkün…
Kafkas tarihini saptırmadan, 1919-1989 arası yaşananlardan ders çıkararak, işe başlamak ilk adım olabilir. Bu dönemin temel özelliği, halkların Sosyalizm çatısı altında birbirine yakınsanmasıdır. Elbette hataların bulunmadığını söylemek mümkün değildir, ancak şu gerçek dürüstçe itiraf edilmelidir. 1890’lardan itibaren İngiliz emperyalizmi Avrasya coğrafyasından çekilip Orta Doğu’ya odaklanırken, başka pek çok bölgede uyguladığı etnik, dini çatışma yöntemini Kafkasya coğrafyasında da kurguladı. Bu politika Kafkaslarda 1919-22 arasında, yani 3 yılda, bozuldu. Kafkasya halkları Sosyalizm çatısı altında bir araya gelebildiler. Unutulmamalıdır ki, Kafkas halkları Sosyalist dönemde uzun süre birbirine karşı kırım yapmadan, birlikte varlıklarını sürdürdüler. Sosyalist dönemde emperyalizmin halkları birbirine kırdırmasına izin vermediler.
Günümüzde, 1990’dan bugüne, kapitalist sistem içinde, iki basit sorun dahi çözülemedi: Ermenistan’ın Azerbaycan’a ait topraklarda işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve Dağlık Karabağ’ın statüsünün tanımlanıp kabul edilmesini mümkün kılamadılar veya mümkün olmaması için akıl almaz yöntem geliştirdiler. Bu durum iki sistem arasındaki farkın ne olduğunu Kafkasya örneğinde ortaya koymaktadır.
Halkların sorunlarını çözmek isteyenler nereye bakacaklarını iyi bilirler. Yanılsamak ve yanıltmak kalıcı olamaz…
Mustafa Türkeş / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder