Yağmur yağıyor, aman dikkatli yürü! Salyangozlar bir anda dışarı çıkıyor. Evini sırtında taşıyan zavallıyı ezersin.
Sen basmamak için çabalıyorsun da kara böcekler çoktan yemeye başlamış bile. İşte buna “düzen” diyoruz. Kendini tekrar eden bir döngü. Öğreniyoruz. Hem nedeni hem sonucu değişmiyor.
Çoğu zaman tesadüfen gerçekleştiğini düşündüğümüz olayların aslında bir düzeni var. Bütün belirleyenleri ve etkilerini bilsek belki de geleceği okuyacağız. Elbette yapamıyoruz. Yine de ihtimalleri öngörebiliyoruz.
İzmir’de canlarımız hâlâ beton altında. Göz göre göre çürük binalarda oturmaya zorlandılar. Göz göre göre beklediler. Göz göre göre öldüler.
Ölenlerin binler olmamasına “çok şükür” derken sanki bizim değil de bir başkasının hayatıymış gibi İstanbul’da olacakları bekliyoruz.
14 bin mezar bina
Peki, İstanbul’da ne olacak?
Belki bu soruya “kim bilir” demeden geçen yıl hazırlanan bir raporla yanıt verebiliriz.
Hikâyesini şöyle anlatalım...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Boğaziçi Üniversitesi bir deprem tahmin protokolü imzaladı. Amaç, bir deprem senaryosunda hasar olasılığını hesaplamaktı. İstanbul’daki binaların envanteri çıkarıldı. Nüfusun güncel verilerine bakıldı. 7.5 büyüklüğündeki deprem beklentisine dayanarak 15 farklı senaryo yazıldı.
305 sayfalık raporu şöyle özetleyebiliriz:
7.5 büyüklüğündeki bir depremde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 57.5’inin hasar görmeyeceği tahmin ediliyor. Binaların ortalama yüzde 25.9’u ise hafif hasarla kurtulacak. Buna karşın yüzde 12.6’sının orta, yüzde 2.9’unun ağır ve yüzde 1.2’sinin çok ağır hasar görmesi bekleniyor.
Bu şu demek...
İstanbul’da analiz edilen toplam bina sayısı 1 milyon 166 bin 330. Bu binaların yüzde 16.7’si orta ve üstü zarar görecek şekilde deprem riski taşıyor. Yaklaşık 195 bin bina ediyor. Üstelik yaklaşık 48 bini depremde ağır ya da çok ağır zarar görecek. 14 bin civarında ağır hasar görecek bina ise içindekiler için tam anlamıyla mezar olma riski taşıyor.
Gözünüzün önüne facianın boyutunu getirebiliyor musunuz?
Hesaplamalara göre 25 milyon ton ağırlığında enkaz ortaya çıkacak. Bir kamyonun kapasitesini iyimser tahminle 25 ton kabul edersek, enkazın kaldırılması için 1 milyon hafriyat seferi gerekecek. Kısacası şehir, depremden sonra aylarca belki yıllarca sadece enkazını kaldırmakla uğraşacak.
Binlerce insan ölecek
Deprem gece mi, gündüz mü olacak?
Elbette bilmiyoruz.
7 buçuk şiddeti olasılığı için rapor şunu söylüyor:
“İstanbul’da ortalama 14 bin 150 civarında can kaybı meydana gelebileceği tahmin edilmiştir. Depremin gündüz saatlerinde (hesaplama saat 14.00’e göre) olması durumunda beklenen can kaybı ortalama 12 bin 400 civarındadır. Gece depreminde yaklaşık 8 bin 100, gündüz depreminde ise 7 bin 450 kişinin ağır yaralanması beklenmektedir. Buna ek olarak hastane şartlarında tedavi görmesi gereken yaralı sayısı tahminleri gece depremi için 39 bin 650, gündüz depremi için 37 bin 500’dür.”
Tabii ki depremin şiddetinin artması bu sayıları da değiştirebilir. Rapor, bir buçuk katına kadar çıkma ihtimalini de öngörüyor.
Ya depremden, yıkımdan, ölümden sonra kalanlar? Herkes evine girip yaşamaya devam etmeyecek.
640 bin hanelik acil barınma ihtiyacı ortaya çıkacak. 2 milyon civarında insan depremin ardından İstanbul’da sokakta günlerini geçirecek.
Ekonomi çökecek
Giden sadece can olmayacak...
Geçen yılki rakamlara göre böyle bir depremin yaratacağı mali kayıp 120 milyar lira. Bir yılda ekonomideki değişime bakarak bunun şimdi 200 milyar lira olacağını öngörebiliriz. Üretimin durmasından işgücü kaybına, altyapı yıkımlarından talep azalmasına kadar ülke ekonomisine etkisi Türk ekonomisinin çöküşüne sebep olacak.
Boğaziçi Üniversitesi’nin hazırladığı rapor öyle ayrıntılı ki...
Şu satırlar bize İstanbul’da depremden sonra yardıma gitmenin bile kolay olmayacağını söylüyor:
“Özellikle tek ve çift şeritli yolların bulunduğu tarihi yarımadada, Fatih ilçesine komşu ilçelerde, Beyoğlu, Şişli, Alibeyköy, Zeytinburnu, Bayrampaşa, Esenler gibi ilçelerde, tek ve çift şeritli yolların, hücre başına 30’a kadar varan noktada bina hasarına bağlı olarak kapanabileceği öngörülmektedir.”
Kaç doğalgaz hattında gaz sızıntısı ya da boru kırılması, kaç noktada şebeke ya da atık su sızıntısı yaşanacağını, elektrik hatlarının ya da trafoların ne kadarının zarar görebileceği dahi hesaplanmış. Örneğin doğalgaz noktasında 355, içme suyu şebekesinde 463, atık su şebekesinde ise 1045 noktada onarım ihtiyacının oluşacağı tahmin ediliyor.
Yani İstanbul depremden sonra su, elektrik, doğalgaz sorunları yaşayacak. Ölmeden kalanlar için hayat kolay olmayacak.
Üstelik tüm bu hesaplamalar sadece İstanbul sınırları için. Muhtemeldir ki herkesin konuştuğu İstanbul depreminde Tekirdağ, Kocaeli ve Yalova da zarar görecek. Tüm bunlara onlar da katılacak.
İnşaat lobisine teslim
Biliyorum, İzmir halkının yaşadığı trajediyi birkaç gün konuşacak, sonra hep olduğu gibi unutup yolumuza devam edeceğiz.
Oysa yapılacak şey belli. İstanbul’da 48 bini acil 195 bin binayı yıkıp yeniden yapmak. Şehri her şeyiyle o birkaç saniyeye hazırlamak. Buna da hepimizin ezberlediği gibi “kentsel dönüşüm” diyoruz.
Peki, neden yapamıyoruz?
Yağmurlar başladı. Salyangozlara basmamaya dikkat ederek sallanarak yıkılması beklenen bir semtte yürüyün. Kafanızı kaldırdığınızda yenilenmiş binaların önünde hep aynı inşaat şirketlerinin tabelalarını göreceksiniz.
Sebebi açık. Partileri değiştiriyoruz, idarecileri değiştiriyoruz ama düzeni değiştiremiyoruz. Bu nedenle insanın başını soktuğu yuvayı mezar olmaktan çıkaracak kentsel dönüşümü birkaç müteahhidin insafına terk ediyoruz. Kutsal ve dokunulmaz saydığımız piyasaya müdahale etmediğimiz için şirketlerin kent rantını çaresiz vatandaş karşısında istediği gibi istediği kadar yönetmesine müsaade ediyoruz. Paralı yollarda ya da dev hastanelerdeki gibi inşaat lobisinin gücüne teslim oluyoruz. Planlamıyor, Türkiye’yi sosyal, ekonomik hatta askeri olarak çökertecek günü alışarak bekliyoruz.
Unutmayın, yağmur dindiğinde değil, yuvası sırtında salyangozları kara böceklerden kurtardığımız gün düzen değişecek.
Barış Terkoğlu / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder