Bu artık bir toplum değildir. Bu insanların zorla bir arada bulundukları ve orman kanunlarının geçerli olduğu bir topluluktur. Toplum çürümekte ve erimektedir.
(Geroge Grosz - Gefährliche Straße (1918)
Toplumlar çürür mü? Galiba çürüme denilen süreç onları da kaçınılmaz bir şekilde ele geçirmektedir. Peki çürüme nasıl kendisini açığa vurur? Aslında bazı emareler vardır. Şimdi bunlardan bazılarını ele alalım.
Örneğin toplum ormanlaşır, insan sosyalliğinden boşanır ve doğal haline, kadim atalarımızın doğadaki diğer mahlukattan ayırt edilemediği döneme geri döner. Böylece çok uzunca bir süredir insan gruplarını toplum haline getiren melekeler yerle yeksan edilir ve toplum çürüyerek yerini orman yasasının egemen olduğu insan gruplarına ve topluluklarına bırakır.
Bir zamanlar AKP ile yediği içtiği ayrı gitmeyen mafyazzo Sedat Peker şimdi ifşaat harbine girişmiş durumdadır. Anlaşılan dostluk ve anlaşma bitmiştir, tehdidi algılayınca bildiklerini ifşa etmeye başlayan Sedat Peker’in anlattıklarının büyük bir çoğunluğu aslında herkesin malumu olduğu şeylerdir. İlginç olan bunu şimdi bir köstebekten, bir “insider”dan dinlemektir.
Ne demişti Peker? Susurluk’dan sanık Mehmet Ağar ve ekibinin bir marinaya çöktüğünü ifşa etmişti. Ağar da biz çökmesek mafya çöker diye cevap vermişti. Peker daha sonra beş yıldızlı afili bir otele yine iktidara yakın bir kişi tarafından zorla el konulduğunu eklemişti. Otelin önceki sahibinin kızı da otelin tankla basıldığını not etmişti. Peker ayrıca Hürriyet gazetesinin içinde kendi adamlarının da olduğu bir grup tarafından basılarak Aydın Doğan’ı medya imparatorluğunu satmaya zorladıklarını da ifşa etti. Anlaşılan sonradan zenginleşen Doğan baskıya direnmek yerine Ziraat Bankası’nın kredi desteğini arkasına alan Demirören’e kendi medya imparatorluğunu devretmeyi tercih etmiş. Şimdi Demirören’in aldığı krediyi geri ödemediği belirtilmektedir.
Bu artık bir toplum değildir. Bu insanların zorla bir arada bulundukları ve orman kanunlarının geçerli olduğu bir topluluktur. Toplum çürümekte ve erimektedir.
Peki başka hangi emareler vardır? Bir diğeri kurumsal çürümedir. Çoğunlukla varoluşlarıyla sınıflı toplumlardaki eşitsizlikleri sis perdesi arkasına itmek gibi bir amaca hizmet eden kurumlar çürüme dönemlerinde gerçek içeriklerini, yani hiçliği, apaçık ortaya sererler. Aslında hiçtirler ve bu birden fark edilir.
Peker pek çok iddiayı peş peşe sıraladı. Soylu ve diğerleriyle ilgili aslında pek çok başka yerde tekrarlanan iddiaları hiçbir devlet kurumu ciddiye almamış gibi görünmektedir. Almazlar, neden alsınlar? Şimdi herkes cesur bir savcı aranmaktadır. Nafiledir.
Hayatımın hiç bir döneminde “çökmek” fiilini bu dönemde olduğu kadar sık işitmemiş ve bu kadar sık kullanmamıştım. “Çökmek” aslında belirli bir sosyalliğe ve kamusallığa ulaşan insan toplumlarının zarafetine ve saygınlığına yabancı bir eylemdir. Eğer artık sık sık “çökülüyorsa” bu sosyalliğin ve kamusallığın çözüldüğüne işaret etmektedir. Çökmek eylemi çöküntünün göstergesidir.
Yukarıda aktarıldı, kendini güçlü hisseden ve iktidarın iltifatına mazhar olan herkes bir yerlere ya da bir şeylere çökmüştür. Biri marinaya çökmüştür, ama eğer çökmüşse bunu diğerleri çökmesin diye yaptığını arz etmiştir. Diğeri bir otele çökmüştür. Bir başkası hazine arazilerine, diğer bir başkası doğal zenginliklere çökmektedir. İkizdere’ye, Salda Gölü’ne ve Marmara Denizi’ne çökülmektedir. İşsizlik Sigorta Fonu’nda toplanan ve aslında emekçilerin emeğinin karşılığı olan birikime yıllardır çökülmektedir. Kamu gelirlerinin üzerine çökülmektedir. 2021 yılı bütçesinde Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine garanti kapsamında milyarlarca lira ödenecektir. Örneğin yine ödeme garantisi verilen ve KÖİ projesi kapsamında inşa edilen bir havalimanına bir milyondan fazla yolcu için garanti verilmiştir ancak bugüne kadar havalimanından sadece 641 kişi uçmuştur. Garanti kapsamında geriye kalan bir milyondan fazla yolcu için kamu bütçesinden şanslı firmaya ödeme yapılacaktır. Bu firma kamu gelirlerine çökmüştür.
Keza muhalefet belediyelerinin yardım kapsamında topladıkları paralara çökülmüştür. Ülkemizin emekçilerinin 80 yılda emekleriyle ayağa kaldırdıkları KİTlere çökülmüştür. Artık yatırım kavramını ülkemizin kapitalistlerinin ve siyasetçilerinin lügatinden çıkarmak gerekiyor. Yerine “çökmek” fiilini kullanmalıyız.
Ancak çökmek saf bir ekonomik eylem değildir, aynı zamanda siyasi bir eylemdir. Çökmek birikimin ilkel halidir. Üstelik anlaşılan buradaki çökmek bireysel bir eylem de değildir, kolektif bir eylemdir. Birikim de öyledir hattı zatında. Üstüne çökülenden elde edilen kazanç veya ayrıcalık hiyerarşik bir silsile ile paylaştırılıyor gibi görünmektedir. Dolayısıyla Afrika savanlarında yırtıcılar arasında ortaya çıkan hiyerarşinin bir benzeri çökenler arasında da ortaya çıkmaktadır. Malum, savanda ava önce büyük kediler, büyük yırtıcılar çöker. Sonra sırasıyla küçük kediler, sırtlanlar, akbabalar; silsile küçük kurtçuklara kadar gider. Böylece çökme eylemi kolektif bir içerik kazanır.
Çökme vurgulandığı gibi ilkel birikime işaret etmektedir. Marx’ın Kapital’i, özellikle de I. cildi, bize göre düşünce tarihinde yazılmış en muhteşem eserdir. Birinci cildin neredeyse tamamı oldukça kuramsal bir anlatı üzerine kurludur. Bu kuramsal anlatı sanki tarih ötesi bir hikayeyi anlatırmış gibi görünür; pek tabi ki öyle değildir, aslında oldukça elle tutulur tarihsel bir dönemi, kapitalizmi analiz etmektedir tüm hikaye boyunca. Marx I. Cilt boyunca kuramsal anlatıdan sadece bir yerde sıyrılır; meşhur 24. Bölüm’de, İlkel Birikimi, yani kapitalist sermaye birikiminin tarihsel olarak ilk aşamasını anlatır. Ortaya estetik anlatı düzeyinde göz kamaştırıcı bir bölüm çıkar.
Marx burada öncelikle ilk sermayedarlarla ilk işçilerin nasıl ortaya çıktıklarına dair saçma liberal anlatıyı tiye alır. Bu anlatıya göre bir zamanlar insanlar ikiye ayrılmışlardı. Bir grup insan geleceği de düşünerek o gün kazandığının hepsini yemek yerine bir kısmını tasarruf ediyordu. İkinci gruptakiler ise ne kazanırlarsa o gün yiyorlardı. Böylece zaman içinde birinciler sermaye ve mülk sahiplerini ikinciler ise emekçiler kitlesini oluşturdular. Kapitalizmin tarihini çocuksu bir ağustos böceği-karınca ikilemiyle açıklamaya çalışan zavallı bir masaldı işte. Marx buna müthiş bir cevap verir:
“Böylesine çocukça safsatalar… propriete'yi (mülkiyeti) savunmak için resmi devlet ciddiyetiyle hala tekrarlanır. Ne var ki, mülkiyet sorunu gündeme gelir gelmez, çocuk kitaplarına özgü bir açıklamaya, her yaştan ve tüm gelişkinlik düzeylerindeki insanlar için tek uygun açıklama olarak sarılmak kutsal bir görev olur. Gerçek tarihte, en önemli rolü fethin, boyunduruk altına almanın, soygun için insan öldürmenin, kısacası zorun oynadığı bilinir.”1
Bir kere daha vurgulayalım; Marx sermayenin birikiminin gerçek tarihinde “…en önemli rolü fethin, boyunduruk altına almanın, soygun için insan öldürmenin, kısacası zorun oynadığı bilinir” diyerek bütünüyle doğru bir hükümde bulunmuştur.
Şimdi Peker’in ifşasından kapitalizmde ilkel birikimin sürdüğünü anlamaktayız. Peker mi? Önemli değildir.
Kapitalizmin artık bir insanlık sorunu olduğunu, ilkel olduğunu ve çürüdüğünü görmektir önemli olan.
Serdal Bahçe / SOL
Not: Filistin hakkındaki yazı dizisini haftaya tamamlayacağım. Girişteki tablo Geroge Grosz’a ait Gefährliche Straße (1918) adlı tablodur. I. Dünya Savaşı sonrası Berlin’de ölüm ve çürüme temasını anlatmaktadır.
- 1.Karl Marx ([1867] 2011) Kapital I (çev. M. Selik ve N. Satlıgan), Yordam Yayınları, s. 687.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder