"Şu anda aralarında büyükçe bir ticaret hacmi bulunuyor. Ayrıntıları atarsak, Azerbaycan İsrail’e Bakü-Tiflis- Ceyhan boru hattıyla petrol veriyor, karşılığında silah alıyor"
Sabah gazetesi sekiz sütuna manşet “Bir koridorla Pasifik’teyiz” diye yazmış.
Bu temelsiz sevinci Dağlık Karabağ savaşı sonrası Nahçıvan ile Azerbaycan arasında ulaşımın tekrar kurulmasına dayandırıyorlar.
Orta Asya petrol ve doğal gaz boru hatları, hızlı tren ulaşımı bu koridordan geçecek, Türkiye sermayesi Pasifik kıyılarına kadar etkinliğini artıracak.
Eğer dünya emperyalist bir düzen altında olmasaydı, böyle bir iktisadi/kültürel bütünleşme mümkün olabilir ve sevinçle karşılanabilirdi.
Ama şimdi Türkiye sermayesinin bu koridordan nereye açılabileceğine, İran’da bir bilim insanının katledildiği suikastın izini sürerek bakalım.
Türkiye’de gerici kafanın bir Yahudi söylemi vardır, dünyayı onlar yönetiyorlar diye, dolayısıyla dünyayı Yahudiler ve Müslümanlar diye iki kampa bölmeye çalışırlar. Oysa İsrail’in diğer devletlerden özünde farkı yok, İsrail sermaye sınıfı yayılmacı, şoven, militarist özellikleri ile her türlü cinayeti işleyecek bir pragmatizmle davranıyor.
Son cinayetten önce de İran’da en az dört bilim insanına, aileleriyle birlikte suikast düzenlemişler. Ayrıntıların ve cinayet planlarının nasıl yapıldığının bize bir faydası bulunmuyor.
Buna karşılık şu önemli: İsrail “uluslararası kamouyu” dedikleri yani emperyalist düzende tekellerin devletleri tarafından hiçbir eyleminden dolayı suçlanmıyor. Örneğin bu cinayet Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne gelebilirdi, ama bahsi bile olmuyor. Ancak dönüp “Ya İran’ın istihbaratı da amma zayıfmış” diyorlar. Sanki bir kovboy kasabasında yaşıyoruz.
İsrail gizlice nükleer silah sahibi olabilir, bağımsız ülkeleri bombalayabilir, cinayetler işleyebilir, Filistin topraklarını yavaş yavaş zimmetine geçirebilir, Filistinli devrimcileri hapishanede çürütebilir, ama kimsenin esasa ilişkin sesi çıkmaz.
ABD başta olmak üzere Batı emperyalizminin başlıca müttefiki olan İsrail dokunulmazlığın keyfini çıkartıyor, bir yandan da Çin sermayesinin İsrail’e yatırımları çok pragmatik bir şekilde sürüp gidiyor.
Şimdi İsrail’in sinsi yayılmacı eğilimini Kafkaslara bağlayabiliriz. Son suikastta Azerbaycan’daki İran’a dönük İsrail’in dinleme üslerinin kullanıldığı iddia ediliyor. En azından kimse bunu yalanlayacak durumda değil.
Azerbaycan’da yaşayan hatırı sayılır bir Yahudi nüfus olduğu ve bunların parça parça İsrail’e göç ettikleri, bu kesimin Yahudi olmaktan dolayı Azerbaycan’da baskı görmediği ve bundan dolayı iki ülke arasında bir yakınlık olduğu söyleniyor.
Bu doğrudur büyük ihtimalle, ancak bu geçmişe dayalı duygusallık bir paravan olarak kullanılıyor.
Azerbaycan karşı-devrim sonrası Sovyetler Birliği’nden ayrılır ayrılmaz İsrail Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülkelerden biri oluyor. Eski bir Sovyet Cumhuriyeti olan Azerbaycan’ın İsrail’in jeostratejik hedefleri içinde yer aldığı anlaşılıyor.
Bu tarihten günümüze giderek artan bir işbirliği doğuyor. Şu anda aralarında büyükçe bir ticaret hacmi bulunuyor. Ayrıntıları atarsak, Azerbaycan İsrail’e Bakü-Tiflis- Ceyhan boru hattıyla petrol veriyor, karşılığında silah alıyor.
İsrail’in petrol ihtiyacının %50’si kadarı Türkiye üzerinden Azeri petrolü ile sağlanıyor. Azerbaycan ise İsrail’den İHA’lar ve güdümlü gelişkin füzeler olmak üzere silah satın alıyor. Ordusu İsrailli subaylar tarafından eğitiliyor. Ortak silah üretimine ilişkin anlaşmalar yapılıyor.
Azerbaycanlı öğrenciler İsrail üniversitelerinde eğitim görüyorlar, Azerbaycan’da Üniversite’nin İbranice bölümü açılıyor.
Netanyahu çeşitli kereler Azerbaycan’ı ziyaret etmiş. Bu ziyaretlerden birinde Aliyev şöyle demiş: “İsrail ile yakınlığımız çok derindir, sizlerin gördüğü ancak yüzeydeki %10’u bu ilişkinin”.
Eyvah, itirafa bakın, %90’ı gizli ve derin bir ilişki.
Nitekim İsrail’in Azerbaycan’da sahip olduğu İHA üssünden kalkan bir uçağın İran nükleer tesisinin üzerinde uçtuğu belgelenmişti geçen yıllarda.
Şimdi bütün bunlara bir de ABD devletinin kirli ve kanlı bir gedikli çavuşu olan Biden’ın seçilmesi ile NATO’nun Asya ve Okyanusya’daki müttefiklerini de kapsayarak Çin ve Rusya’ya karşı bir koçbaşına dönüştürülme girişimini ekleyin.
Türkiye’den Pasifik’e kadar bütün coğrafya, Azerbaycan’dan, Özbekistan’a, Kırgızistan’dan Tayvan’a bir darbeler, renkli devrimler, suikastlar, askeri kışkırtmalar coğrafyası haline gelecek.
Dolayısı ile normalde sevinilecek bu koridorun Türkiye için Pasifik’e değil, felakete açılma olasılığı çok kuvvetli.
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder