Yıkılmış cumhuriyetin, tepelenmiş laikliğin toplumda yarattığı habis urlardır bunlar. Cumhuriyet yoksa yobaz kural koymaya, yasa yapmaya kalkar. Bugün çoluk çocuğa dadanır, yarın kadını aşağılar...
“Tuhafazakar Süslümanlığın Ekonomi Politiği” dört yıl önce soL’da yayımlanan bir yazımın başlığı.
Yazı hakkında, yazıda adı geçen “din adamı”nın şikâyeti üzerine dava açıldı.
İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesi hakkımda 2900 lira para cezasına karar verdi. Ayrı bir başvurusu ile de yazıya erişim engellendi.
Hâlâ engelli.
Ceza temyize imkân vermiyordu. Ama önemli olan cezanın miktarı değildi zaten. Önemli olan bir “din adamı”nın yazıya konu sözünün aklanmış, bizim o söze tepkimizin ise mahkûm edilmiş olmasıydı.
O “üç yaşındaki çocuklarla evlenilebilir, dinimiz buna cevaz veriyor” diyordu. Ben ise bu sözün ancak bir pedofil tarafından sarf edilebileceğini söylüyordum. Duruşmada da söyledik; laik cumhuriyetin ölüsü gömülmemişse ve anayasası tamamıyla ortadan kaldırılmamışsa, bebeleri yatağa atma önerisi düşünce özgürlüğü sayılamaz. Bu sapkınlığa itiraz, ne kadar sert ve ağır olursa olsun mahkûm edilemez. Davacı vekili ise müvekkilinin söylediğinin kaynağının kutsal kitap olduğunu, dolayısıyla tartışılamayacağını ileri sürdü. Mahkeme kararı ile bu iddiaya katıldı. Davanın esası budur.
Avukat arkadaşlarım Özgür Murat Büyük ve Özge Demir’le birlikte kararı imkân varsa Anayasa Mahkemesi’ne taşımaya karar verdik. AYM, 29 Kasım 2017’de yapılan başvuruyu 30 Eylül 2020 tarihinde karara bağladı, gerekçeli karar 29 Aralık'ta tarafımıza tebliğ edildi. AYM, “Tuhafazakar Süslümanlığın Ekonomi Politiği” başlıklı yazıyı mahkûm eden mahkeme kararıyla "Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine" hükmetti, ilgili mahkemeden ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yargılamayı yeniden yapmasını istedi. Yani kararıyla bir anlamda laik cumhuriyetin ve anayasasının kör-topal da yürüse hâlâ yürürlükte olduğunu ilgili taraflara hatırlatmış oldu.
AYM'nin gerekçeli kararında şu değerlendirme yapılıyor: "Başvurucunun müşteki hakkında kullandığı ve ergenlik çağına girmemiş çocuklara karşı cinsel ilgi duyan ve psikolojik sorunları olan kimse olarak tanımlanan pedofil kelimesinin değer yargısı içeren son derece incitici, sert ve ağır bir ifade olduğu noktasında bir kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte ifade özgürlüğü, ifadenin gerçek veya duygusal olup olmadığına ve başkalarının onu yararlı veya zararlı, değerli veya değersiz olarak değerlendirmesine bakılmaksızın ifadeyi korur. İfadenin polemik içermesi veya kırıcı olması bile onu koruma kapsamından mahrum etmez."
Bu durumda "Kamuoyunu yakından ilgilendiren herhangi bir iddia hangi oranda kesin, katı ve dolaysız ise iddia sahibine yöneltilen eleştirilere de aynı oranda katlanma yükümlülüğü olmalıdır." Yani kutsalın arkasına saklanmak, bizimki gibi yozlaşmış, çürümüş bir düzende bile imkansızdır. Bunun imkân haline gelmesi için laik cumhuriyetin ölüsünü kaldırmak ve anayasasını bütünüyle geçersiz ilan etmek gerekir. Gücü olan böyle yapar, olmayan eleştirilere katlanır. Karardır!
***
Pedofil, “paid-pedo” çocuk ve “düşkünlük-sapma” philia-fil sözcüklerinin birleşmesinden oluşuyor. Ergen veya henüz ergen olmamış çocuklara duyulan cinsel eğilim demek. Halk diliyle sübyancılık. 18 yaşın altındaki çocuklara duyulan cinsel eğilime dikkat çekiyor bilim. Dünya üzerinde bilinen en ağır ve kabul edilemez suçtan söz ediyor hukuk.
Ama dinin arkasına saklanan birtakım “din adamları” laik cumhuriyetin tepelenmesinden cesaret alarak 5-6 yaşa indirdi çocuklara dadanma sınırını. Sonra aralarından başka bir “din adamı” başını uzatıp “bir yaş da olabilir” dedi. Olabilir tabii; ölçü, ahlak, akıl, izan ortadan kalktı mı embriyo ana rahmine düşmüşse tamam.
Bebeleri yatağa atma önerisinin gerisi de var. Çalışan kadınlar fuhşa hazırlık yapan sürece destek oluyor misal, üç yaşında kız çocukları amcalarının yanına külotla çıkamıyor, kadınların dayak yedikleri için sabaha kadar şükretmeleri gerekiyor... Geçenlerde Diyanet Başkanı da zikretti, bu kafanın kadınlara biçtiği tek “kariyer” eve kapanıp yobaza çocuk doğurmak. Kadınlar cariye, doğurdukları ganimet! Nedir bu “din adamlarının” böylesine ağır sapkınlıkları uluorta zikretmelerinin dayanağı. Kutsal kitap yasaklamamışmış. O halde? Her şey mümkün, her şey serbest!
Bunları yargı düşünce özgürlüğü saydıktan sonra nasıl toparlayacaksın? Yobazın kadınları ve çocukları hedef almasını meşrulaştırıyorsun. Gidip o tarikatta, bu yurtta, şu kursta kendisine teslim edilen çocuğa dadanıyor haliyle o da. Yasa ve yasak yok nasıl olsa.
Söyledik, tekrarlayalım; Kutsal kitaptan hukuk türetmeye kalktın mı böyle sapkınlaşırsın. Yani “pedofili” durumu karşılayan bir sözcük değil. Bireysel bir hastalık değil çünkü karşımızdaki. Suçlarına kutsallık atfeden eli kolu uzun, kamu kaynakları ile beslenen gerici bir şebeke söz konusu daha çok.
***
O zaman yapılması gereken belli. Bu tür utanç verici “inançları” olanları konuşturmayacaksın, çocuklara erişmesine engel olacaksın. Görev devletin, yargının, toplumun. Hiçbiri üstlenmiyorsa bizim.
Aklı evvel din adamı diyor ki topluma, “Bana 6. yüzyıldan mesaj geldi. Çocuklarla yaşı ne olursa olsun evlenebilirsin. Ancak sen istersen ağına düşürdüğün çocukla yatma, büyümesini bekle.” Bekleyeceği ne? Çocuğun dokuz yaşına ulaşması…
Sonucu şu: Çocuk istismarı konusunda ülkemiz dünyada üçüncü sırada. Türkiye Psikiyatri Derneği, ülkemizde istismara uğramış çocuk oranını yüzde 33 olarak tespit etti ki, her üç çocuktan biri saldırının hedefi oluyor demek bu. Tablo bu kadar ağır.
Yıkılmış cumhuriyetin, tepelenmiş laikliğin toplumda yarattığı habis urlardır bunlar. Cumhuriyet yoksa yobaz kural koymaya, yasa yapmaya kalkar. Bugün çoluk çocuğa dadanır, yarın kadını aşağılar, öbür gün yediğine içtiğine karışır. Becerirse namaz kılmadı, oruç tutmadı diye insan boğazlamaya gelir sıra.
Öyleyse, nereden ve nasıl gelirse gelsin, hangi otoriteden, kutsallıktan feyz alırsa alsın engel olacaksın, karşı duracaksın, hesap soracaksın yobazlığa. Diyelim ki bu işlere kutsal metinleri cevaz veriyor, yırtıp atacaksın o metinleri. İnsanlığın gereği ve görevidir bu.
***
Kutsal kitaptan hukuk türetmeye kalktın mı çocukları da kadınları da cinsel bir objeymiş gibi anlatmaya başlarsın. Ahlakı açıkta kalır kutsalının. Laikliği tepeledin mi bıraktığı boşlukta tarih öncesi yaratıklar ürer, kimi çocuklara dadanır, kimi üflenmiş terlik, yanmayan kefen satar.
Peki ne yapacağız? Diyelim ki bizi mahkûm etti düzen, susup oturacak mıyız?
“Muhafazakâr tuhafazakara, müslüman süslümana dönüşüyor büyük bir hızla. Hayat yeniyor gericinin toplum tasavvurunu; tesettürünü, türbanını, terliğini piyasanın sihirli elleriyle eğip büküyor. Elde kalan cahil bir diktatör ile onun sisteme yaydığı karanlıktan ibaret. Aydınlığı çoğalttığımızda o karanlık da dağılmaya mahkûmdur!”
Yargılanan ve sonunda aklanan “Tuhafazakar Süslümanlığın Ekonomi Politiği” başlıklı yazı bu sözlerle kapanıyordu. Hâlâ aynı yerdeyiz, aydınlığı çoğalttığımızda bu karanlık dağılmaya mahkumdur…
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder