8 Mart 2021 Pazartesi

Bugün bir kadın daha yakılacak - Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

 “-Mademki ev işlerinde bu kadar hünerlisin neden hanım hanımcık evinde oturmuyorsun?

-Ev işi yapan kadın çok ama benim işimi yapacak kimse yok.”

Yazar Bernard Shaw, erkeklerin savaşına elinde kılıçla giren Jan Dark’ın, sonu yakılmayla biten mahkeme sorgusunu böyle anlatıyordu. 

Siz, bir kadınlar gününde bu yazıyı okurken, ben bir kadının 6 asır sonra elindeki keskin kalemiyle yargılanmasına tanık olacağım.

Aslında öykünün tanığısınız...

“Durmuş Özkan” takma adlı ihbarcı, 17 Ekim 2019’da Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na bir mektup yazdı. Nedense 17 gün bekleyip, 4 Kasım 2019’da, Ankara’da bir postaneden savcılığa gönderdi. Mektup, 13 Kasım 2019’da savcılık tarafından alındı. 

Mektupta “Hadımköy Kışla Komutanlığı’nda görevli Astsubay Erdal Baran devlete karşı suç işlemektedir. Gizli kalması gereken operasyonlara ait bilgileri telefonla dışarı çıkardığı kanaatindeyim” yazıyordu. 

Hadımköy, İstanbul’daydı. Ama ihbarcı bunu nedense Ankara’daki savcılığa bildiriyordu!

Elbette, böyle bir ihbarı ciddiye alıyorsanız hemen harekete geçersiniz. Ancak öyle olmadı. Savcılık bir süre bekledi. Olay yeri İstanbul’du. Oradaki savcılığa da göndermedi. Tam 16 gün bekledikten sonra 29 Kasım’da soruşturma açtı. 2 Aralık 2020’de Astsubay Erdal Baran hakkında dinleme kararı aldı. 

İKİ BAKANIN YILDIZ RAHATSIZLIĞI

Savcılık, Astsubay Baran ile gazeteciler Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel arasında konuşmalar olduğunu bu sayede “önceden bilmiyormuş gibi” fark etti! Neredeyse tamamı Baran’ın aradığı konuşmalardı. Ortada belge gönderme yoktu. Müyesser Yıldız’ın eski model bir telefonu vardı. Haliyle tüm dosya gizli saklı değil, açıkça telefonda yapılan konuşmalardan ibaretti. Buna dayanarak 9 Ocak-9 Mart 2020 aralığında gazetecilerin de telefonları dinlenmeye başladı. 

Dinleme 9 Mart’ta bitti. Devam da etmedi. Öyle ya böyle önemli bir suç işlenmeye devam ediyorsa takibin sürmesi, hatta fiziki izlemeye dönüşmesi gerekmez miydi?

Bu arada Müyesser Yıldız’ın, yaptığı 15 Temmuz haberleri nedeniyle, Savunma Bakanı Hulusi Akar’la davalık olduğunu hatırlatalım. 5 Haziran 2020’de ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun hakaretlerine karşı, Müyesser Yıldız, bakana 1 liralık dava açmıştı.

Bundan 3 gün sonra, 8 Haziran 2020’de Yıldız, Dükel ve Baran gözaltına alındı. 12 Haziran’da Baran ve Yıldız tutuklandı. 

BELGELERİ GÖRME YETKİSİ YOK

18 Haziran 2020’de savcılık, Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) bir yazı yazdı. Görüşmelerin içeriğinin “gizli bilgi” olup olmadığının tespit edilmesi isteniyordu. 

MSB bir heyet kurdu. Heyet, bir astsubay ile iki gazetecinin telefon konuşmalarını inceledi. 11 Eylül 2020’de verilen yanıtta; özetle, konuşmaların bir kısmıyla ilgili Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri’nde gizli belgeler olduğu, bir kısmıyla ilgili olmadığı yazıldı. 

Savcılık bu yanıta dayanarak birkaç gün sonra iddianame hazırladı.

Buraya kadar olan detayları gördünüz, duydunuz, okudunuz, biliyorsunuz.

GELELİM, ASIL AYRINTIYA...

Öyle ya her gün televizyonlarda askeri operasyonlar, uçan uçaklar, atılan füzeler saatlerce konuşuluyordu. Kimi harita başında anlatılan kimi olay yerinden gösterilen görüntülerle eksik kalan bir şey olmuyordu. Bir televizyon kanalındaki reytingi yüksek bir programı alıp MSB’ye gönderseler, “bunlar doğru mu” deseler, alınacak cevap aşağı yukarı aynı şey olacaktı. 

Mahkeme “doğrudan suçu” bulmak için farklı bir şey yaptı. Astsubay Baran’ın görev yaptığı birliğe bakılarak Baran’ın gazetecilerle konuştuğu konular hakkında var olan belgeleri “görmüş olma ihtimali var mı” diye sordu. Öyle ya Baran neredeyse her konu hakkında yorum yapıyor, bütün dünya meselelerini anlatıyordu.

4 Kasım 2020’de, İstanbul’daki birlik, bu soruya “yerinden” yanıt verdi. 23 Temmuz 2008-8 Haziran 2020 aralığında Baran’ın Hadımköy’deki birlikte ikmal astsubayı olduğu, lojistik faaliyetlerin yürütülmesinden sorumlu olduğu söylendi. Baran’ın ulaşma yetkisi olan belgeler şöyle anlatıldı: “İkmal astsubayı kullanıcı yetkisiyle yalnızca birliğinin verilerinin bulunduğu yalnızca kendisine tanımlanan ikmal astsubayı klasörüne erişim yetkisi bulunmaktadır.”

Baran’ın söz konusu tarihler arasında, yurtiçi ve yurtdışında herhangi bir göreve gitmediğinin anlatıldığı yanıtta, başka belgelere de ulaşamadığı söylendi. Nihayetinde Baran’ın konuşmaları için “görevi gereği bilgi sahibi olabilir” denildi.

24 Kasım 2020’de, Baran’ın birliği, bir çalışma daha yaptı. Gazeteciler ile Baran arasındaki sohbete konu olabilecek 31 ayrı konuşma başlığında birliklerine gelen belge olup olmadığını tek tek inceledi. Sonuçta Baran’ın birliğinde, bu bilgi ve belgelerin tamamına yakınına rastlanmadığı ya da söz konusu belgelere Baran’ın ulaşmadığı anlaşılıyordu. Ulaşabildiklerinin de konuşmalarla alakası yoktu.

Mahkemeye gönderilen dosyada bir şey daha dikkatimi çekti. O da Baran’ın birçok kez psikiyatriye sevk edilmiş olması ve burada konan tanılar. 

SIRLARI FETÖ’YE TESLİM EDENLER

Nihayetinde TSK’nin en düşük rütbeli personelinin bildiği düşünülen “devlet sırları”... Gazetecileri normal hattan arayıp anlattıklarından çıkan ifşa suçlaması. İki bakanın hedefindeki “sakıncalı gazeteci”nin bu bahaneyle tutuklanması. İstanbul’daki birliğin kendi araştırmasının bile savcılığı yalanlaması. Yine isimsiz ihbarlar, yetkisiz soruşturmalar, sıra dışı dinlemeler. Bütün bunlar olurken televizyonlarda her şeyi konuşan emekli askerler, “artık gazeteciler özgürce yazacak” diye anlatılan hukuk reformları. Batı yakasında değişen bir şeyin olmadığı bu hikâyede, bugünkü mahkemenin vereceği karar da aşağı yukarı belli. 

Yine de hâlâ boşlukta kalan bir şey var. TSK’nin en düşük rütbeli askerini ve konuştuğu gazeteciyi “olmayan belge” ve “olmayan devlet sırrı” ile tutuklatanlar, nasıl oldu da Kara Kuvvetleri istihbaratının başına bir Fethullahçı generali atadı? Nasıl oldu da TSK’nin bütün sırlarını, rütbesini Fethullah Gülen’in taktığı bir isme, üstelik hakkında her şey bilinirken teslim ettiler? Nasıl oluyor da yıllardır FETÖ ile ilişkisi çeşitli şekillerde sürmüş o general bugün dışarıda gezerken, psikolojik sorunları olduğu bilinen bir astsubay içerde tutulmaya devam ediyor? Bütün bunlar, yıllardır o izleri süren bir gazeteciyi bahaneyle cezalandırmak için olmasın!

8 Mart’ın fabrikada yakılan kadınlar anısına “emekçi kadınlar günü” olduğunu anlatıyoruz. Shaw’ın eserinde, Jan Dark’ın kendisini yakanlarla hayali karşılaşmasında söylediği gibi: “Sen beni yakmasaydın bu kadar iyi hatırlamazlardı!” 

Bugün bir ateşin alevlenişini, insan aklının içindekilerin tutuşmadığını bilerek izleyeceğiz!

Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder